TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un açıklamasına göre Terörsüz Türkiye Komisyonu, yarınki toplantısında Abdullah Öcalan’ı dinlemek üzere İmralı’ya gidip gitmeme kararını verecek.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “Öcalan gelsin PKK’yı feshettiğini Meclis’te açıklasın” çıkışıyla başlayan süreçte ilk DEMP – Öcalan görüşmesi yaklaşık 1 yıl önce, 28 Aralık 2024 günü yapılmıştı.
Sayabildiğim kadarıyla DEMP heyeti, Öcalan ile 8 kere görüştü. “Devlet” adı verilen kişilerin kaç kere görüştüklerini bilemiyoruz.
Abdullah Öcalan, bu konuda ne söyleyecekse hepsini zaten söylemiş olmalı.
Bazı fikirlerini kendisine sakladığını ve onları söylemek için son gün böyle bir ziyareti beklediğini zannetmiyorum.
DEM Parti heyetinin İmralı ziyaretleri ve Öcalan’ın “devlet” ile görüşmeleri bu amaçla yapılmıştı.
Yani bu ziyaret esasen tamamen sembolik bir ziyaret olacak.
Öcalan’ın TBMM tarafından bu konuda meşru muhatap olarak kabul edildiğinin altını çizen, “bebek katili, terörist” sıfatlarını silen bir sembolik ziyaret!
PKK’nın ayrılıkçı silahlı mücadeleden vazgeçerek kendisini feshetmesini beklerken, örgüte bunu yaptırma gücü olan tek kişinin eski pozisyonunda kalması zaten mümkün olabilecek bir şey değildir.
Onun için MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, “gerekirse üç arkadaşımı alır ben giderim” diyerek bu ziyaretin zorunluluğuna işaret etmesinin ardından TBMM Komisyonunun ziyaret kararı alması da sürpriz olmayacak.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başından beri bu sürecin dışında kalmamakla birlikte çok içindeymiş gibi görünmek istemediği de sır sayılmaz.
Bu sürecin kendisine bir seçim zaferi mi getireceğinden yoksa seçimde karşısında esebilecek milliyetçi bir rüzgâr nedeniyle oy mu kaybedeceğinden halen emin değil.
Dün TBMM grup toplantısında söylediği gibi “adımlarını büyük bir titizlikle planlıyor.”
Bu sürecin “siyaset üstü” olduğunu vurguladıktan sonra İmralı ziyareti konusunda “komisyonun en isabetli kararı vereceğine yürekten inanıyorum” diyor.
Komisyonun 51 üyesi var. AKP 22, CHP 11, DEMP 5, MHP 4, Yeni Yol Grubu 3, HÜDA PAR, YRP, TİP, EMEP, DSP ve DP de birer milletvekili ile temsil ediliyorlar.
Komisyonun kararlarını nitelikli çoğunlukla alması kararlaştırılmıştı. Bu durumda komisyonun karar alması için 31 oy gerekiyor.
Yani içinde AKP’nin olmadığı hiçbir karar bu komisyondan çıkamaz!
Öte yandan bildiğimiz bir başka şey daha var ki o da Erdoğan’dan bir işaret almadan herhangi bir AKP milletvekili tuvalete bile gidemez.
Erdoğan “komisyonun en isabetli kararı vereceğine yürekten inanıyorum” diyor ama aslında kararı verecek olan kendisinden başkası da değil.
Belli ki Erdoğan bu kararı Bahçeli’nin zorlamasıyla verdi ama yine de o kararı veren kendisi değilmiş gibi davranacak.
Bu noktada CHP’nin de nasıl davranacağı önem kazanıyor.
CHP ziyaret aleyhine mi oy kullanacak, AKP, MHP ve DEMP ile birlikte ziyaret lehine mi oy verecek?
CHP’nin bu oylamadaki tutumu bugüne kadar utangaçça sürdürülen ve özellikle yerel seçimlerde CHP lehine çok olumlu sonuçları olan CHP – DEMP birlikteliğinin geleceğini de belirleyecek.
Cuma günü komisyonun alacağı karara kimlerin hangi yönde oy verdiği konusu Türk siyasetinde yeni bir dönemin başlangıcı olabilir.
———————————
Kokoreççi, midyeci neden tutuklu?
Almanya’dan İstanbul’a tatile gelen Böcek ailesinin zehirlenerek ölmelerinin ardından gözaltına alınan kokoreççi, lokumcu, midyeci ve kafe sahibi tutuklandı.
Bu yazıyı yazdığım sırada ailenin kaldığı oteli ilaçlayan şirketten iki kişinin de gözaltında olduğunu söyleyeyim.
Kokoreççi, lokumcu ve midyecinin neden tutuklu olduklarını anlayabilmek mümkün değil.
Aynı gün bu kişilerden başkaları da kokoreç, midye, lokum vs. yediler ama başka ölen ya da zehirlenme kuşkusuyla hastaneye kaldırılan kimse yok.
Adli Tıp incelemesi de ailenin ölümü ile bu gıdalar arasında bir bağlantı kurabilmiş değil.
Türk adliyesinin kafasının nasıl çalıştığını anlayabilmek benim için giderek güçleşiyor.
Bu kişilerin tutuklanmalarına neden olan suçları nedir?
Tutuklama isteyen savcının da kararı veren hâkimin de bu soruya verebilecek bir yanıtları olduğunu sanmıyorum.
Bana öyle geliyor ki bu tutuklamalara neden olan şey, bu ölümlerin yarattığı dehşet duygusunu yatıştırmak için bir şeyler yapıyormuş gibi görünmek isteği.
Ölümlerin yaşanmasının ardından medyada bu kişilerin “sabıkalı” olduklarına ilişkin olarak yayınlanan haberlere de dikkatinizi çekmek isterim.
Sosyal medyanın da gazlamasıyla, sabıkalı olmak, başka suçlar ile otomatik olarak ilişkilendiriliyor.
Oysa işlediği suçun cezasını çekmiş herkes, yeni bir suç işlemediği sürece masumdur.
Sabıka kaydı olan kişiler de cezalarını çektikten sonra hayatlarını sürdürmek, bunun için çalışmak zorundalar.
Kişinin sabıka kaydının olması, potansiyel suçlu muamelesi görmesi sonucunu yaratmamalı.
Kişiden suça değil, delilden suçluya giden bir soruşturma yürütmek, insanların suçsuz yere ceza görmesinin önüne geçilebilir.
————————————–
