OKSİJEN, T24 HAFTA SONU

Bodrum Yeşili

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde “Bodrum Mavisi” diye bir şey vardı.

Bodrum’da evler kireçle, kapısı, penceresi ise çivit maviyle boyanırdı ki “Bodrum Mavisi” denilen şey odur.

Amatör ressamların tablolarında bu görüntüye evin bir duvarından çatısına doğru uzanan, normal olarak su istemeyen mor begonviller de eşlik ederler ki gerçekten insanın gözünü okşar.

Kireç badana güneş ışınlarını yansıtır evleri serin tutar, mikropları öldürür. Mavi renk de akrepleri evlerden ırak tutardı.

Bilimsel geçerliliği var mıdır bilmiyorum ama en azından böyle olduğuna inanılırdı.

Derken “mermer ve granit lobisinin” Türk mimari eğitiminin içine yerleştirdiği köstebekler bir süre yer altında kaldıktan sonra harekete geçtiler.

Artık Bodrum’da yeni evler gri ile ördek başı arası bir tuhaf renkteki mermer ya da granitlerle kaplanıyor ki içerisi daha sıcak olsun; klimalar tam gaz çalışsın ki elektrik tüketimi zirveye ulaşsın.

Bu “kitsch mimari” de kendine özgü tropik bir bitki örtüsüyle hareket ediyor ki temel amaç su tüketimini arttırmak sanırım.

Akrepleri ise hiç sormayın; “ortalığı kirletiyorlar” diye bahçesinde tavuk beslenmeyen yeni Bodrum evlerinde kenelerle birlikte muazzam partiler düzenliyorlar!

Yani sizin anlayacağınız “Bodrum Mavisi” teslim bayrağını çekti.

Zaman zaman ahşap malzeme üretenlerin kataloglarında göründüğünü duyuyorum ama uzun süredir kendisinden haber alamadım.

Sonradan görmeliğin bir sonucu olarak eski Bodrum evlerinin kendine özgü bacaları da artık siluetten çıktı.

Zaten keserle tirhandil ve gulet yapan kimse de kalmadı; guletler gut hastalığına yakalanmış gibiler, en küçüğü artık 100 ton çekiyor!

Bodrum’u bitirmeye yönelik hasedin temelinde ne vardır bilmiyorum ama mavinin, Armani grisine yenildiği bu yıllar zarfında ayakta kalmayı başarabilen bir tek Bodrum Yeşili kaldı!

Namı diğer, Bodrum mandalini.

“Mandalina” diye yazmıyorum, burada ona “mandalin” diyoruz; yiğit namıyla anılır!

Bodrum mandalini kendine özgü bir tür.

Klementin ve satsumanın kahredici rekabetine rağmen hala yaşıyor.

“Klementin” aslında ne kadar mandalina sayılır, bilemiyorum. Asıl adı “tangor”; portakal ile söğüt yapraklı mandalinanın melezidir. Bu bitkiyi Cezayir’de keşfeden ve çoğaltan Fransız sömürgeci Clement Rodier’in anısına saygı olarak bizde de “klementin” olarak biliniyor.

Satsuma ise Japon mandalinasıdır. Pomelon ile Çin mandarinin melezidir, kategorik olarak “mandalina” saymak bile ne kadar doğru, bilemiyorum.

Bodrum Mandalininin bu ikisi karşısındaki dezavantajı çok çekirdekli olması.

Oysa daha özel ve keskin bir aroması var, daha tatlı. Ancak çekirdekli olması tüketiciye cazip gelmiyor, pazarda talebi çok değil. Lafın kısası “para etmiyor”!

Bir Bodrum mandalini üreticisi olarak şunu söyleyebilirim ki bahçenin bakımı için harcadığım bütçenin onda birini bile geri alamıyorum. Bunda elbette bahçe işlerini başkalarına yaptırıyor olmamın da rolü var.

Üreticiyim dediysem de bahçede giydiğim Fransız kauçuk çizmem, budama makasım, bahçıvan pantolonum filan var ama hepsi o kadar!

“Görsel olarak çiftçi” desem daha doğru olurdu aslında.

