t24.com.tr

Kanunları yok saymak mümkün müdür?

Gazeteci Enver Aysever, sağcılara yönelik eleştirilerinin ardından önce gözaltına alındı, ardından “halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama” suçlamasıyla tutuklandı.

Genellemeleri doğru bulmam. Bunun için uzak durmaya çalışırım. Aysever’in sözleri de böyle, uzak durulması gereken bir genelleme.

Ancak bu tür genellemeler ile konuşmayı sevenler bu toplumda çok var.

Cumhurbaşkanı bile kendisini bundan kurtaramıyor, “bunlar” diye başladığı genellemeler ile kurduğu cümleler de halkın bir kesiminin kin duymasına yol açıyor olmalı ki bu kin duygusundan kaynaklanan ifadeler nedeniyle açılan hakaret davaları her yıl yeni bir rekor kırıyor.

Aysever’in sözlerinin benzerlerini ve hatta daha ağırlarını solcular için söyleyenlerin de tutuklanmayı bırakın gözaltına alındıklarını bile görmüyoruz.

Demek ki Türkiye’de artık iki tür halk var. Birincisi son derece hassas bir bünyeye sahip, en küçük bir eleştiride bile kinleniyor, tahrik oluyor.

İkinci tür halkın ise gönlünün geniş olması bekleniyor. Kim ne derse desin bu kulaktan girsin, ötekinden çıksın isteniyor. Onun için de halkın o kesimine küfür filan serbest.

Öte yandan böyle bir suçlamayla tutuklanmak için söylenen sözlerin, kamu barışının bozulması için yakın ve açık bir tehlike yaratması gerekiyor.

Bunu ben uydurmadım, kanunda böyle yazılmış.

Aysever’in bu konuşması üzerine memleketin sağcılarının sokağa döküldüklerine filan da tanık olmadık. Hatta bu tutuklama olmasaydı bugün bu sözlerden haberdar olanların en az yarısının da bu sözlerden haberi olmayacaktı.

Demek ki savcılar ve sulh hakimlerinin kanunun bu maddesi ile ilgili olarak yeniden eğitilmesi şart.

TBMM bir kanun çıkarmış ve bu suçu tarif etmiş. Buna uymamak savcıların ve hakimlerin haddi değil.

Bu tablo hâkim ve savcılar açısından çok ayıplı bir görüntü yaratıyor ne yazık ki.

Bitmedi. Yakın dönemde yine bu hükümetin önerisiyle TBMM tarafından ceza kanununa eklenen bir hüküm daha var.

“Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama” suçunda cezanın yarı oranda arttırılmasını gerektiren şey, suçun basın yayın yoluyla işlenmesi halidir.

TCK 218. Maddesi bunu düzenliyor.

Aynen şöyle:

“Yukarıdaki maddelerde tanımlanan suçların basın ve yayın yoluyla işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranına kadar artırılır. Ancak, haber verme sınırlarını aşmayan ve eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz.”

Demek ki neymiş?

Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmazmış!

Aysever’in açıkladığı düşünceye katılsak da karşı da çıksak, durum değişmez.

Düşünce açıklaması suç değildir. Ben demiyorum TBMM’nin çıkardığı kanun diyor.

Tutuklama kararı veren sulh hâkimi bu kanun maddesini hiç duymamış olabiliri mi?

Savcılar ve hakimler kafalarına uyan kanunları uygulayıp, kafalarına uymayan kanunları uygulamayacaksa TBMM ne işe yarıyor? Kanunlar niye çıkıyor?

Bitmedi.

Söz konusu suçun cezası 1 yıldan 3 yıla kadar hapis.

Sanık kravat takar, duruşmada da boynunu eğip bir kenarda sessizce kararı beklerse katillere, çocuk tecavüzcülerine bile üst sınırdan ceza verilmiyor.

Yani Aysever mahkûm olsa bile esasen cezaevinde yatmasına yol açacak bir ceza almayacak.

Demek ki bu olayda tutuklama, bir cezalandırma amacı olarak kullanılıyor.

MHP Genel Başkan Yardımcısı geçen gün tutuklamanın, cezalandırma amacıyla kullanılmasının hukuk dışı olduğunu söylemedi mi?

Bitmedi.

Anayasa Mahkemesi gazeteci Adnan Keskin’e verilen cezanın hak ihlali olduğuna karar verdi.

Kararda “basın özgürlüğü, sadece kabul gören veya zararsız yahut kayıtsızlık içeren bilgiler ya da fikirler için değil aynı zamanda kırıcı, şok edici veya rahatsız edici olanlar için de geçerlidir” deniliyor.

Bu yönde AİHM kararları da mevcut. Yargıtay da birçok kararında bu standardı koruyor.

Hâkimler ve savcılar üst mahkeme kararlarını görmezden gelme ve yok sayma hakkına sahip midirler?

——————————