Kocasıyla 18 ayda bir görüşen kadın ile ilgili haberi okumadan önce “nadir toprak elementleri” üzerine çalışıyordum.
Bu hafta nadir toprak elementleri üzerine yazmayı düşünüyordum ama Margaret’in öyküsünü okuyunca bunun da bir tür “nadir element” sayılabileceğine karar verdim.
Margaret Hanım, BBC Radyo 4’teki “Kadınların Saati” isimli bir programa katılmış ve hepimizi sarsacak bu gerçeği orada itiraf etmiş: Mutlu bir evliliğim var çünkü kocamla 18 ayda bir görüşebiliyoruz!
Hayır, Margaret Hanım’ın kocası Türkiye’de gazetecilik yaptığı için sıkça cezaevine düşen birisi değil.
Adamcağız bir hekim ve Avustralya’da yaşıyor, kadın ise Londra’ya göç etmiş, 50 yaşından sonra yeni bir üniversiteyi bile bitirmiş.
Margaret Hanım ile eşi (adamın adı bile verilmemiş programda, bundan bir “adamın adı yok” romanı çıkar mı dersiniz?) 15 yıldır böyle yaşıyorlar. Birlikte ama ayrı! İngilizcesi daha fiyakalı ve kısaltması bile var: Living Apart Together. LAT!
Mutlu ve birbirlerine hala sadıklarmış!
Kim bilir biri ve belki ikisi de azıcık yalandan zarar gelmez diye düşünüyor da olabilirler.
İngiltere’de bu durumda olan çiftlerin oranı yüzde üçü bulmuş ama bu oran gerçekte kaç kişiye tekabül ediyor onu bulamadım.
Ancak Türkiye için bir sayı verebilirim.
Kamu yararına araştırma faaliyetleri yürüten Enstitü Sosyal isimli düşünce kuruluşunun Yalnız Yaşamın Yükselişi: Türkiye’de Tek Kişilik Hanehalklarının Profili raporuna göre 1 milyon 548 bin 414 kişi evli olduğu halde tek kişilik hanelerde yaşıyor.
Rapora göre evli bireylerin tek kişilik hanelerde yaşamı tercih etmelerinin nedeni ekonomik koşullar veya kariyer odaklı yaşam biçimleri.
Ayrı evlerde yaşamak, çiftlerin aile bağlarını kaybetmesine yol açmamakla birlikte doğurganlık oranlarını da olumsuz etkiliyor.
Bunun nedenini burada açıklamama gerek yoktur diye düşündüm, çocuk nasıl yapılıyor biliyorsunuzdur.
İtalya’da yapılan bir evlilik araştırması, evliliklerin yüzde 43’ünde, ilk 30 ayın sonunda sevgisizliğin baş gösterdiğini ortaya koyuyor. 48. Aydan sonra bu durumun giderek çekilmez bir hale geldiğini gösteriyor.
İtalya’da, boşanma istatistiklerinin de doğruladığı bir sonuç bu: Boşanmalara en çok evliliğin ilk 5 yılında rastlanıyor.
TÜİK’in 2024 Türkiye Evlenme ve Boşanma İstatistikleri de gösteriyor ki cennet vatanımızda da boşanmaların yüzde 33,7’si evliliğin ilk 5 yılında gerçekleşiyor. Yüzde 21,3’ü ise evliliğin 6. Yılı ile 10. Yılı arasında gerçekleşiyor ki dünyada da genel eğilim zaten bu.
Yani kim ki size “Türkiye başka yerlere benzemez, bizde şöyledir, bizde böyledir” derse inanmayın.
Türkiye de bu medeni dünyanın bir parçası ve başka yerlerde insanlar arasındaki ilişkiler ne yönde cereyan ediyorsa Türkiye’de de öyle oluyor.
Yalnız yaşayanlar dünyada artıyorsa, Türkiye’de de arttığını gözünüz kapalı iddia edebilirsiniz.
İnanmayan çıkarsa TÜİK’in bu durumu kanıtlayan istatistiklerini gözlerinin içine sokabilirsiniz.
TÜİK’te itimat edemediğim tek şey enflasyon verileri ki onun nedenini de biliyoruz: Memura, işçiye, emekliye zam o düşük oranlara göre verilsin ki Hazine’mizde müteahhitlerin ceplerine akan hortumlar boş kalmasın!
