TÜRK Ceza Kanunu’nun 301. maddesinin değiştirilmesiyle ilgili tartışmalar bana biraz da “meleklerin cinsiyeti” tartışmasını hatırlatıyor. Tartışıyor, tartışıyor bir yere varamıyoruz!
Dava açılmasına izin verme yetkisinin Adalet Bakanı’na verilmesiyle meselenin bittiğini zannediyoruz.
Bu ülkede öyle Adalet Bakanları gördük ki “gözü bağlı adalet tanrıçasını ağlatacak” daha çok bakanlar da göreceğimizin teminatıdır.
Sorun esasen fikir açıklama özgürlüğüyle ilgilidir.
Eğer aklından bir zoru yoksa bir insan, bir ırkı, bir ulusu aşağılamanın, hakaret etmenin dünyanın en aşağılık suçu olduğunu bilir zaten.
Aklından zoru olanların ise biliyorsunuz ki dünyanın hiçbir yerinde cezai ehliyetleri yok!
Bizim ülkemizde 301. maddenin kullanımı, yetki doğrudan savcıda da olsa, bakanın iznine de bağlı olsa “fikir açıklama özgürlüğüne karşı” olacak.
Açıkça tanımlanmamış, muğlak ifadelerle geçiştirilmiş bir kanun, isteyenin elinde her amaca uygun olarak kullanılabilir.
Bunun örneklerini çok gördük bugüne kadar.
Ayrıca unutmayın ki 301’den ümit kesilirse, fikir açıklama özgürlüğünü kısıtlayacak daha çok maddeler bulunabilir bizim yasalarımızda.
Ceza Kanunumuzda demokrasiye doğru yapılan her ileri düzenlemenin ardından yeni bir maddeyle tanışmış olmamızın nedeni budur.
Asıl olan, fikir özgürlüğünün herkes için geçerli bir hak olduğunun bilinçlerimize yerleşmesidir.
Savcılar ve yargıçlar, yetkilerini bu özgürlüğü geliştirmeye kullanmak yerine tam tersine yeni icat maddelerle daraltmaya çalışmak yönünde kullandıkları için aynı yerde sayıp duruyoruz!
CHP’nin asıl sorunu
CHP’nin Genel Başkanlığı’na adaylığını koyduğunu açıklayan Haluk Koç, dün Milliyet’te yayımlanan demecinde CHP’nin gerçek sorununun ne olduğuna işaret etti:
“Liderlik anlayışı halkta karşılık bulmuyor. Doğru tespitlerde bulunsanız bile toplum size direniyor. Sürekli kendi düşündüğünüzün doğru olduğunu ve bunun herkesçe kabul edilmesini beklemeniz… Haklı tespitlerde bile çok sert ifadeler kullanmanız… Şunu eleştiriyorum ama çözüm de şu tarzında bir alternatif sunmamanız… Sorun burada.”
Haluk Koç’un tespitlerine katılıyorum.
Kendisi seçilirse bunu değiştirebilir mi, hatta bir adım ileri giderek söyleyeyim, değiştirmek ister mi, emin değilim.
CHP’nin sorunu, sosyal demokrat bir parti olarak kendi tabanından uzaklaşıp, bürokratik merkeziyetçi ve devletçi bir ideolojiye kapılmış olması.
Başta işçiler olmak üzere, emeğiyle geçinen ve çok zor şartlarda yaşayan insanların sorunlarından uzaklaşmış olması.
Bunun değişebilmesi içinse gerçek bir devrim gerekiyor. Parti içinde yükselmenin yollarının açık olması, demokratik katılıma izin veren bir tüzük ve parti politikalarının tabandan başlayan tartışmalarla oluşturulmasından söz ediyorum.
Genel hava Baykal’ın bu kurultayı da kazanacağını gösteriyor.
Baykal’ın seçimi kazansa bile bu eleştirilerden ders alacağını ümit etmek istiyorum ama “çok hayalci” olarak suçlanmaktan korkuyorum!
Eski bir Kızılderili numarası
GALATASARAY Başkanı Adnan Polat, İstanbul Büyükşehir Belediyespor maçının ardından “Hakemler izin verdi, isteyen herkes Galatasaraylı futbolcuları dövebilir” diye bir açıklama yaptı.
Spor kulüpleri yöneticilerinin ve özellikle de büyük kulüplerin yöneticilerinin bu tür demeçleri vermesini artık hiç yadırgamıyorum.
Bir sonraki hafta önemli maçı olan her yönetici, bu eski Kızılderili numarasını kullanıyor.
Böylece bir sonraki maç için hakemi baskı altına alıyor ve bunun olumlu sonuçlarını bekliyor.
İBB Spor maçında herkes hakemin, esasen Galatasaray’ın kazanmasına yardım ettiğini gördü.
Maçta iyi bir hakem olsaydı Kerim’in kendi kalesine attığı goldeki açık faulü görür, Galatasaray daha birinci devre bitmeden kırmızı kartlarla en az bir oyuncusunu kaybederdi.
Hakemin yüzüne karşı küfür eden oyuncunun atılmamış olması da işin cabası.
Fenerbahçeli olduğum için bunları yazıyor değilim.
Aynı şeyi Fenerbahçeli yöneticiler de yapmamalı, Beşiktaşlılar da.
Ama Adnan Polat, belli ki eski alışkanlığını yeni koltuğuna da taşımak istiyor ki bu yakışmıyor.
Tanrı, Galatasaray-Fenerbahçe maçının hakemine yardımcı olsun. Maçtan sonra başına neler gelebileceğini şimdiden görür gibiyim.