Gerçek Bodrumlu mandalinciler bahçe işlerini de kendileri yapıyorlar ve ellerine geçen üç kuruşla o güzelim bahçeleri ayakta tutmaya çabalıyorlar.

Bir de benim gibi sonradan Bodrum’da bahçe sahibi olanlar var; bizim için bahçelerin ayakta kalması daha çok gözümüzün huzuru bozulmasın diye.

Bahçeler şu anda tarımsal sit alanı olarak kabul ediliyor. Bitez’in mandalin bahçelerinin, Ortakent’teki gibi sitelere yuva olmamasını sağlayan şey bu oldu sanırım.

Ancak yasaklar, bahçeleri korumaya yetmez. Nüfus yaşlanıyor, bahçeye bakmak isteyenlerin sayısı azalıyor; bunun doğal sonucu bakımsız bahçeler olur. Bakımsız bırakılan bahçedeki ağaçlar da beş – on sene içinde bu dünyaya veda ederler.

Bodrum mandalini coğrafi işaret sahibi ancak para etmediği için ağaçlar klementin ve satsuma ile aşılanıp, cins değiştirmeye başladı bile.

Bodrum Belediyesi ve Ticaret Odası bu konuda bazı adımlar atıyorlar.

Bodrum Mandalin Gazozu bunlardan biri. Keşke Bodrum’daki otellerin mini barlarına ikişer şişe mandalin gazozu koymak zorunlu olabilseydi. Otelciler bunu yaşadıkları çevreye karşı sosyal sorumluluk projesi olarak görebilselerdi de diyebilirim.

Bodrum Belediyesi ile iş birliği içinde böyle bir sosyal sorumluluk projesini Pernod Ricard Türkiye de yürütüyor.

Amaç Bodrum mandalininin kullanım alanını genişleterek, ekonomik değerini yükseltmek, bu yolla bahçelerin ölümünün önüne geçmek.

Proje “Bodrum Yeşili” adını taşıyor ve Bodrum mandalininin olgunlaşmamış yeşil halinin ticari bir ürün haline getirilmesini hedefliyor.

Pernod Ricard Afrika ve Orta Doğu CEO’su Selçuk Tümay, projenin hedefini “bahçelerin korunması ve yerel tarımsal ekonomik döngünün geliştirilmesi” olarak açıklıyor.

Bilenler bilir, Bodrum mandalinini olgunlaşmadan önce votka ya da cin tonik gibi içkilerin içine koyduğunuzda kokteyle inanılmaz bir lezzet ve aroma verir.

Pernod Ricard’ın projesi bu ürünün kokteyllerde yaygın kullanımının sağlanmasını hedefliyor.

Pernod Ricard Türkiye hukuk ve Kurumsal İletişim Direktörü Zümrüt Yezdani projeyi şöyle anlatıyor:

“Pernod Ricard Türkiye, başta Bodrum’daki yerel işletmeler olmak üzere Türkiye genelindeki yiyecek içecek sektöründe yer alan işletmeleri, iş ortaklarımızı ve diğer sektör temsilcilerini kendi faaliyet alanlarında Bodrum mandalinine yer vermeye davet ediyor.”

Kurum bu amaçla workshoplar da düzenliyor; bir tanesine ben de katıldım.

Twinscocktail’’den mixolog Yiğitcan Gençer, klasik margaritayı Bodrum mandalin likörü ve yeşil mandalin suyu ile yaptı, kadehte garnitür olarak da yeşil Bodrum mandalini vardı; mükemmel olmuştu. (Klasik margaritada, tekilanın eşlikçisi misket limonu (lime) suyu ve portakal likörüdür.)

Yöneticilerimiz başkalarının içki içmesine karışarak kendilerinin sevap kazanacağına inandığı için Bodrum mandalin likörünü ticari bir ürün olarak piyasaya çıkarmak kolay değil.

Ama herkes evinde kolayca yapabilir. Youtube’da yüzlerce limonçello ve likör tarifi var. Bir kilo Bodrum mandalinası ile kokteyllerinizde bütün sene kullanabileceğiniz likörü evde yapabilirsiniz, vergi de yok! (Şunu da unutmayın tabii: Alkolün azı karar, çoğu zarar; dikkatli tüketin.)

——————————-