İstanbul Üniversitesi’nde verilmiş bir yüksek lisans tezi var. Tezin başlığı şu: “İlkelliğin Yeniden İnşası: Duygu ve Dil Açısından Sosyal Gen Aktarımı Olarak Küfür.”
Hilal Ekşi’nin tezine göre küfür, bireyin rahatlamasına, kendini güçlü hissetmesine ve kendisini ifade edebilmesine olanak sağlıyormuş.
Tez ile ilgili haberi dün Milliyet’te okudum.
Tesadüf eseri dün okuduğum haberlerden biri de MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın’ın açıklamaları ile ilgiliydi.
Ben takip edememiştim, CHP Genel Başkanı Özgür Özel, geçen gün MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye “kötü birisi” demiş, Yalçın da bunun üzerine açmış ağzını, yummuş gözünü!
Yalçın’ın “kendisini ifade ederken” kullandığı kelimelerden küçük bir seçki yaptım:
Düşkün, vurdumduymaz, yüzsüz, çıkarcı, çukur, nefesi aylarca ayağı mekaptan çıkmamış PKK’lı teröristin çorabı gibi iğrenç koku yayan pis.
Yalçın şöyle cümleler kurmayı da başarmış: “Kötü sıfatı, senin gibilere iltifat sayılır. Alçak da senin türünden mürai politikacı taslakları için madalya yerine geçer.”
Bakın bu da ilginç bir cümle: “Retorik içeren ihtiraslı ve gazlı cümleler, seni kurtarmaz. Laf cambazlığı, eleştirileri hakaretle karşılamak, seni temize çıkarmaz.”
Böylece sürüp gidiyor.
Bu kelimelerden herhangi birisini, bir mahalle kahvehanesinde okey oynayan birisine söylerseniz, kafanıza istekayı yersiniz!
Ama siyaset sahnesine çıkınca atış serbest, salla sallayabildiğin kadar.
Bu sözlerine bakarak Yalçın’ın kendisini ifade etme yeteneği bu kelimelerle sınırlıymış diye düşünebiliriz tabii.
Özellikle MHP’de çok rastladığımız bir tarz bu.
Genel Başkan Devlet Bahçeli de zaman zaman TBMM kürsüsünden böyle kelimeleri ardı ardına sıralayabiliyor.
Siyasetin bu kadar ilkel bir düzeye inmiş olmasının, sokağa nasıl yansıdığı da önemli elbette.
Atasözündeki gibi “imam”, gaz çıkardığında estireceği rüzgârın sokakta ne sonuç yaratabileceğini de düşünmeli.
Siyaset, memleketin meselelerini çözmek için yapılır.
Bunun için varsa fikrinizi düzgün şekilde ifade etmelisiniz ki karşınızdakiler de kendi fikirlerini söyleyebilsinler.
Vatandaşlar da böylece fikirleri kıyaslama olanağına kavuşur.
En kötü küfürleri, en hızlı şekilde ardı ardına sıralama yeteneği, bir politikacıda aranması gereken nitelikler arasında sayılmaz.
————————–
Siyasi meşruiyet nasıl kazanılır?
İYİP Genel Başkanı Meral Akşener, DEMP’nin (HEDEP’in yeni adı bu, alışmak sanırım biraz zaman alacak) “siyasi meşruiyeti yoktur” dedi.
Bu parti seçimlere Yeşil Sol Parti ismiyle girdi. DEMP, aynı partinin üçüncü ismi. Yeşil Sol olmadan önce de adı HADEP’ti. Böylece sürüp gidecek bir dizi ismi var ama burada tekrarlamak gerekmiyor.
Akşener’in “siyasi meşruiyete sahip partisi”, son genel seçimlerde yüzde 9,69 oy oranına ulaştı; 5 milyon 272 bin 482 seçmenin oyunu aldı.
Akşener’e göre “siyaseten meşru olmayan DEMP”, son genel seçimlerde yüzde 8,83 oy oranına ulaştı; 4 milyon 803 bin 774 kişinin oyunu aldı.
T.C. kanunlarına göre kurulmuş, genel seçimlere girmeye hak kazanmış ve Akşener’in partisinden sadece 400 bin daha az oy almış bir parti bu.
Milletvekili sayısını esas alırsak, Akşener’in partisinden daha çok milletvekili var. 61 milletvekiline karşılık 43 milletvekili. (İYİP’teki istifaların yol açtığı seçim sonrası değişimleri dikkate almadım.)
Öyle görünüyor ki DEMP, siyaseten de hukuken de en az İYİP kadar meşru bir parti.
Anayasa’ya göre de siyaset hayatımızın vazgeçilmez unsurlarından biri.
Akşener, böyle konuşarak belki kendisini rahatlatıyor olabilir ama hayatın gerçekleri, onun hayalini kurduğu gibi değil.
Bu partinin izlediği siyasete karşı da olabilirsiniz, taraftarı da olabilirsiniz, bunun bir sakıncası yok.
Ancak bu partiyi ve bu partiyi TBMM’ye gönderen seçmenleri yok saymak, seçmen iradesini yok saymak demektir.
Yoksa yine “dağdaki çobanın oyu” meselesine tersinden bir dalış mı yapacağız?
Yozgat’taki seçmenin oyu ile Diyarbakır’daki seçmenin oyu bir mi, değil mi?
Bu oyları bir ve eşit saymıyorsanız, Türkiye’yi bölmeye çalışan bir siyaset izliyorsunuz demektir.
———————————
