t24.com.tr

Sözle “fiili saldırı” nasıl oluyor?

Fatih Altaylı’nın tutuklanarak susturulmasına gerekçe olan Türk Ceza Kanunu’nun 310. Maddesi’nin 2. Fıkrası şöyle:

“Cumhurbaşkanına karşı diğer fiili saldırılarda bulunan kimse hakkında, ilgili suça ilişkin ceza yarı oranında artırılarak hükmolunur. Ancak, bu suretle verilecek ceza beş yıldan az olamaz.”

Bizim Ceza Kanunumuz, “Cumhurbaşkanı’na hakaret” suçunu ayrıca düzenliyor.

Buradan da anlıyoruz ki “Cumhurbaşkanına fiili saldırı” suçu sözle, yazıyla gerçekleşemez.

Eğer söylenen bir söz ya da yazıdaki bir cümle, “fiili saldırı” kapsamında değerlendiriliyor olsaydı, “Cumhurbaşkanına hakaret” suçu diye ayrı bir suç tanımı ve ceza tayini gerekmezdi.

Madde Cumhurbaşkanı’na suikast teşebbüsü suçunu da suikast gerçekleşmiş gibi cezalandırdığına göre de zaten ikinci madde “yaralamaya yol açmayacak fiili saldırı” şeklinde yorumlanmalı.

Mesela Cumhurbaşkanı’na yumurta atamazsınız. Özgür Özel’in başına geldiği gibi yanına yaklaşıp yumruk da atamazsınız. Ya da o anda elinizde bulunan mesela bir kitabı üzerine doğru fırlatamazsınız.

Bunlar “fiili saldırı” kapsamına girer.

Eğer mahkeme, bu fiili saldırı sırasında kullanılan nesneyi “silah gibi” değerlendirirse de zaten yine birinci fıkrada düzenlenmiş suikast suçu gerçekleşmiş gibi yargılanırsınız.

Bizim mahkemelerimizin bazı durumlarda karşısındaki kişiye zarar vermek amacıyla ateşli silah ya da bıçak, kılıç, balta, orak vs. gibi “silah” tanımına girmeyen maddelerin kullanılmasını da “silah” olarak tanımladığını biliyoruz.

Öyle bir durum olsaydı Altaylı zaten aynı maddenin “suikast” eylemini cezalandıran birinci fıkrasına göre yargılanacaktı.

Onun için bu maddenin tanımladığı “fiili saldırı” yaralanmaya yol açmayacak düzeydeki fiili saldırıları kapsıyor olmalı.

Fatih Altaylı’nın tutuklanmasına gerekçe yapılan konuşması, adı üzerinde “konuşma”.

Konuşarak bir T.C. vatandaşını rencide edecek bir eylemde bulunuyorsanız bu, fiili saldırı değildir.

Konuşmasında kullandığı bazı kelimeler nedeniyle bir kişiyi “fiili saldırı” ile suçluyorsanız, suç uyduruyorsunuz demektir.

Kanunun çizdiği sınırın dışına çıkıp, kendi kafanıza göre bir kanun yaratıyorsunuz anlamına gelir.

Böyle suç uydurmalar normal bir hukuk devletinde kabul edilemez.

Tarihe rejimin utancı olarak geçer, öyle hatırlanır.

——————————

Zeytinliklerde yağma hazırlığı

Son 19 yılda sekiz kere gündeme gelen zeytinlik alanların madencilik faaliyetlerine açılması ile ilgili yasal düzenleme TBMM komisyonunda kabul edildi.

Muhtemelen TBMM tatile girmeden önce de AKP ve MHP ittifakıyla kanunlaşır ve zeytinliklerde yağma başlar.

İktidarın zeytinlik alanları maden arama bahanesiyle yok etmeye yönelik bu ısrarlı çabası karşılıksız değildir.

Bu işler durduk yerde olmaz.

Çünkü birkaç şirketin hatırı sayılır bir kâr beklentisi vardır, o beklenti ne kadar büyükse bu tür kanunları çıkartmaya yönelik girişimler de o kadar güçlü olur.

İktidar, “maden bulunacak” diye zeytinliklere göz dikiyor ama aslına bakarsanız o madenlerden çıkacak madenlerin sağlayacağı ekonomik fayda, üzerindeki zeytinliklerden sağlanacak faydanın yanında sözü bile edilmeyecek bir şeydir.

Türkiye bir zeytin ülkesi olarak kendine yeterli az sayıdaki ülkeden biri.

Bunu sağlayan şey de zeytinliklerin bugüne kadar korunabilmiş olması.

Zeytinliklerin kesilmesi demek, Türkiye’nin bu özelliğini de kaybetmesi demek.

Toprağın üstündeki zeytinlerin sağladığı ekonomik fayda, geniş bir kitlenin yararlandığı bir şey.

Sadece üretici köylüler değil, zeytinyağcılar, zeytinciler ve ihracatçılar da bu üretimden yararlanabiliyor.

Üretim yeterli olduğu için tüketici de astronomik fiyat artışlarından korunabiliyor.

Yanlıştan bu kez de dönülebilir mi, bilmiyorum.

Bildiğim şey, böyle bir konuda bu kadar ısrar ediliyorsa bunun altında başka şeyler aramak gerektiğidir.

Kimlerin, hangi amaçla bu işin peşinde olduğunu günün birinde nasıl olsa öğreniriz ama olan da bir daha geri gelmeyecek olan zeytinliklere olur.

——————————–