Seçim Hilelerini Garantiye Alma Kanunu
Seçim Kanunu’nda yapılmak istenen değişiklikler iki ana başlık altında toplanabilir.
Birincisi, “seçim mühendisliği” diye tarif edebileceğimiz grup.
Barajın yüzde 7’ye düşürülmesi, ittifak içindeki partilerin kendi aldıkları oya göre milletvekili çıkarabilmeleri, seçim çevresinin en büyük partisini avantajlı kılan milletvekili hesaplama yöntemi gibi değişiklikler bu grubun içinde.
İktidar bloğu bu değişiklikleri planlarken bir önceki genel ve yerel seçim sonuçlarından hareket etti.
Benzer oranda oy alabileceklerini düşünerek, sistemi kendi lehlerine olacak şekilde ayarladılar.
Bunun iktidarın istediği gibi bir sonuç verebilmesi, AKP ve MHP’nin geçen seçimdeki pozisyonlarını koruyabilmelerine bağlı.
Araştırmalar, AKP ile CHP arasındaki farkın azaldığını gösteriyor. MHP’nin yüzde 7’nin bile altına inebilme ihtimali de yok değil.
Onun için bu “mühendislik çabası” iktidarın istediğinin tam tersi sonuç doğurmaya da aday.
Geçmiş seçimlerde bu tür cinlikleri yapmak isteyenlerin bunun bedelini sandıkta ödediği örnekler de var.
Biliyoruz ki “temsilde adalet” Türkiye’de zaten hiçbir zaman önemli bir mesele olarak görülmedi.
Temsilde adalet konusunu düzen partilerinin hemen hiçbiri önemsemedi.
Bu esasen, seçmenin iradesi üzerinde konumlanmış bir vesayet uygulaması.
Sistem, “çıkıntılık” istemiyor, 12 Eylül darbecilerinin ruhunun gölgesi önümüz deki seçimde de sandıkların üzerinde olacak.
Seçim Kanunu’nda yapılmak istenen ikinci grup değişiklik ise doğrudan “seçim güvenliği” ile ilgili.
Seçimi kaybetme ihtimalini gören iktidar bloğu, 1946’dakine benzer bir şekilde “oy hırsızlığı” için önüne çıkabilecek engelleri temizlemek istiyor.
İl ve İlçe Seçim Kurulları Başkanlarının il ve ilçedeki “en kıdemli hâkim” olması uygulaması değiştiriliyor.
Başkanlar bundan böyle 1. Sınıfa ayrılmış hakimler arasından kura ile belirlenecek.
Mesleğini ve tarafsızlığını her şeye rağmen korumaya kararlı birinci sınıf hakimleri tenzih ederek söylemeliyim ki iktidar bloğunun buradaki hesabı, Adliyeye doldurdukları “partili hakimlerin” kuraları kazanarak seçim kurullarına başkanlık edeceği.
Fetullahçı çetenin temizlenmesinin ardından boşalan hâkim kadrolarının, partili hukukçular tarafından nasıl doldurulduğunu hatırlayalım.
Bu tiplerin hukuk ile bağlarının olmadığını, parti aidiyeti ve çıkarından başka bir şeyi umursamadıklarını da biliyoruz.
İtirazları karara bağlayacak kurulları istedikleri gibi yönetebilirlerse, gerekli durumlarda oy hırsızlığı yapaktan kaçınmayacaklarını gösteriyor bu.
Anayasa Komisyonu’ndaki görüşmeler sırasında bunun gerekçesi sorulunca ileri sürdükleri gerekçe komik: Bazı hakimler seçim kurullarında görev yapmak istemediklerini YSK’ya iletmişler de bla bla bla.
Kurayla seçilecek olanların aynı itirazı yapmayacaklarını nereden biliyorsunuz peki?
Niyet, seçimi çalmak olunca gerekçe de böyle uyduruk oluyor haliyle.
Seçim güvenliğini ilgilendiren diğer değişiklik, sandık gözlemciliğinin zorlaştırılması.
Son üç seçimde ve referandumda sivil toplum kuruluşları vatandaşları organize ederek sandıklara sahip çıkmayı başarmıştı.
Birçok partinin sandık sayısı kadar gözlemci görevlendirme olanağı yok ve bu boşluk sivil toplum inisiyatifi ile doldurulmuştu.
Yapmak istedikleri değişiklikle bunun önüne geçmek istiyorlar.
