t24.com.tr

Nasıl bir deprem bekliyoruz, bilen var mı?

İstanbul’da 23 Nisan günü meydana gelen 6,2 büyüklüğündeki deprem, bilimciler arasındaki görüş farklılıklarının bir kez daha ortaya çıkmasına yol açtı.

Prof. Dr. Osman Bektaş, ana Marmara fayının 7,2’den küçük deprem üretebileceğini ve 6,2’lık depremin “beklenen deprem” olduğunu söylüyor.

Prof. Dr. Şener Üşümezsoy ise Marmara’da çok yıkıcı bir deprem beklemenin gerçekçi olmadığını, Adalar fayının artık ölü olduğunu, Marmara’yı boydan boya kat eden bir fayın olmadığını söylüyor.

Prof. Dr. Ahmet Ercan Kuzey Marmara’daki fayın tek bir defada kırılarak büyük deprem yaratacağı önerisinin çöktüğünü, iki ayrı kırılma gerçekleşeceğini söylüyor.

Prof. Dr. Ercan’a göre büyük deprem en erken 2045’te, en geç 2085’te meydana gelecek.

Ercan, 6,2’lik depremin ardından, İstanbul ile ilgili deprem senaryolarının gözden geçirilmesi gerektiği kanısında.

Prof. Dr. Şükrü Ersoy artçıları izleyerek daha doğru bir kanaate varılabileceğini söylüyor.

Japon deprem uzmanı Yoshinori Moriwaki ise 30 yıl içinde büyük bir deprem olasılığını yüzde 60 olarak veriyor. Morivaki zemini sağlam bölgelerin depremden daha az etkileneceği kanısında.

Prof. Dr. Celal Şengör ise İstanbul’un “topun ağzında” olduğunu ve en mantıklı adımın şehri terk etmek olduğunu söylüyor.

Gördüğünüz gibi bilim adamları arasında ciddi görüş ayrılıkları var.

Ve bu görüş ayrılıkları sadece bilim dünyasını ilgilendiren, üniversitenin duvarlarının gerisinde yürütülen bir fikir jimnastiğinden daha ileri anlamlar taşıyor.

Marmara’da beklenen deprem, ileri sürüldüğü gibi çok yıkıcı büyüklükte olacaksa başka tedbirler almak gerekiyor, daha düşük büyüklükte olacaksa başka tedbirler almak gerekiyor.

İki senaryo arasında, İstanbul’u depreme hazırlamak konusunda yüzlerce milyon dolarlık harcama farkı çıkacak.

İstanbul’u depreme hazırlamak için gerekli bütçenin hemen harcanması ile 25 – 30 yıla yayılarak harcanması arasında da muazzam bir maliyet farkı var.

Yani bu bilim adamları arasında yürütülecek bir fikir yarışmasının konusu değil.

Öncelikle cebimizi ilgilendiriyor.

Devletin harcayacağı para açısından da evlerimizi güçlendirmek için harcamamız gereken bütçeler açısından da.

Deprem eğer iddia edildiği gibi büyük değil de 23 Nisan’daki gibi gerçekleşecekse bu, birçok semtte deprem güçlendirmesi için boşa para harcanıyor demek.

O zaman buralardaki harcamaları ertelemek, binaların ekonomik ömürlerini doldurmalarını beklemek ciddi bir bütçenin tasarrufu anlamına geliyor.

Ama deprem gerçekten çok büyük olacaksa da o paraların hemen bulunup, harcanması şart.

Arsaları nispeten daha değerli olan semtlerde, deprem güçlendirmesi birçok kişi için yeni bir gelir kapısı olmuş durumda.

Oysa belki de o bölgelerde depremin yıkıcı etkisi hiç görülmeyecek.

