OKSİJEN, T24 HAFTA SONU

İlkelliğin yeniden inşası

Benim çocukluğumda Antalya sokaklarında küfür duymak mümkün değildi.

Kim bilir, büyükler küfrediyorlarsa da etrafta çoluk çocuk varken bundan kaçınıyorlardı belki de.

Sokakta duymadığımız şeyi evde de duymazdık tabii.

Rahmetli babam birisine çok kızdığında o kişinin bir hayvanın çocuğu olabileceği ile ilgili bir cümle kurardı ama hepsi bu kadar.

Bugün sokaklarda son derece narin görünümlü genç kızların bile ağzından rahatça çıkabilen kelimeleri babamdan hiç duymadım mesela.

Kendimi bildim bileli futbol izleyicisiyim, taraftarım.

Çocukluğumun bir başka bölümünün geçtiği Ankara’ya Fenerbahçe maça gelecek de biz gitmeyeceğiz! Mümkün değildi.

Tezahürat diye “ya ya ya şa şa şa Fenerbahçe çok yaşa” diye bağırdığımızı hatırlıyorum.

Hakeme de genellikle gözüne gözlük takması önerilirdi; bir cinsel yönelimi aşağılama amaçlı kelimenin tempolu olarak söylendiğini hiç hatırlamıyorum.

Şimdi bakıyorum bütün stat, kadın çoluk çocuk demeden bir ağızdan küfredebiliyor; en yakası açılmadıklarından hem de.

Ve bir statta böyle tempolu küfür ne kadar uzun sürdürebiliyorsa, ertesi günün gazetelerinde taraftarın muhteşem desteğinden söz edildiğini okuyorum.

“Eskiye özlem duyan yaşlı bunak” muamelesi görmek istemem ama şunu da söylemeliyim ki eski komedyenler de küfrederek milleti güldürmeye çalışmazlardı.

Fuar zamanı İzmir’e gittiğimizde gazinolarda şarkıcıların arasında sahneye çıkan ve genellikle iki kişi olan komedyenler şarkılı türkülü esprilerle izleyicileri güldürebiliyorlardı mesela.

Bugün bu mümkün değil.

Komedyen izleyiciyi güldürmek istiyorsa artık küfretmek zorunda.

Bazılarını yakından tanıyorum, günlük hayatlarında hiç de öyle küfürlü konuşmuyorlar ama sahneye çıktıklarında ya da bir filmde küfrettikleri zaman izleyici gülüyor.

Bunun ben fakındayım da onlar değil mi? Elbette farkındalar ve izleyicinin genel eğilimi, onların sahne performansının çizgisini de belirliyor kaçınılmaz olarak.

İstanbul’un seçimle göreve gelmiş belediye başkanına kurulan yargı kumpasını protesto amaçlı gösterilerde, bazı göstericilerin Cumhurbaşkanı’nın ailesine yönelik küfürlü sloganlar atmalarına bu yüzden şaşırmadım.

Küfür ile siyaset yapmak, siyasi muhalefeti küfür düzeyine indirgemek utanç verici bir durum elbette.

Ama görüyorum ki bu genel bir eğilim.

Bizzat politikacılarımızı da etkisi altına almış.

Bugün artık “utanç derimiz kalınlaştığı için” küfür diye algılamadığımız kelimeleri ardı ardına sıralayabiliyorlar, kimse yadırgamıyor.

New York Times muhabiri Matt Richtel, Massachusetts Liberal Sanatlar Koleji’nde psikoloji profesörü Timothy Jay ile bu konuyu konuşmuş.

Amerika’da da küfürlü konuşmak toplumda giderek yaygınlaşan bir durum. Bu dünyada yalnız değiliz yani!

Dr. Jay, bir zamanlar alenen söylenmesi beklenmeyen kelimelerin giderek yaygınlaştığına dikkat çekiyor.

Dr. Jay, küfür kullanımını neyin motive ettiği ve kullanana nasıl bir tatmin sağladığı ile ilgili çalışmalara bütün kariyerini adamış bir bilim insanı.

Yıllarca insanlardan küfür kelimelerini 1’den 10’a kadar bir ölçekte sıralamalarını isteyen bir araştırma da yürütmüş.

“Lanet olsun” ya da “cehenneme git” gibi kelimelerin yüz yıl önce radyo programlarında kullanılamayacak kadar ayıp sayıldığını, şimdi ise gazetelerdeki çizgi romanlarda kullanılan sıradan kelimeler olduğuna dikkat çekiyor.

