TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, resmi adı Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu olan “barış süreci komisyonunun”, 19. Toplantısında komisyonun “dinleme sürecinin sonuna gelindiğini” açıkladı.
Hatırlarsınız, 18. Toplantının ardından AKP, MHP ve DEMP milletvekillerinden oluşan üç kişilik bir heyet Abdullah Öcalan’ı cezaevinde ziyarete de gitmişti.
Bu süre içinde komisyon 17 toplantıda 134 kişi ve kuruluşu dinledi. Abdullah Öcalan ile bu sayı 135 ediyor.
Üç kişilik TBMM Heyeti’nin Abdullah Öcalan’ı dinlemeye gittikten sonra düzenlenen 16 sayfalık tutanağın ise dört sayfalık özeti okundu.
Bu tuhaf değil mi?
Bu işteki en önemli aktör ile bir görüşme yapılıyor ve bu 16 sayfalık bir tutanağa bağlanıyor ama bunun dört sayfalık özeti okunuyor.
Niye acaba? “Komisyonun vakti yok” denilemez, benim “gevezelik” diye niteleyebileceğim bazı konuşmaları bile saatlerce dinleyen bir komisyondan söz ediyoruz.
Vakti yoksa da tam metni internetten yayınlayın, merak eden okur, Öcalan tam olarak ne demek istiyor ne yapmak istiyor öğrenir.
Yoksa komisyon üyelerinin sorduğu bazı soruların kamuoyunda “komik bulunacağı” ya da soranı utandıracağı endişesi mi var?
Abdullah Öcalan’ı ziyarete giden komisyonda bir üyesi bulunan DEMP de buna itiraz ediyor.
“İmralı’nın mesajı bağlamından koparıldı” diyor.
Şunca yıllık PKK şiddetine son verecek çapta önemli bir iş yapılırken, böyle küçük uyanıklıkları anlamlandırmak zor.
TBMM Başkanı Kurtulmuş, 19. Toplantıda yaptığı konuşmada şunu söylemekten kendini alamamış:
“Herkesin öncelikle bu sürecin bundan sonraki en hassas dönemini siyasi pozisyonlarının malzemesi haline getirmemesi lazım. Hepimizin siyasi fikirleri farklı, siyasi partileri farklı, anlayışları, kanaatleri farklı ama herhalde ortak olduğumuz nokta, artık bu memlekette silahlar sussun, terör sona ersin, analar ağlamasın, ocaklar sönmesin ve bu milletin geleceği bir şekilde karanlık ellere teslim edilmesin. Onun için özellikle ‘siyasi malzeme yapılmaması’ konusunu her birinizden istirham ediyorum.”
Bir politikacının söyleyebileceği son söz sanırım bu olmalı: Siyaset yapmayın!
Kurtulmuş da gayet iyi biliyor olmalı ki bu sorun esasen siyasi bir sorundur ve çözümü de siyasetin içinde olur.
“Siyasi sorunları, siyaset yapmadan çözmek” tuhaf bir beklenti.
TRT’nin konuyla ilgili haberinde de özellikle vurgulandığı gibi Kurtulmuş, bu süreci “bir devlet politikası olarak” tanımlıyor.
Yani içine siyasetin nüfuz etmediği bir devlet var, devlet bir politika belirlemiş, politikacılar da siyaset yapmayacaklar ve buna uyacaklar!
Demek ki millet iradesinin üzerinde bir vesayet odağı var!
Bu odak artık kimlerden oluşuyorsa, bu işin politik çözümünün de nasıl olacağına karar vermiş, o uygulanacak.
TBMM ne iş yapacak o zaman?
Bu konu ile ilgili kanunlar, “devlet” tarafından hazırlanacak ve milletvekilleri de parmak kaldırmak görevlerini mi yerine getirecekler?
Bu sözlerinin iler tutar tarafı olmadığını ümit ediyorum Kurtulmuş da biliyordur.
İktidarların, üzerinde tartışma çıkmasını istemedikleri konularda böyle davranmaları bir Türk siyaset geleneği.
Erdoğan yönetimi belli ki bu işin siyasi sorumluluğunu tek başına üstlenmekten yana değil.
Ortaya “devlet politikası” gibi soyut bir kavram atıp, herkesi susmaya ve buna uymaya çağırmak istemelerinin nedeni bu.
Böyle önemli bir konuda siyaset yapılmayacaksa hangi konuda yapılacak?
———————-
