Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Türkiye hangisine yakın: Demokrasi mi, diktatörlük mü?

Türkiye hangisine yakın: Demokrasi mi, diktatörlük mü?

AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin il başkanlarını topladı ve “bugünün Türkiye’si, 21 yıl öncesine göre daha demokratik ve özgür” dedi.

Kendisiyle aynı fikirde olmak isterdim aslında.

21 yıl önce, AKP kurulurken bugünkü AKP gibi bir parti iktidarda olsaydı, siyaset yapmanın nasıl yasaklandığını kendisi ve partinin diğer kurucuları acı bir şekilde deneyimlemiş olurlardı.

Erdoğan’ın bu sözleri söylemesinden hemen önce de siyasi bir yargılama sonucunda “siyasetten yasaklanan” Canan Kaftancıoğlu’nun sözleri üzerinden bir tartışma yürüyordu.

Kaftancıoğlu’nun “demokrasi yoluyla bir diktatörü bu ülkeden göndereceğiz” sözleri, AKP sözcülerinin sert tepkisiyle karşılandı.

Partinin sözcüsü Ömer Çelik bu sözlerin “milli iradeyi hedef aldığını” söyledi.

Demokratik bir seçimden söz eden Kaftancıoğlu’nun milli iradeyi hedef aldığı iddiası biraz tuhaf kaçtı ama bu arkadaşta uzunca bir süredir tutarlılık aramıyoruz zaten.

AKP Grup Başkan Vekili Bülent Turan da tepki gösterenlerden biriydi. O daha açık konuştu: “Diktatör olsa seçim mi olur? Diktatör olsa sen bu küfürleri edebilir misin?” dedi.

Bir demokraside, siyasi eleştirinin muhatabı olanların bunu “küfür” olarak algılamalarının üzerinde durulması lazım aslında. Bunu daha sonra yaparız.

Erdoğan’a yönelik olarak muhalefet sözcülerinin zaman zaman “diktatör” eleştirisi yaptıklarını biliyoruz. Yanıtı da genellikle Turan’ın tepkisi gibi oluyor: Diktatör olsa, bunu söyleyebilir misin?

Bu doğru bir yaklaşım.

Diktatöre, diktatör diyemezsiniz çünkü. Başınıza her şey gelebilir.

Çünkü diktatörler de bilirler ki diktatör olmak çok aşağılık bir şeydir, bunun söylenmesinden, konuşulmasından hazzetmezler.

Kendileri, kendilerinin diktatör olduğunu bilirler ama söylenmesini istemezler.

O halde Kaftancıoğlu serbestçe “diktatör” diyebildi diye, bugün Türkiye’deki rejimi “demokrasi” olarak niteleyebilir miyiz?

Bu da kuşkulu bir durum aslında.

İşin aslı şu ki bizimki gibi ülkeler kısmi demokrasi ülkeleri.

Şimdi bir ucunda “saf demokrasi”, diğer ucunda “saf diktatörlük” olan hayali bir çizgi çizelim.

Türkiye’yi bu çizgi üzerinde hangi noktaya daha yakın konumlayabilirsiniz?

Kuşkusuz ki “saf demokrasiden” daha uzakta, “saf diktatörlüğe” nispeten daha yakın bir yerlerde oluruz.

Ama iki uçta da olmayız, onun için “diktatör” iddiası siyasi bir iddia olarak bir anlam ifade eder ama saf gerçeği yansıtmaz.

Washington’daki Georgetown Üniversitesi psikoloji bölümü öğretim üyesi Dr. Fathali Moghaddam’ın “Diktatörlüğün Psikolojisi” isimli kitabından daha önce de söz etmiştim.

Moghaddam bu kitabının bir nüshasını imzalayıp Erdoğan’a da hediye etmişti, ben de köşe yazımda şaka yapmıştım: Erdoğan o kitabı yazar, okumaz diye!

Nitekim bu yüzden hapse girmedim, demek ki şaka yaptığımı anlayacak birileri oralarda da varmış.

Dr. Moghaddam bu kitabında bir rejimin demokrasi mi diktatörlük mü olduğunu anlayabilmemizi kolaylaştıracak bir test de veriyor.

Şimdi bu testi yapıp, bir ucunda saf demokrasi, diğer ucunda saf diktatörlük olan çizginin üzerine koyacağınız işaretlerle kararı sizler verin.

Testin sonucunda varacağınız kararı ne kadar yüksek sesle söyleyebildiğinize bakıp, rejimin niteliği hakkında bir total karara da varabilirsiniz.

1 – Şehir Meydanı Kriteri:

Moghaddam, bu ölçütü, demokrasinin birinci koşulu olarak tanımlıyor.

Bir yurttaş, yaşadığı şehrin meydanına çıkıp, tutuklanma, hapse atılma, fiziksel şiddete uğrama korkusu olmadan özgürce konuşabilir mi?

Türkiye’nin konumu, yukarıda sözünü ettiğim çizginin üzerinde hangi uca yakın?

2 – İktidarı seçim sandığında gönderebilme kriteri:

Demokrasinin asgari koşulu, iktidarın serbest seçimler ile değiştirilebiliyor olması. Yurttaşlar, politik rakiplerin eşit haklardan yararlanarak yarıştıkları, propagandanın serbest olduğu, düzenli olarak yapılan serbest seçimle iktidardaki güçlü lideri gönderebiliyor mu?

Türkiye’nin bu kritere göre konumu, o çizgide hangi uca yakın?

3 – Azınlık hakları kriteri:

Çoğunluğun, azınlık haklarını yok saydığı bir ülkede mi yaşıyorsunuz yoksa her bir birey eşit haklara sahip mi? Çoğunluk oylarına dayanan iktidar, bunu gerekçe göstererek azınlık haklarını kısıtlayabiliyor mu?

“Azınlık hakları” derken sadece dini ve milli grupların haklarından değil, LGBTİA+ haklarından, kadın haklarından, çocuk haklarından, hayvan haklarından, vicdani retçilerden de söz ediyoruz.

Türkiye’nin konumu, hangi uca yakın?

4 – Bağımsız yargı kriteri:

Buraya kadar sözünü ettiğimiz kriterlerin, gerçekten uygulanabilmesini sağlayacak tek garanti ülkede siyasetten bağımsız bir yargının varlığıdır.

Mahkemeler, konusu siyasi olan davalarda nasıl davranıyorlar? Yargı, iktidarın baskı ve denetimine ne kadar açık? İktidarın beğenmediği kararları veren hâkimler, aynı görevlerini sürdürebiliyorlar mı?

Kaftancıoğlu’nu, Osman Kavala ve arkadaşlarını, 28 Şubat’ta görevde olan generalleri yargılayan mahkemeleri de gözünüzün önüne getirin ve notunuzu verin. Türkiye, hangi uca daha yakın?

Bu kriterleri işaretlediğiniz çizginin hangi ucuna yakınız? Saf demokrasiye mi, saf diktatörlüğe mi?

Testi ben de yaptım, demokrasiden çok uzakta, öbür uca oldukça yakın bir ortalama elde ettim.

Erdoğan’ın dediği gibi 21 yıl önce saf demokrasiden daha uzaktık da şimdi mi yaklaştık diye merak ediyorsanız, 21 yıl öncesini hafızanızda canlandırmaya çalışın derim.

“O kadar eski günleri nasıl hatırlayalım” diyorsanız size gazeteci arkadaşlarımın yazdığı iki kitap önereceğim:

1 – 2001 Eski Türkiye’nin Son Yılı. Mirgün Cabas.

2 – Korku Toplumu. Doğan Satmış.

———————–