Video kanallarında seyrettiğimiz belgesel diziler sayesinde bir dönem hepimiz “narkotrafik” uzmanı olmuştuk.
Başta Escobar olmak üzere adını daha önce çok duyduğumuz uyuşturucu kaçakçılarının çalışma yöntemleri birbirine benziyordu.
Önce küçük birkaç parti kaçırarak sermayeyi doğrult. Oradan kazandığın parayla işini gördürebileceğin küçük bir ordu besle.
Ardından rahat hareket edebilmeni sağlayacak polis ve askeri yetkilileri maaşa bağla. Ve son bir adım atarak siyasi koruma için politikacı satın al ya da bizzat siyasete gir.
O dizilerden öğrendiğimiz bir şey daha vardı: Uyuşturucu işinden çok büyük paralar kazanılabiliyor ancak o kadar rahat harcanamıyordu.
Parayı “temizleyip” sisteme sokmak gerekiyordu ki evlere damlara sığmayacak kadar çok parayı kazanmanın bir anlamı olsun.
Türkiye’deki “Can Holding Ailesi” olayına çok benziyor!
Onların işi de savcılığın iddiasına göre “kaçakçılık”!
Savcının iddiasına göre kaçakçılıktan kazandıkları ile önemli şirketleri satın alarak hem kara paralarını aklamışlar hem kendilerine itibar kazandırmaya çabalamışlar.
Şimdi rakamlara bakalım:
Piyasada aklandığı iddia edilen paranın büyüklüğü 88 milyar lira!
Bu paranın piyasada temizlendiğinin iddia edildiği 2020 – 2021 yıllarında ortalama döviz kuru yaklaşık 8 lira.
Demek ki iki yılda 11 milyar dolar civarında bir para aklanmış. Escobar’ın bile gözlerini yuvalarından uğratmaya yetecek bir rakam.
2021 – 2025 yılları arasında da bir 50 milyar dolar daha var.
Demek ki altı yılda 61 milyar dolar yıkanmış.
Yılda ortalama 10 milyar dolarlık bir kazanç, kaçakçılıktan elde edilmiş anlamına geliyor.
Bu paranın 90 milyon dolarıyla Bilgi Üniversitesi satın alınmış.
Doğa Koleji’ne de 45 milyon dolar, Tekfen’in dörtte biri için 315 milyon dolar, Show Tv, HaberTürk, Bloomberg için 800 milyon dolar verilmiş.
Bu arada teknoloji şirketleri, sanayi şirketleri, petrol dağıtımı şirketleri filan da kurulmuş. Toplam 121 şirket!
Şimdi başa dönelim; bu işler nasıl oluyordu?
Polis ve jandarma gibi güvenlik görevlilerinden satın almış olmalılar. Sokakta devriye gezenlerden değil, sözü geçecek, emri dinlenilecek düzeyden polis ve jandarma!
Biliyoruz ki bu da yetmiyor: Siyasi koruma için de rüşvet dağıtmış olmalılar.
Kim bilir belki de doğrudan doğruya kendi adamlarını seçtirip önemli mevkilere getirdiler ki bu da mümkün.
Bir kaçakçı için siyasi korumayı kim sağlayabilir; bunu da kimseyi itham etmeden düşünün derim.
Peki Can Holding şirketlerine el konulur, şirketin sahip ve yöneticilerinin peşine düşülürken kaçakçılıktan elde edilen kara paranın aklanmasına göz yuman, bu işe kol kanat geren, bu büyük ve önemli satın almalara bir göz işaretiyle yol verenler kimlerdi?
Savcılığın soruşturmasını bu yönde derinleştirdiğini duymadık.
Bunun işareti sayılabilecek görevden almalar, kızağa çekmeler, göz altılar filan da olmadı.
İBB soruşturmasında makam şoförlerine kadar inen tutuklamalar sanki bu soruşturmada en tepede takılıp kalacak gibi görünüyor.
Yoksa bu işin altının kurcalanmamasını sağlayacak kadar güçlü birileri mi var; damda gezen, miyav miyav diyen?
O güçlü biri, daha güçlü birine mi tosladı da operasyon başlayabildi?
Yoksa bu işe bilerek mi yol verildi ki kara parayla satın alınan şirketlere el konulsun, sonra TMSF marifetiyle yandaşlara üç kuruşa devredilebilsin?
Bir şey ima etmiyorum, bilgim olmadan kimseyi suçlamıyorum. Ama insan düşününce bu işte bir gariplik olduğunu görmeden de edemiyor.
———————————
