t24.com.tr

İsrail’i protesto edenler çok şaşırmış

Osman Kavala, Çarşamba günü hapishanedeki 2 bin 178. gününü tamamladı. Yıl hesabıyla söyleyecek olursak 6’yı devirdi, 7’den gün almaya başladı.

Kavala’nın Gezi protestolarını finanse ettiği, bu yolla hükümeti devireceği palavrasına inananlar da dün meydanlardaydılar.

İsrail’in Gazze’deki etnik temizlik suçlarını ve bu arada bir de hastane bombalamasını protesto etmek için!

Ve polisle tanıştılar!

Haberlere yansıdığı kadarıyla protestocular bu duruma çok şaşırmışlar.

Niye bu kadar şaşırmışlar doğrusunu isterseniz hiç anlamadım.

Oysa polis aynı gösteriyi her cumartesi günü tekrarlıyor. Gezi’de TOMA’larla sıktıkları suya bir de biber gazı karıştırıp insanları yakmaya da çalışmışlardı; demek ki dikkatlerinden kaçmış.

Daha geçen gün bisiklet turunun geçtiği güzergahta elinde “çevreyi koruyalım” yazılı pankartla öylece duran adamı da dövdüler.

Yani bu rutin bir işlem, polisimiz için. Birisi gösteri ve protesto hakkını kullanırsa patakla, biber gazı sık, yere yatır, ümüğüne bas vs.

Sosyal medya mesajlarına yansıdığı kadarıyla İsrail protestocularından bazı seçimler yaptım, onları okuyalım:

“Ailesiyle gelmiş insanlar, çoluk çocuk ara sokaklara kaçtılar ama onlar da (biber gazından) çok etkilendi maalesef.”

“Polis bu akşam tüm şovunu bize uyguladı”

“Hükümet bizden olsa da böyle bir zulüm yaşamasaydık keşke”

“Bu soykırım için Lübnan ayakta, Ürdün ayakta, Filistin ayakta, İstanbul da ayaktaydı gaz yedik, evimize dönüyoruz.”

“Ne yazık ki İsrail kafiri için Türk polisinden gaz bombası yedik. Çok acı ama gerçek.”

“En öndeydik. Yoğun gaz yedik. Arbede sırasında düştüm. Omzum çok ağrıyor, kımıldayamıyorum.”

“Arkadaşımızın kafasına plastik mermi atıldı. Bize değil, İsrail’e müdahale edilmesini istiyoruz.”

Saadet Partisi’nden yapılan açıklamada da parti yöneticilerinden Nuri Tüfekçi’nin babası gaz bombasından etkilenip, kalp krizi geçirerek hayatını kaybetmiş. Allah rahmet eylesin.

Tıpkı Metin Lokumcu’nun Hopa’da başına gelenler gibi yani. 12 yılı geçti. Ona da bir rahmet okumuşlar mıydı acaba?

Merak ettim: “Çoluk çocuk gaz yedik” diye yakınanlar arasında, hedef gözetilerek biber gazı mermisiyle başından vurulduğu için hastanede 14 yaşında ölen Berkin Elvan’ın annesini, Erdoğan’ın mitinginde yuhalayanlar da var mıydı?

Eminim seçimlerden önce “Kılıçdaroğlu kazanırsa, kazanımlarımızı kaybeder miyiz” diye endişelenen muhafazakârlar da vardı.

Memleketimizin en temel meselesi, zaten herkesin kendisi ile ilgili konularda dertlenmesidir.

“Benim başıma bir şey gelmesin de başkasının başına ne gelirse gelsin” diye açıkça söylemezler elbette ama sağcısının, solcusunun zihinlerinin gerisinde bu yatar.

Oysa herkes bilmelidir ki kendi kazanımlarını koruyabilmenin yolu, başkalarının haklarını da en az kendinde gördüğün haklar kadar savunabilmektir.

Buna da kısaca “demokrasi” diyoruz.

Sosyal medyaya “Gaz, ses bombası, işaret fişeği, paintball mermisi polis bu akşam tüm şovunu bize uyguladı” diye yazanlar, önceki gün Osman Kavala’nın özgürlüğü için endişelenebilmiş olsalardı, dün gece başlarına bunlar gelmezdi.

Elbette empati eksikliği karşı taraf için de geçerli.

Bugün “laiklik elden gidiyor” diye endişelenenler, geçmişte muhafazakâr insanların kişilik hakları için endişelenmiş olsalardı, bugünkü endişelerini yaşamazlardı.

Temel insan haklarını ve ifade – inanç özgürlüğünü güvence altına alacak olan şey, demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla işliyor olmasıdır.

Bu ülkede insan gibi yaşayabilmemizin yolu net:

“Hesap verebilir, liyakati esas alan bir idare, güçlü – bağımsız – tarafsız bir yargı, kanunları yaparken yürütmeyi de en geniş anlamıyla denetleyip, dengeleyecek yasama.”

O zaman temel bir hakkı kullandığı için kimse polisten biber gazı ve dayak yemez; Cumartesi anneleri de İsrail protestocuları da!

—————————-

29 Ekim’de yas tutmaları çok normal

TRT, Cumhuriyet’in 100. Yıl Özel Etkinliklerini “ileri bir tarihe” erteledi.

Gerekçesi İsrail ile Hamas arasında süren dengesiz savaş.

İsrail’in, Gazze’de bir etnik temizlik yürüterek insanlığa karşı suç işlediği, en hafifinden savaş suçu işlediğini elbette tartışacak değilim.

Aynı şekilde Hamas’ın da bir terörist örgüt olduğunu, İsrailli sivillere karşı terör saldırısında bulunduğunu da tartışmayacağım.

Ama bunlar her halde Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. Yılını kutlama etkinliklerinin iptalini gerektirmiyor.

Cumhuriyet’in kurulmasıyla sonuçlanan savaşı kazanmamış olsaydık, bugün Gazze’de yaşananların benzerlerini Ege’de, Güneydoğu’da, Marmara’da, Trakya’da, Karadeniz’de yaşıyor olabilirdik.

Tabii bu 100 yıl boyunca etnik temizliklerle oralardan sürülmemiş, yok edilmemiş olma şartıyla!

Belki Gazze’de yaşananların benzerini, bundan 50 yıl önce yaşayıp bitirmiş olurduk. Bugün “Türk” diye tanımlanan insanlar da Yozgat, Çorum, Çankırı üçgenine sıkışmış olanlardan ibaret kalırdı.

“İleri bir tarih” ne zaman gelecek, bilen var mı?

Cumhuriyet’in 100. Yıl kutlamalarını Gazze savaşının ardına sığınıp “ileri bir tarihe” ertelemek, kusura bakmasınlar ama “fırsat bu fırsattır” düşüncesinin sonucu gibi görünüyor.

Çünkü bu arkadaşlar “keşke Yunan kazansaydı” ekolünden geliyorlar ve 30 Ağustos da 29 Ekim de onlar için kutlanacak bir gün değil, matem günü!

Başka bir açıklama bulamıyorum.

——————————