Bunları bilmiyoruz. Biz bilmediğimiz gibi hükümet de bilmiyor, yerel yönetim de.
Yapılması gereken belli: Bu konuda önde gelen tüm bilim adamlarının katılacağı uluslararası bir kongre toplamak ve İstanbul’u neyin beklediği ile ilgili görüş ayrılıklarını giderecek bilimsel bilgiyi üretmek.

Bu konuda Erdoğan yönetiminin bir girişimde bulunduğunu duymadık.

Beklenen depremin çok yıkıcı olmayacağı ortaya çıkarsa, rant ve inşaat işleri yatar diye endişe ettikleri için mi?

——————————————

AKP, “araya mesafe koyma” peşinde

Adı konulmamış barış sürecini başlatan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, DEM Partili Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın katıldığı bir televizyon programına mesaj gönderdi ve “barış tek kanatlı bir kuş değildir, Birinci kanat Öcalan’ın çağrısı ve fesih kararıyla kendisini gösterdi. İki kanadı millet olarak hep birlikte gövdeye getirmeliyiz” dedi.

Bahçeli, “kuş kanadı” alegorisini, 100 kişilik Milli Birlik Komisyonu önerisiyle biraz daha geliştirdi.

TBMM’de temsil edilen 16 partinin hepsinin en az bir milletvekili ile temsil edileceği bu komisyon, “kuşun ikinci kanadını tamamlayacak” konuları tartışacak ve kanun teklifleri haline getirip, TBMM’ye yollayacak.

Bahçeli’nin bu önerisine muhalefet partilerinden İYİ Parti hariç hepsi olumlu yaklaştı.

İyi Parti, PKK’nın kendisini feshetmesi ve silah bırakması sürecine kategorik olarak karşı.

Bu nedenle Bahçeli’nin bu son teklifine de karşı çıkmalarında yadırganacak bir durum yok.

İlginç olan Bahçeli’nin komisyon önerisine “muhalefet partileri gibi atlamayan” ikinci parti ise AKP.

AKP Genel Başkan Yardımcısı Zafer Sarıkaya “silahların herhangi bir şekilde daha gündem oluşturduğu bir ortam içerisinde TBMM’deki sürecin konuşulabilme imkanının olmadığı kanaatindeyim” dedi.

PKK’nın kendisini feshederek silah bırakacağını açıklamasının ardından iktidar kanadından gelen en açık “araya mesafe koyma” açıklaması bu.

PKK’nın silahlarını bir günde bırakamayacağı, bu sürecin MİT’in gözetim ve denetiminde sürdürüleceği bir sır değil.

Ve silahları teslim etme işleminin Eylül ayının sonuna kadar biteceği de aşağı yukarı netleşmiş bir bilgi.

Böyle bir tabloda AKP Genel Başkan Yardımcısı’nın “önce silahları bıraksınlar, görelim” demesi, PKK’ya güvenmediklerini mi gösteriyor?

Yoksa kaçınılmaz bir şekilde bir genel af kanununu da içerecek “kuşun ikinci kanadını oluşturma” girişimlerinin, AKP oylarında bir kayba yol açacağının görülmesi durumunda, kendilerine geri dönmek için bir manevra alanı açmak istediklerini mi gösteriyor?

Şurası çok açık ki iktidarın büyük ortağı AKP kanadı, bu konuda MHP kadar istekli görünmüyor ve bu konudaki ileri adımların hepsinin MHP lideri tarafından atılmasını bekliyor.

Bu konuda muhalefeti bilgilendirme görevi DEM Parti’ye, süreç ile ilgili açılımları genişletme görevi de MHP’ye verilmiş gibi.

AKP, deyim yerindeyse iki elinde iki maşa ile ateşi kontrol etmek istiyor.

Bu sürdürülebilir bir pozisyon mudur, bugünden bir şey söylemek zor.

Adı konulmamış bu süreç, MHP Lideri Bahçeli’nin ani bir çıkışıyla tuhaf başlamıştı, aynı tuhaflıkla sürüyor.

———————————-