Hayır Kemal Bey, bu demokrasi değil
Parti içi demokrasi, Ankara’da kırk küsur kişinin oturup, at pazarlığı yapar gibi pazarlıklarla aday belirlemesi değildir.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, belediye başkanı adaylarını belirleme sürecinde yaşadıkları ile ilgili eleştirilere yanıt verdi.
Kılıçdaroğlu’na göre CHP’de yaşanan şey bir kaos değilmiş. “Kaos yok, özgür tartışma var” diyor, “Demokrasi ne zamandan beri kaos olarak tanımlanmaya başladı” diye de devam ediyor.
Bu vesileyle rakip partilere de bir gönderme yapıyor:
“Bir kişinin talimatı ile adaylar belirlendiği zaman demokrasi oluyor, ama adaylar belirlenirken oturup özgürce tartışıldığı zaman bu kaos oluyor.”
“Bir kişinin talimatıyla adayların belirlenmesi demokrasidir” diyen kimdir, Kılıçdaroğlu bunu kimden duydu, bilemiyorum.
Bunu söyleyen birisini göstermesini de beklememeliyiz zaten. Mahalle kahvelerindeki tartışmalarda bu iyi bir taktik olabilir.
Tartıştığınız kişiye öyle bir şey söylersiniz ki adam ne diyeceğini şaşırır. Bu da öyle.
Bu söze itiraz edemezsiniz, itiraz edemediğiniz için de karşı taraf sanki tezinde haklı çıkmış gibi olur.
Kusura bakmayın Kemal Bey ama normal tartışma ortamlarında bu taktik işe yaramaz.
Bunu söyleyerek, CHP’de yaşanan durumun “demokrasi” olduğunu iddia edemezsiniz.
Parti içi demokrasi, Ankara’da kırk küsur kişinin oturup, at pazarlığı yapar gibi pazarlıklarla aday belirlemesi değildir.
Parti içi demokrasi partinin tabanında başlar. Parti kararlarının en geniş zeminde tartışılması, bu tartışmalardan süzülen sonuçların parti kararı olması demektir.
Parti içi demokrasi, parti içi yükselme yollarının her parti üyesine açık olması demektir.
Siz belediye başkan adaylarını, parti üyelerinin tümünün katıldığı, isteyen her parti üyesinin aday adayı olabildiği bir seçim ile belirlemeye cesaret edebilseydiniz, bu parti içi demokrasinin örneğini oluşturabilirdi.
(Tabii bunu yapabilmek için önce partinin, parti olması lazım. Hazır kıta üyelerle doldurulmuş örgütlerin çoktan ayıklanmış ve her bir üyenin “gerçek” olduğu bir parti örgütü lazım. O da CHP’de yok.)
Öyle yapmadınız. Parti örgütünün yerini, partinin bir kurulu aldı. O kurulun yetkileri de kurula hakim olan üç – beş kişinin elinde.
Seçimlere iki ay kaldı. Parti olarak yerel seçim beyannameniz nerede? Seçmenlere ne öneriyorsunuz? Bu önerileriniz parti içinde tabandan yukarıya doğru tartışmalarla mı şekillendi, yoksa görevlendirdiğiniz üç – beş kişi tarafından mı yazılacak?
Hayır Kemal Bey, CHP’de yaşananlar parti içi demokrasinin varlığını göstermiyor ne yazık ki.
CHP’de söz konusu olan parti liderinin yönetmeyi başaramadığı bir kaos ortamıdır.
Bu işin faili kim?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ülkemizdeki sosyal gerilimden şikayet ediyor.
Hayır, şaka yapmıyorum, gerçekten bundan şikayet ediyor.
Bakın geçen gün ne dedi:
“Ülkemizde sosyal gerilimi düşürecek çabalar bazılarını çok öfkelendiriyor. Bu kesimler kendi ipoteklerinde olduklarını düşündükleri alanlarda başkalarının söz söylemesini, varlık göstermesini kabul edemiyor.”
Bunları söyleyip, “sosyal gerilim üreticilerini” köşeye sıkıştırdıktan sonra, bir matador gibi son hamleyi yapıyor:
“Bugüne kadar sanatçılar arasında ayrım yapmadık.”
Kurda kuşa can veren büyük Allah’ım, demek ki bana bugünleri de gösterecekmiş.
Ne kadar mütehassis oldum, anlatamam.
Demek ki artık AKP’li belediyelerin bazı sanatçılara uyguladıkları ambargo sona erecek.
Kim bilir, bakarsınız Mehmet Ali Alabora da seçimlerden hemen sonra Saray’daki kutlamalara davet edilenler arasında yerini alır.
Recep Tayyip Erdoğan, 2002 yılından beri bu ülkeyi tek başına yönetiyor.
Başbakanken de tek başına yönetiyordu, Cumhurbaşkanı olup, sistemi değiştirdikten sonra da tek başına yönetiyor.
Merak ettim, 17 yılda ülkeyi sosyal gerilime sürükleyenler kimlerdir?
Kim konuşmalarında, uygulamalarında “onlar – bunlar” ayrımı yaptı?
Kim, milletin ezici çoğunluğunun sevgi ve saygı duyduğu insanlardan “ayyaşlar” diye söz etti?
Kim, milletin yarısının oyunu almış partilere “hain” yaftası yapıştırdı?
Cumhurbaşkanı’na önerim önce bu işin failini bulmasıdır.
Sosyal gerilimi arttıran faili bulursa, sosyal gerilimi düşürmesi de kolay olur.
İşe yarayacaksa ben de alayım hocam!
Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu, kendisini “mehdi” ve “resul” ilan eden adamın internet sitelerini incelemiş ve engellenmesini istemişti.
Mahkeme de bu isteği kabul edip, sitelere erişimi engelledi.
Şimdi “cehennem ateşine dayanıklı kefen ve cennete götüren takunya” satan bir şarlatan var, biliyorsunuz.
Gerçekten cehennem ateşine dayanıklı bir kefen yapılabiliyorsa, o cehennem ateşi nasıl bir ateştir ki kul yapısı bir kumaş parçası, Allah’ın ateşi ile dalga geçebiliyor?
Bu nasıl bir takunyadır ki sırat köprüsünden uçar gibi geçmenizi sağlıyor?
Din İşleri Yüksek Kurulu buna ne diyor?
Eski Diyanet İşleri Başkanı’nın görevden ayrılmak zorunda kalmasının, bu şarlatanla uğraşmasından kaynaklandığı iddia ediliyordu.
Bakıyorum, milletin dini duygularını ticaret için istismar edenler ile ilgili yeni Başkan’dan ve kurullarından ses seda çıkmıyor.
Din İşleri Yüksek Kurulu bu konudaki açıklamasını bir an önce yapmalı ki eğer işe yarayacaksa, tükenmeden kefen – takunya tedarikimizi yapalım, cehennem ateşlerinde yanmayalım.