Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan önceki gün bakanlarıyla toplandıktan sonra yaptığı açıklamada “AİHM kararlarına uyma oranımız yüzde 90 ile Avrupa Konseyi’ne üye ülkelerin çok çok üzerindedir” dedi.
Bunları okuduğumda Erdoğan iyi ki Cumhurbaşkanı olmuş diye aklımdan geçirdim.
Sıradan bir vatandaş olsaydı halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayıyor diye suçlanabilir, takibata uğrayabilirdi.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin faaliyetlerine ilişkin son istatistik bu yılın ocak ayının son gülerinde yayınlandı; 2024 yılına ait bilgileri içeriyor.
Önümüzdeki ayın sonunda da 2025’e ait bilgiler açıklanacak, o vakit Cumhurbaşkanı’nın bu sözlerini hatırlatan bir yazı daha yazarım belki.
AİHM verilerine göre 2024’te aleyhinde en fazla dava başvurusu bulunan ülke Türkiye.
47 Avrupa ülkesinden yapılan şikayetlerin toplamı 60 bin 350. Bunların 21 bin 600’ü yani yüzde 35,8’i Türkiye kaynaklı hak ihlali iddialarından oluşuyor.
Türkiye’yi 8 bin 150 başvuruyla Rusya ve 7 bin 700 başvuruyla Ukrayna izliyor.
Geri kalan 44 ülkenin başvurularının toplamı ise 22 bin 900.
Yani “bir Türk Dünyaya bedeldir” atasözünün gerekleri en azından insan hakları ihlalleri konusunda yerine getirilmiş.
Türk Adliyesi, tek başına neredeyse bütün Avrupa ülkeleri kadar hak ihlali gerçekleştirmiş!
Bu arada geçerken hatırlatmış olayım ki 2023 yılında da bu konuda liderlik elimizdeydi.
AİHM 2024’te 1102 karar açıkladı.
Bunlardan 73’ü Türkiye’yle ilgili. Türkiye bu sayıyla 2024’te hakkında en fazla karar açıklanan üçüncü ülke oldu; Rusya ve Ukrayna’nın ardından!
Türkiye hakkında açıklanan 73 karardan 67’sinde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) en az bir maddesinin ihlal edildiği tespit edildi.
Geçen yılın verileri gösteriyor ki Türkiye en fazla ihlali, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin
“özgürlük ve güvenlik hakkına karşı” yapılmış. İkinci sırada “ifade özgürlüğü ihlalleri” var. Üçüncü sırada ise “adil yargılanma hakkının ihlali” geliyor.
Üstelik Türkiye, uygulanmayan AİHM kararları nedeniyle Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından “izleniyor”!
Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş hakkındaki AİHM kararlarının uygulanmaması nedeniyle Türkiye’ye yönelik “ihlal prosedürü” başlatıldı.
Türkiye, 2010’dan beri bu prosedürle izlenen Azerbaycan’dan sonra ikinci ülke oldu.
Yani Cumhurbaşkanı kızacak belki ama tablo onun anlattığı gibi pembe değil.
Zaten kendisi de “AİHM kararlarına uyma oranımız yüzde 90” derken yüzde 10’una uymadıklarını açıklamış da oluyor.
Bu pek de öyle insanın göğsünü gere gere söyleyebileceği bir şey olmamalı.
————————————–
Boraltan tarih oldu, Hacıbeyli bugünün işi
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, CHP’yi bu kez de “Boraltan Köprüsü Olayı” nedeniyle eleştirdi.
Gerçi o CHP ile bugünkü CHP aynı parti değil ama bu Cumhurbaşkanı açısından önemli bir fark yaratmıyor.
Tek parti döneminin CHP’si ile ilgili eleştirilerin kendisine oy getireceğini düşünüyor olmalı.
Tarihi olayları siyasete alet etmektense, yaşandığı dönemin şartlarıyla değerlendirmek daha doğru olur.
Ve kuşkusuz ki tarihten de ders almak gerekir.
Boraltan Köprüsü Olayı, 1945 yılında yaşandı. Daha Erdoğan bile doğmamıştı.
Türkiye, NAZİ Almanya’sına savaş ilan edince, Sovyetler Birliği ile “müttefik” olmuştu.
Sovyetler Birliği, Türkiye’ye sığınmış 237 Azerbaycanlı askerin iadesini istemiş; Türkiye de buna karşılık Sovyetlere iltica etmiş bir subay ile iki askerin iadesini talep etmişti.
Türkiye’de bulunan 237 Sovyet askerinden 195’i, 6 Ağustos 1945’te Aras Nehri üzerindeki Boraltan Köprüsü’nde Sovyetler Birliği’ne teslim edildi. Bu askerlerin teslim edilmelerinden hemen sonra kurşuna dizildikleri biliniyor.
Türkiye’nin istediği biri subay 3 Türk askerin “izleri bulunamadığı” gerekçesiyle teslimi gerçekleşmeyince takas işi durdurulmuştu.
1947 yılına kadar Yozgat’taki bir kampta tutulan bu askerler serbest bırakıldıktan sonra Türk asıllıların T.C. vatandaşlığına geçmelerine izin verilmişti.
Askeri ve diplomatik olarak Boraltan Köprüsü Faciasından alınması gereken dersler elbette var.
Aradan geçen 80 yıldan sonra bu konuyu siyasi tartışmaların merkezine koymanın ne faydası olur, bunu bilmiyorum.
Vatandaşların herkesin unuttuğu bu olayı öğrenince “CHP’ye Boraltan yüzünden oy yok” diyeceğini ben zannetmiyorum.
Cumhurbaşkanı’nı 80 yıl öncesinden bugüne davet etmek isterim.
Çünkü günümüzde böyle “sıcak” bir olay var ve sonuçları itibariyle Boraltan’da yaşananların bir benzerinin yaşanması kaçınılmaz.
Azerbaycanlı siyasi muhalif Gültekin Hacıbeyli, İstanbul’da gözaltına alındı ve G 82 koduyla sınır dışı işlemi başlatıldı.
“G 82 tahdit kodu”, milli güvenlik aleyhine faaliyette bulunduğu iddia edilen yabancı şahıslar için konulan tahdit kodudur. Bu kod, süresiz olarak sınır dışı edilmek üzere geri gönderme merkezlerine alınan kişilere verilir.
Hacıbeyli hangi faaliyeti ile milli güvenliği tehdit emiş olabilir? Açıklanmaya muhtaç bir durum ve İçişleri Bakanlığı tatmin edici bir açıklama yapmadı.
Azerbaycan’ın nasıl bir rejim altında yönetildiği malum.
Hacıbeyli iade edilecek olursa başına nelerin gelebileceğini tahmin etmek zor değil.
80 yıl önce yaşanan olayları bugün yüreği parçalanarak hatırlayan Cumhurbaşkanı, Hacıbeyli’nin iadesini engeller mi dersiniz?
———————————
