t24.com.tr

Konferansta doğru söyler, mahkemede şaşar!

Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca, “hatalı kararlar üzerinden tüm yargı sisteminin yıpratılması doğru değil” dedi.

Çünkü “bundan yargı, toplum, devlet” zarar görürmüş.

Akarca’nın arada bir bizler ile aynı ülkede yaşayıp yaşamadığını kendi kendisine sorgulamasında yarar olduğunu düşünüyorum.

Bizimle aynı ülkede yaşamadığını düşünmesine yol açacak ipuçları elde edebilirse mesele yok. Böyle konuşmaya devam edebilir.

Bizimle aynı ülkede yaşadığının farkındaysa o zaman nasıl bir beslenme rejimi ile bu düşüncelere ulaştığını bizimle paylaşırsa, biz de o yolu deneriz ve sırf Saray öyle istedi diye hapishanelerde çürütülenleri unutup, huzur içinde uyuyabiliriz.

Aksi takdirde hapishanelerde suçsuz yere yatan binlerce insanı düşünmeye devam ederiz haliyle bu da uykumuzu kaçırır ve bizi huzursuz eder.

Bundan yargı ve devlet ne zarar görür bilmiyorum ama toplum zarar görür.

Yargıçlar da her insan gibi hata yapabilirler.

“Hatasız kul olmaz” şarkısındaki gibi yargıyı “hatasıyla sevmeye devam edebilmemiz için” o hatanın tekil olduğuna, genel geçerli kural haline gelmediğine ve üst mahkemelerde kolayca düzeltilebileceğine inanmamız gerekir.

Mesela Osman Kavala ve Gezi davasında karşılaştığımız şey basit bir yargıç hatası değil.

Emir ile olmayan deliller üzerinden verilmiş bir mahkûmiyet kararı var.

O güne kadar bu konularda verilmiş AİHM kararları, AYM kararları yok sayılmış. Hatta aynı konuda daha önce verilen beraat kararları bile yok sayılmış.

Buna hâkim hatası diyebilir miyiz?

Bu bir yargıcın, o an için delilleri yanlış değerlendirerek verdiği hatalı bir karar olabilir mi?

Hayır, bu bireysel bir hatadan kaynaklanmıyor.

Yargının siyasallaşmasının bir sonucu.

Cumhurbaşkanı, o kişileri hapiste görmek istediği için bu karar verildi.

Demokratik gösteri yapma hakkının kullanılmasının, hükümeti devirmeye yönelik bir eylem sayılması ancak otokrasilere, diktatörlüklere özgü hukuk düzeninde olabiliyor ve Yargıtay Başkanı kusura bakmasın ama böyle bir yargı sistemine de o sistemin içinde yer alanlara da saygı duyamayız.

Yargıtay Başkanı, Türkiye’nin en üst yargı organlarından birinin başkanı değil de sanki hukuk fakültesinin birinci sınıfına yeni girmiş bir öğrenci heyecanıyla konuşuyor:

“Hüküm kesinleşinceye kadar yargısal haberlere yorum katılmamalıdır” diyor.

Hüküm Saray’da kesinleştiriliyor, Başkan bunun farkında değil mi?

Başkan’a göre hâkim ve savcılar “nezaketi elden bırakmadan herkesi dinleyerek ve delilleri topladıktan sonra iyi bir araştırma sonucu hukuka, anayasaya, kanuna ve vicdana göre karar verir”miş.

Başkan farkında değil galiba ama Anayasa rafa kalkmış durumda.

Mahkemeler herkesi dinlemiyor, gizli tanık ifadeleriyle insanları mahkûm edebiliyor.

Yargıtay Başkanı, Kayseri’deki toplantıda bu sözleri söylerken İstanbul’da TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı hâkim karşısındaydı.

Mahkeme salonunda etrafı çepeçevre jandarmalarla kuşatılmış halde!

Başkan Bey, bunun normal bir yargılama usulü olduğunu, Fincancı’nın bir hukuk devletinde olması gerektiği gibi yargılandığını söyleyebilir mi?

Neden tutuklu yargılandığını izah edebilir mi?

Kusura bakmasın ama yaşadığımız yargılama pratiğine bakınca o meşhur sözü biraz değiştirip kendisine uygulayacağım:

“Konferansta doğru söyler, mahkemede şaşar!”

————————-

Kararı düzelten kararın düzeltmesi!

“Yerli ve milli” Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne neden geçmemiz gerektiğini bize anlatırlarken bu sistemin en önemli özelliğinin işlerin hızlı yürümesi olduğunu anlatmışlardı.

Zaten bunun için de bin odalı bir saray yapıp, her bir odasına bir danışman koydular.

Danışmanlar dışında kurullar, komisyonlar gırla gidiyor.

Maşallah hepsinin makam arabası da var, Allah iyi günlerde harcamayı nasip etsin diyeceğimiz dolgun maaşları da var.

Her şeyden var oğlu var ancak bir tek adam gibi çalışan yok!

Bu nedenle Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinde en çok kullanılan başlık da şu:

Filanca sayılı Cumhurbaşkanlığı kararnamesinde düzeltme yapan falanca sayılı kararname hakkında düzeltme!

Cumhurbaşkanlığı’nın en çok yayınladığı idari metin “düzeltme kararnamesi” ya da “düzeltme kararı” desek yalan olmaz.

En son olarak İstiklal Üniversitesi’ne atamak istedikleri rektörü yanlışlıkla Sütçü İmam Üniversitesi’ne tayin ettiler.

Bununla ilgili Cumhurbaşkanlığı Kararı’nın doğru olan tek yönü, iki üniversitenin de Kahramanmaraş’ta olması, hepsi o kadar.

Tabii bu karar, ertesi gün yayımlanan yeni bir karar ile düzeltildi.

Saray’da bir sürü insan çalışıyor, başlarında Fuat Oktay var., haline tavrına bakılırsa dış görünüş itibariyle devleti bilen birisi gibi görünüyor ama iki elleriyle bir doğru karar yazamıyorlar.

Ve asıl merak ettiğim şu: Cumhurbaşkanı bu kararları okumadan mı imzalıyor.

“Arkadaşlar biz bu adamı başka üniversiteye tayin edecektik, niye böyle oldu” diyemediğinden belli ki o da kararları okumadan imzalıyor.

Demek ki “işler hızlı yürüyecek” derken bunu kastediyorlarmış!

——————————-

Biraz da gülelim

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri töreninde şunu söyledi:

“Biz görevde olduğumuz sürece kimse Türkiye’yi eski baskıcı, yasakçı günlerine döndüremeyecek. Sanatçıları arasında ayrım yapan değil, sanatçıları bağrına basan bir Türkiye anlayışıyla hareket ediyoruz.”

——————————-