t24.com.tr

Kadının artık yüzü de yok

Konya Karatay Müftülüğünde düzenlenen hafızlık diploma töreninde çekilen fotoğraflar, Karatay Müftülüğünün internet sitesinde ve Konya Müftüsü Ali Öge’nin sosyal medya hesaplarında yayınlandı.

Bir Türk geleneği sayılması lazım gelen “plaketlerin” katılımcılara dağıtıldığı sıradan, normal bir tören.

Dikkat çeken şey, hafızlık belgesi ve plaketi alan kadın katılımcıların “yüzsüz” olmaları.

Sözlük anlamında “yüzsüzlükten” söz etmiyorum.

Zaten bu yazıda öyle bir yüzsüzlükten söz ediyor olsaydım, o cümlenin öznesi kursu başarıyla tamamlayan kadınlar değil, töreni düzenleyenler olurdu.

Fotoğraflarda kadınların yüzleri “buzlanmış”, hangi fotoğraf kime aittir belli değil.

Oysa fotoğraflarda yer alan ve kursu başarıyla tamamlayan kadınlar, tesettür kuralarına harfiyen uymuş gibi görünüyorlar.

Saçları filan görünmüyor; başları, boğazları örtülü. Üzerlerinde yerlere kadar inen ve vücut hatlarını saklayan siyah renkli “pardösü – kaftan” arası bir şey var. Belki o giysinin de bir adı vardır, ben bilemiyorum.

Buradan kadınlar şunu mu anlamalı: Tesettür kurallarına uysanız bile kendiniz olarak bir fotoğrafın içinde yer alamazsınız!

Erkekler sizin için ne kadarını uygun görüyorlarsa o kadar!

“Kadının adı yok” filan derken, “kadının yüzü de yok” faslına geçmişiz belli ki.

Dikkatinizden kaçmamış olmalı: İstanbul Valiliği, geçtiğimiz yıl 16 Eylül’de İran’da polisin işkenceyle öldürdüğü Mahsa Amini için yapılmak istenen anma törenine izin vermedi.

Bu bir tesadüf olabilir mi?

Valilikten yapılan açıklamada “bahse konu etkinliğin düzenlenmesi uygun görülmemiştir” deniliyordu. (Anayasal bir hakkın idari bir kararla “uygun görülmemesine” de dikkatinizi çekerim.)

İstanbul Valiliği, baş örtüsü talimatlara uymadığı öldürülen bir kadının anılmasından niye rahatsız oluyor? Uygun bulmadığı nedir?

Bir yandan Erdoğan diğer yandan seçim ortaklığı yaptığı partiler, yerli yersiz her yerde “aile hukukunda yapılacak düzenlemelerden” söz ediyorlar.

Uzunca bir süredir rejimin klerikal yaması gibi davranan Diyanet İşleri Başkanlığı’ndaki zevatın kadın hafızların yüzlerini görünmez hale getirmelerini de bu çerçeve içinde okuyabilirsiniz.

Taliban da aynı “aile hukuku düzenlemeleri çerçevesinde” kadınların okula gitmelerini bile engelliyor.

İran’daki rejim de aynı çerçeve içinde saçları göründü diye kadınları katlediyor.

Kadınların, tesettür kurallarına uymaları bile, kendilerini toplum içinde bir birey olarak ifade edebilmeleri için yeterli olmuyor.

“Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun ile ilgili olarak “kırmızı çizgimiz” diyen Özlem Zengin’in başına gelenleri de hatırlayın.

Adalet Bakanı’nın “nafaka konusunu ele alacağız” demesinin üzerinden de daha bir ay bile geçmedi.

Yani aslına bakarsanız memleketimizin Siyasal İslamcıları ile Taliban ya da IŞİD arasındaki ideolojik mesafeyi ölçmek için “bir tık” ölçüsü yeterli olacaktır.

Bütün bunlar kadınlar için “kıyamet alametleri”.

“Bizim memleket Afganistan değil, İran değil” diye kendinizi avutmayın.

Konya’daki profesör unvanlı müftünün internet sitesi, gelecekte neler görebileceğimizin “fragmanını” yayınlamış!

——————————

“Maymuna bak” oyunu oynuyor!

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, New York’a kadar yanında taşıdığı gazeteci süsü verilmiş tiplere “Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na girerken basamaklarda ve diğer bazı alanlarda LGBT renklerinin olduğunu görüyorsunuz. Ben şahsen Genel Sekreter’le fırsat bulup bunu konuşmak isterdim. Şu anda dünyada ne kadar LGBT’ci var” dedi.

Erdoğan, “LGBT’ci” diye bir kavram icat etmiş.

Bu ne demek? Benim gibi herkesin insan olmaktan doğan eşit hakları olduğunu savunanları mı tanımlıyor, yoksa heteroseksüellik dışında cinsel yönelimlere sahip olan kişiler mi kastediliyor?

Bu Erdoğan’ın Türkçesindeki bir yetersizlik olarak mı değerlendirilmeli, yoksa “o da ne dediğini bilmiyor” diye geçiştirilmeli mi, bilemedim.

Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler binasında “LGBT renkleri” zannettiği şey meğerse BM’nin “global hedefleri” ile ilgili programları simgeliyormuş.

Ne de olsa yeni renkler icat edebilmeleri mümkün değil.

Acaba bundan sonra “sarı – yeşil – kırmızı” kombinasyonuna ilave olarak “gökkuşağı” kombinasyonu da mı savcıların radarına girecek?

Erdoğan, gazeteci süsü verilmiş tiplere Meclis’in açılmasıyla birlikte “aile kurumunu” güvence altına alacak adımları atacaklarını da söyledi. “Aile kurumunu anayasal güvence altına almakta kararlıyız” dedi.

Bu sözlerini bir uzaylı dinlemiş olsa, Türkiye denilen ülkede insanların yoldan çevrilip, zorla cinsel yönelimlerinin değiştirildiğini zannedebilir.

Erdoğan da ne yapsın, bu azgınlara karşı Anayasal güvence getiriyor ki erkekleri seven kadınlar ile kadınları seven erkekler gün yüzü görebilsin.

Ama işin aslı böyle değil tabii.

LGBTQİA+ bireyler hedefe konuluyor ki asıl niyet gizlenebilsin.

Türkiye’nin siyasal İslamcılarının bazen açıkça bazen örtülü olarak yazdıklarına, çizdiklerine, videolarında anlattıklarına bakarsanız tehlikede olan “aile kurumu” değil, doğrudan doğruya kadın hakları.

“Aile kurumunu eşcinsellikten vs. koruyacağız” laflarının gerisinde, kadınlar için erkekler tarafından biçilmiş bir hayat biçimini dayatmak hesabı var.

İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmelerinin nedeni de buydu, seçim öncesinde “ailenin korunması kanununda düşünülen değişikliklerden” söz edilmesinin nedeni de buydu.

Bir tür “maymuna bak” oyunu oynamak istiyorlar.

AKP’li olan, AKP’de politika yapan kadınların gözlerini dört açmalarında yarar var:

Kadını değersiz gören, ikinci sınıf bir varlık olarak algılayan bir erkekler güruhunun içinde ve yanında yer alıyorlar ama asıl niyetlerini gerçekleştirdikleri gün hedefe ilk konulacak olanlar da onlar olacak.

——————————–