Vatandaşların sandıklardaki oy sayım ve dökümüne sahip çıkma ve tutanağı imzalama hakkına itiraz ediyorsanız oy sayımı sırasında katakulli yapmak istiyorsunuz demektir.
Bu, sayımı “gizli” yapmak ile aynı sonucu doğurur.
Seçimi çalma niyetinin bu kadar açık seçik ortaya konulmasındaki fütursuzluk, seçim günü neler yapabileceklerinin de ipucunu veriyor.
Bu kanun değişikliği, iktidarın seçime hile karıştırmak için bir hazırlık yaptığını da gösteriyor.
Bunun önüne geçebilmek elbette mümkün: Bugünden itibaren bu iş için örgütlenme şartıyla!
—————————-
Biraz da gülelim
RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin, sosyal medya alemine bir mesaj salmış, “RTÜK’ü itibarsızlaştırmak için sistemli kampanya başlatıldığına” dikkat çekiyor.
RTÜK’ün sahip olmadığı bir şeyi nasıl kaybedeceğini anlayamadım ama yine de Başkan’a teşekkür ederim.
Sayesinde sesli bir kahkaha attım.
—————————–
Mübarek Cuma Soruları – 28
Çok ilginç bir hukuk düzenimiz var.
Kendisine gazeteci süsü veren birisi, iş adamı Sezgin Baran Korkmaz’dan 10 milyon Euro istedi.
Telefon görüşmeleri ile ilgili kayıtlardan anlıyoruz ki bu para İçişleri Bakanı Süleyman Soylu için istenmiş.
10 Milyon Euro’yu verecek, Bakan ile meseleleri çözülecek.
Bunlar Korkmaz’ın bir başka iş adamından olduğunu iddia ettiği alacağını silmesi.
Korkmaz bu amaçla “kendisine operasyon çekilirken bazı adamlarının içeride rehin tutulduğunu” da söylüyor.
Öyle görünüyor ki devletin bazı polisleri de bu işte mafya tetikçiliğine soyundurulmuş.
Bunların hepsi alenen yazılıyor, çiziliyor. Ses kayıtları dinletiliyor.
Ve bir tek savcı çıkıp da “bu ne iştir, gel bakalım bir de bana anlat arkadaş” diyemiyor.
Sorulması gerekenler sadece bu konu değil.
Ankara ve İstanbul belediyelerinin elinden aldığı yolsuzluk dosyalarını saklayıp, savcılıklara göndermeyen İçişleri Bakanı, “mafyadan para alan politikacıyı” da biliyor ama açıklamıyor.
Belli ki bu politikacı AKP’li, yoksa adını çoktan açıklamışlardı.
Bu AKP yöneticileri ne kadar pişkinler ki aralarında böyle birisini tutmaya devam etmekte sakınca görmüyorlar.
Bu sorunun bir muhatabı da Adalet Bakanı Bekir Bozdağ.
Mafya tarafından maaşa bağlanmış AKP’li bir politikacının adı derdest bir soruşturma dosyasından yer alıyor.
Mafyanın maaşa bağladığı politikacıyı savcı neden koruyor? O da mafya politikacısının ortağı mı?
Adalet Bakanı Yardımcısı yapılan bir savcı ile bir hâkim, olmayan bir MASAK raporunu gerekçe göstererek, Sezgin Baran Korkmaz’ın mal varlığı üzerindeki tedbiri kaldırdılar.
O da bunu fırsat bilerek 150 milyon dolarlık malı başkalarına devredebildi.
Bakan, yardımcısına sohbet sırasında bir sorsa da bize de anlatsa: Bu iş nasıl oldu?
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık da suskunluğunu koruyor.
15 Temmuz şehit yakınları ve gazileri ile Beşiktaş saldırısı şehit yakınları ve gazileri için toplanan yardım paraları hangi yolla “nemalandırıldı”, ne kadar getiri sağlandı?
Vakıfta kaç kişi çalışıyor, yıllık ücret ödemelerinin toplamı ne kadardır?
Vakıf yöneticilerinin toplam maaşları ne kadardır?
Yöneticilerinin maaş dışındaki temsil, ağırlama vs. gibi harcamaların tutarı nedir?
15 Temmuz ve Beşiktaş saldırısı mağdurlarına ödemeler eşit olarak mı yapılıyor?
Vakfın kuruluşundan bugüne kadar hak sahiplerine yaptığı ödemelerin toplamı nedir?
Şu anda vakfın mal varlığının parasal karşılığı ne kadardır?
——————