Dr. Jay, küfürlü konuşmanın giderek daha rahat bir hal almasının kısmen insanların sosyal medyada iletişim kurma biçiminden kaynaklandığını söylüyor.

2014 yılında yayınlanan bir araştırma Twitter’da (X) küfür amaçlı kelimelerin gönderilerin yüzde 7,7’sinde yer aldığını ve platformdaki her 10 kelimeden yaklaşık 1’ini temsil ettiğini gösteriyor.

Dr. Jay, sosyal medya iletişiminin yüz yüze olmamasının, kullanılan kelimelere karşı fiziksel bir misillemeye neden olmayacağının verdiği rahatlığa dikkat çekiyor. Küfretmenin kişisel bir sonuç doğurmamasının verdiği rahatlıktan söz ediyor.

Dr. Jay’in söylediklerini okuduktan sonra bizde de böyle çalışmalar var mıdır diye internetten baktım.

İstanbul Üniversitesi’nde verilmiş bir yüksek lisans tezi “İlkelliğin Yeniden İnşası: Duygu ve Dil Açısından Sosyal Gen Aktarımı Olarak Küfür” başlığını taşıyor.

Hilal Ekşi’nin tezine göre küfür, bireyin rahatlamasına, kendini güçlü hissetmesine ve kendisini ifade edebilmesine olanak sağlıyormuş.

Ekşi, “erkekler varlıklarını ve güçlerini toplumsal arenada göstermek, kadınlar ise varlıklarını erkekler üzerinden tanımlayarak onlarla ‘eşit’ konumda yer alıp aynı muameleyi görebilme talebi nedeniyle küfürlü söylemleri kullanıyorlar. Doktora öğrencisi olan bir erkek katılımcı, küfürlü söylemleri artık başarıyı kutlamada veya tebrik etmede bile kullandığını ifade etmişti. Küfrün özel isimlerin yerini aldığını, arkadaşlara hitap etme biçimi olduğunu da eklemişti” diye anlatıyor.

Bunu okuyunca bizim siyaset esnafının ağzının da giderek niye bozulduğunu daha iyi anlar oldum.

Demirel’in, Ecevit’in, Türkeş’in, Erbakan’ın ağzına yakıştıramayacağımız kelimeleri TBMM kürsüsünden bile ardı ardına sıralayabiliyorlar.

Bu kelimelerden herhangi birisini, bir mahalle kahvehanesinde okey oynayan birisine söyleseniz, kafanıza istekayı yersiniz!

Ama siyaset sahnesine çıkınca atış serbest, salla sallayabildiğin kadar.

Bu sözlerine bakarak günümüz politikacılarının kendilerini ifade etme yeteneği bu kelimelerle sınırlıymış diye düşünebiliriz tabii.

Siyasetin bu kadar ilkel bir düzeye inmiş olmasının, sokağa nasıl yansıdığı da önemli elbette.

Atasözündeki gibi “imam”, gaz çıkardığında estireceği rüzgârın sokakta ne sonuç yaratabileceğini de düşünmeli.

Dr. Jay, küfretmenin kişisel bir durum olduğuna dikkat çektikten sonra şuna dikkat çekiyor:

“Kişinin bir sözcüğü özellikle çocukluk döneminde duyması ve söylemesiyle oluşan psikolojik geçmişi ve daha sonra sözcüğü tekrar kullanması, daha önce o sözcükle ilişkilendirilen duyguların ortaya çıkmasına neden olur. Sosyaldir, yani duygusal açıdan önemli olan kelimeler yalnızca konuşmacının kelimeyle olan psikolojik ilişkisine değil, aynı zamanda konuşmacının topluluğu içindeki kelimenin değerine de bağlıdır.”

Onun için protesto meydanlarında küfür duymak istemeyen politikacılara önerim, kötü kelimeleri çoluk çocuğun da duyabileceği şekilde kullanmamalarıdır.

Siyaset, memleket meselelerini çözmek için yapılır.

Bunun için varsa fikrinizi düzgün şekilde ifade etmelisiniz ki karşınızdakiler de kendi fikirlerini söyleyebilsinler.

Vatandaşlar da böylece fikirleri kıyaslama olanağına kavuşur.

En kötü küfürleri, en hızlı şekilde ardı ardına sıralama yeteneği, bir politikacıda aranması gereken nitelikler arasında sayılmaz.

Ne dersiniz, sayılır mı yoksa?

————————————