Bu tabloya bakıp karalar bağlayacak gençlere diyeceğim şudur ki bunlar adı üzerinde istatistik!
Herkes aynı kaderi yaşayacak değil.
Kafanızı illa da bir şeye takacaksanız ilk on yılda boşanan yüzde 55’e değil, boşanmayan yüzde 45’e takın. Onlar gül gibi geçinip gittiklerine göre siz niye geçinemeyesiniz?
Öte yandan ilk yıllarda baş gösteren sevgisizliği aşmak için farklı terapi yöntemleri de var.
“Tedavi amaçlı ayrılık” bunlardan biri.
Çiftlere iki ile üç yılda bir, bir ile beş ay arasında değişen sürelerle birbirlerinden ayrı kalmaları öneriliyor.
Böylece, çiftlerin birbirlerini özleyecekleri, yeniden buluştuklarında birbirlerine daha çok özen gösterecekleri ileri sürülüyor.
Tabii benzer bir şekilde “tedavi amaçlı ayrılık” sürecinden geçen birileriyle karşılaştıklarında nelerin olabileceğini kestirebilmek mümkün değil.
Yanıtsız başka sorular da var: “Taburcu” olup başka bir ilişkiye geçenler açısından sorun yok belki ama geride kalan ne yapacak?
Bu “tedavi” sırasında çocuklara kim bakacak?
“Tedavi amaçlı ayrılığın” zorunlu kıldığı ekstra giderler nasıl karşılanacak?
Bunlar yanıtlanması kolay olmayan sorular ve bu sorular ruhunuzu daralttıysa bunu burada kesip, nadir toprak elementleri konusuna dönebilirim.
Ama yapmayacağım, çünkü sayfanın önemli bir bölümünü de bu konuyla doldurmuş durumdayız.
Wilhelm Schmid, “Aşk – Neden Bu Kadar Zordur Ve Yine De Nasıl Mümkün Olur” isimli kitabında aşkın “nefeslenmeye” ihtiyacı olduğunu söylüyor. (Çeviren: Tanıl Bora, İletişim Yayınları.)
Kesintisiz bir haz ve hoşluk duygusunun mümkün olamayacağına dikkat çekiyor.
Bunu söylerken, İtalyan evlilik terapistlerinin önerdiği gibi bir “ara vermekten” söz etmiyor ama.
Bu tür bir “nefeslenme”, bitişe doğru atılmış ürkek adımlardan ibarettir.
Birbirlerine âşık olduğunu düşünen çiftin bir tarafı ya da her iki tarafı için de aslında aşkın bitmekte olduğunu gösterir.
Ama insanoğlu bu; acı gerçeklerle yüzleşmeyi sevmez, bitişi kabullenmek istemez.
Onun için de böyle şeyler icat eder ki bizim magazin basınını takip ederseniz haftada bir – iki örneğine tanık olabilirsiniz.
Daha önce kaç kere yazdığımı hatırlayamam ama şunu hep söylüyorum:
Aşkın bitebileceğini reddetmemekle birlikte, kendisini yeniden üretebileceğine inanırım.
Eğer birliktelik şu ya da bu şekilde sürmeye devam ediyorsa, çiftler birbirinin gözünü oyma aşamasına geçmemişlerse, birbirlerini yok saymıyorlarsa, aşkın kendisini yeniden üretebilmesi mümkündür.
Schmid bunu anlatmaya çalışıyor.
Bir aşk ilişkisinde kesintisiz bir mutluluğun ve hazzın mümkün olamayabileceğinin altını çizdikten sonra aşkın “nefeslenmesi” için “düzlem değiştirmenin” yararlı olabileceğine vurgu yapıyor.
Çünkü aşk, tek bir düzlemde ilerlemez.
Hangisi diğerinden önemlidir, kişiden kişiye değişebilir ama bir aşk ilişkisinin tek boyutlu olmadığını biliyoruz.
Cinsellik, ruhsal uyum, ortak düşünceler, hayaller, hedefler gibi birçok boyutu vardır.
Bunlardan birinde bir sıkıntı doğduysa, “nefeslenmenin yolu”, henüz sıkıntı çıkmayan alanda yoğunlaşmaktır.
Hadi bakalım gençler, göreyim sizi!
————————————-
