t24.com.tr

Sivil darbade yeni bir aşama

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, iki – üç gün ayak sürüdükten sonra kendisine verilen talimatı yerine getirdi ve Anayasa Mahkemesi’nin “hak ihlali” kararı verdiği Can Atalay dosyasını bir kez daha Yargıtay’a gönderdi.

Yargıtay’ın da ani bir zihin açıklığına kavuşarak, “pardon, biz daha önce Anayasa’yı yanlış anlamışız” demeyeceğini, Anayasa Mahkemesi kararına uyup, Atalay’ı serbest bırakmayacağını da bugünden söyleyebilirim.

Müneccim olduğum için değil, “zamanın ruhu” bunu gerektirdiği için bunu bu kadar rahat söyleyebiliyorum.

Anayasa Mahkemesi’nin Atalay hakkında verdiği ikinci ihlal kararı, bütün ders notları sıfır olan bir hukuk öğrencisinin bile kavrayabileceği açıklıktaydı.

Ama İstanbul’daki mahkeme bu kararı argo tabirle “sallamadı”!

Bu bir sürpriz değil.

Anayasa’nın AYM kararlarının uygulanması ve uyuşmazlık durumunda yetkili mahkemenin hangisi olduğu ile ilgili hükmü açıkça ihlal edildi.

Erdoğan rejimi, sadece bazı AYM kararlarını değil, yine Anayasa’sına göre uygulamak zorunda olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarından bazılarını da uygulamıyor.

Bir Anayasa var ama rejimin o günkü pozisyonuna göre bu Anayasa’ya uyulabiliyor da uyulmayabiliyor da!

Yani aslında Anayasa kâğıt üzerinde var, gerçekte yok.

Ve bu Anayasa, Erdoğan rejiminde ilk kez ihlal ediliyor da değil.

En başından itibaren Erdoğan, bu Anayasa’ya işine gelirse uyacağını, işine gelmediğinde de uymayacağını ilan etmişti zaten.

Bundan sonra da böyle olacak.

Normal olarak Anayasal düzene karşı işlenen suçlar, ömür boyu ağırlaştırılmış hapisle cezalandırılıyor.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi üyelerinin ve Yargıtay’ın ilgili dairesi üyelerinin yaptığı bu.

Anayasa’da açıkça yazılı olan bazı hükümleri, aldıkları bir kararla yok sayıyorlar.

Eski deyimle bu açıkça “Anayasa’yı tağyir, tebdil ve ilga suçu”!

Ama bu suçla yargılanmayacaklar.

Çünkü Anayasa yapılırken, günün birinde meşruiyetlerinin kaynağı Anayasa olan bazı organların aynı Anayasa’yı bu derece yok sayabileceklerini tahmin etmek mümkün değildi.

Anayasal düzene müdahaleler, darbe girişimleri gibi dışardan gelirdi, Anayasal kurumlar da Anayasa’yı savunurlardı.

Ya da daha önce örneklerini gördüğümüz gibi Anayasal kurumlar da darbecilerin arkasında hizalanırlar, Anayasa fiilen ortadan kaldırılmış olurdu.

Ancak Anayasa’nın hem yürürlükte olduğu hem de bizzat Anayasal kurumlar tarafından yok sayıldığı durumlarda ne yapılacağını bilmiyoruz.

15 Temmuz’daki gibi askeri darbelere direnmek belki mümkün ama bu sivil darbecilere nasıl karşı konulabileceğini bilemiyoruz.

Halkımızın çoğunluğunun böyle işler umurunda bile olmuyor. Bunları kendisine dert edinen azınlık ise sesini duyurabilecek durumda değil, Anayasa’nın ortadan kaldırılmasına direnecek gücü de yok.

Bunun burada kalmayacağını rahatça söyleyebilirim.

Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçildiği gün yürürlükteki Anayasa hükmü, partisinden istifasını gerektiriyordu, istifa etmedi.

Üçüncü kez seçime girememesi gerekiyordu, kendi elleriyle seçtiği YSK vasıtasıyla bu hükmü de ilga etti.

AİHM ve AYM kararlarını işine gelince uyguluyor, Anayasa’nın ilgili hükümleri ilga edilmiş durumda.

Sıranın Anayasa’nın hangi hükmünde olduğunu bugünden kestirebilmek kolay değil.

Ama şu meşhur “değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez” hükümleri de aklınızın bir köşesinde tutun derim.

Bir de bakmışsınız değiştirilmesi teklif de edilmiş, değişivermiş bile!

Anayasa, doğal olarak böyle durumlarda ne yapılacağını yazmamış.

Darbe yaparak Anayasal düzeni değiştiren 12 Eylül komutanlarının bile aklına günün birinde Anayasa’nın böyle yok sayılabileceği gelmemiş!

————————————

2 lira!

Bu yıl uygulanacak asgari ücret, 17 bin 2 lira oldu.

Bu parayla geçinilebilir mi filan gibi soruları sormayacağım. Geçinebilenler var. Ayrıca halkımızın önemli bölümü de halinden memnun görünüyor. Eminim bu ücreti de sevinçle karşılayacaklardır.

Benim merak ettiğim bu rakamın nasıl bulunduğu.

Hayır, 17 bin liralık bölümünü değil, 2 liralık bölümünü merak ediyorum.

Niye 17 bin 5 lira ya da düz hesap 17 bin lira değil de 17 bin 2 lira?

2 liraya umumi tuvalete bile girmek mümkün değil.

Dün baktım, “toptan ucuzluk marketinde” 0,33 litrelik Erikli suyun bir şişesi 3 lira 55 kuruş. Eti Puf alacak olsanız 32 kuruş daha lazım; 2 lira 32 kuruş.

Bitez pazarında biraz gezindim, bir adet domates bile alınamıyor 2 liraya.

İki liraya, marketten 5 adet alışveriş poşeti veriyorlar ama içi boş olarak. Gerisini nasıl doldurursunuz, herkesin kendi maharetine kalmış.

Bunu gerçekten merak ediyorum. Bu 2 lirayı kim, nasıl hesapladı? Ve kim hangi düşünceyle “evet iyi olur, 17 bin 2 lira yapalım” dedi?

———————————–