t24.com.tr

Kaçan trenin ardından mendil sallarken

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Avrupa Birliği’nin Moldova ve Ukrayna ile üyelik müzakerelerini başlatma, Gürcistan’a da adaylık statüsü verme kararına sinirlendi.

“Avrupa Birliği’ne katılmaya birçok üye ülkeden daha hazır durumda bulunan Türkiye’nin, yıllardır siyasi engellemeler nedeniyle kapıda bekletilmesi yanlıştır” dedi.

Erdoğan’ın çok da haksız olduğu söylenemez.

Evet, bu süreçte Türkiye de üzerine düşenlerin çoğunu yerine getirmedi ama Avrupa’nın da yükselen yeni ırkçılık dalgasının da etkisiyle Türkiye’yi itmeye eğilimli olduğu bir gerçek.

Ukrayna, Moldova ve Gürcistan’ı Türkiye’den ayıran demokrasilerinin daha gelişmiş olması ya da güçlü ekonomileri değil.

Bu ülkelerin AB’ye bugünden yarına üye olamayacakları da bir gerçek, almaları gereken çok yol var ve bugün AB’de bu ülkelere verilen statünün nedeni Rusya’yı kuşatma politikası.

Ve bir diğer temel neden hiç kuşku yok ki bu ülkelerin nüfusları.

Hem üçünün toplamı Türkiye nüfusunun yarısını ancak geçiyor, hem de bu nüfusun çoğunluğu eğitimli ve Hristiyan.

AB, Avrupa ülkelerinde gerçekleşen siyasi dönüşümlerle bir “Hristiyan Kulübü” oldu ve öyle görünüyor ki görünür gelecekte de bu durum değişmeyecek.

Zaten tarihsel olarak Avrupa’nın “ötekisi” olan iki ülkeden birisi Türkiye ve Avrupa’da yükselen ırkçılık ve otoriter popülizm Türkiye’nin önünde ciddi bir engel.

Türkiye’nin temel sorunu ise AB ülkelerinin bu genel durumu ve siyasetlerinden bağımsız olarak yüzünü artık Orta Doğu’ya dönmüş olması.

Nasıl ki “otoriter sağ popülist” Avrupa için Türkiye karşıtlığı önemli bir politik tutumsa, otoriter sağ popülist Erdoğan Rejimi için de Batı düşmanlığı, içerdeki iktidarı korumak için kullanılan bir politika silahı.

Erdoğan, Türkiye ile AB arasındaki tam üyelik müzakerelerine başladığı dönemdeki Erdoğan değil.

Avrupa’nın siyaseten yön değiştirmesi gibi o da yön değiştirdi.

Onun için bu ikisinin siyasi olarak aynı hedefe yürüyebilmeleri zaten mümkün değil.

Türkiye, AB trenini Erdoğan’ın kendi otoriter iktidarını kurmaya karar vermesiyle kaçırdı. Üyelik müzakerelerinin başladığı dönemdeki Avrupa bugünkünden farklıydı.

O yıllarda da Türkiye’ye soğuk bakan Fransa ve Almanya’nın karşısında AB’nin Akdenizli üyelerinin ve İngiltere’nin ağırlığını kullanabilmek mümkündü.

Erdoğan tam tersini yaptı. Türkiye’yi AB dışında tutmak isteyen ülkelerin eline kozlar verdi ve kişisel kanaatim bunu da bilinçli olarak yaptı.

Bugün AB ülkelerine kızıyormuş gibi görünmesinin nedeni AB üyeliğimiz ile ilgili müzakerelerin dondurulmuş olması değil, bunu iç politikada milliyetçi bir rüzgâra çevirme isteği.

AB üyeliği konusunda gerçekten samimi olsaydı, Türkiye bugünkünden hayli farklı bir ülke olurdu.

Cumhuriyet tarihinin beşte birinden fazla bir süredir tek başına iktidarda.

Her şeyi yapacak, her türlü reformu gerçekleştirebilecek vakti de vardı, siyasi gücü de.

Ama müktesebatı yetersizdi!

Şimdi kaçan trenin ardından mendil sallarmış gibi yapıyor ama göz yaşları gerçek değil!

———————————–

Zulm ile abad olan!

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Şeb – i Arus töreni nedeniyle yayınladığı mesajında Yunus Emre’nin bir sözünü tekrarladı:

“Zulm ile abad olanın ahiri berbad olur.”

Bu sözü tekrarlamasının nedeni İsrail’i uyarmak.

Memleketin siyasal İslamcıları böyle alıntılarla konuşmayı pek seviyorlar, Erdoğan da öyle.

Kim bilir belki de imam hatip okullarındaki hitabet derslerinde böyle konuşmaları öğütleniyordur.

Erdoğan’ın tekrarladığı bu söz, biraz da İslam’daki “ahiret korkusu, kul hakkı” gibi meseleler ile ilgili.

Kur’an – Kerim’de de zalimleri bekleyen akıbetler ile ilgili ayetler var.

Peygamberin bir hadisinde şöyle dediğini de biliyoruz:

“İki saatlik âdil yönetim, bir ömürlük nafile ibadete bedeldir.”

İslam öğretisi böyle ama gel gör ki İslamcılık yaparak ülkelerini yönetenler için bunlar sadece laftan ibaret.

İslam coğrafyası, vatandaşlarına eziyet eden, vatandaşlarını en temel insan haklarından mahrum etmeyi kendinde hak gören yönetimlerle dolu.

Bizim ülkemiz de farklı değil.

İktidarda referanslarını İslam’dan aldıklarını söyleyenler var ama zulüm de tam gaz!

Delilsiz dayanaksız verilen ömür boyu hapis cezaları, hasta yaşlı mahkumları hapiste süründürme ısrarı zulüm değilse nedir?

Brüksel’de yaşayan bir insanın sahip olduğu haklara, İstanbul’da ya da Tahran’da yaşayan bir insanın sahip olamaması zulüm değil mi?

——————————–