TOPLUMSAL yaşam biçimimizin muhafazakárlaştırılması ve giderek katı İslami kurallara bağlanması çabalarının ne kadar ilerlediğinin örneklerini her gün gazetelerde okuyoruz.
İstanbul’daki tesettür defilesi, podyumda dua eder rolü yapan mankenler, defilenin ortasında kalkıp namaza gidenler vs.
Namazın bir gösteriye dönüştürülüp, dini içeriğinin boşaltılması artık olağan bir durum!
Prof. Dr. Eser Karakaş da Star’daki yazısında Konya’da gittiği bir lokantayı anlatıyor.
İçki şişelerinin, kara torbalar içinde, sanki yasadışı bir iş yapılıyormuşçasına taşındığından, bardakta kolayca anlaşılıyor diye rakı servisi yapılmadığından yakınıyor.
Sadece Konya’da değil, Anadolu’nun birçok yerinde içki satmak, artık şeytanla bir olmak gibi görülüyor çünkü.
Dini propagandanın kár etmediği durumlarda ise belediyelerin, kaymakamların yasakları giriyor devreye.
Galatasaray’ın “kaptanı” Hakan Şükür, dün Fethullah Hocacıların Zaman Gazetesi’nde, hafta sonundaki maçın “Kutlu Doğum Haftası’na denk gelmiş olmasındaki mutluluğa” işaret ediyordu.
Artık, futbol ile ibadetin arasında nasıl bir ilişki varsa!
Bir ilişki olmadığını elbette o da biliyor. Ama fırsat bu fırsat, araya bir iki dini mesaj sokuşturmak ve bunu normalleştirmek istiyor.
Ahmet Çakar’ın televizyondaki yarışmada, yarışmacı genç kadının kıyafetini açık bulması ve “Git üzerine bir şeyler al” demesi de hep bunların sonucu aslında.
Bütün bunlar, ülkenin yaşam biçiminin giderek İslamlaştırılmasına hizmet etmek için yapılıyor.
Önce görüntülere alışacaksınız, sonra bu tür konuşmalara.
Giderek muhafazakárlaşan ülkede kadınlar istemeseler de örtünecekler, din yaşamın her alanında belirleyici ve buyurucu olacak.
“Bireysel haklarınızı” unutacaksınız.
Bugünün “kişisel özgürlükler” şampiyonları ise çember sakallarını sıvazlıyor olacaklar o tarihte.
Tabii buna izin verirsek!
Mahkemeyi rahat bırakın
GEÇEN gün yazdığım bir yazıyı bazı okuyucular “AKP’nin kapatılmasını istediğim” şeklinde yorumladılar.
Bu konuda daha önce de yazdım ama yine yazmak gerekiyor belli ki.
AKP’nin kapatılmasını savunmuyorum.
Yargılama sürecinin düzgün, yasalara uygun ve yargıçların kişisel vicdanlarını baskı altına almayacak bir ortamda yapılmasını savunuyorum.
AKP’nin iddialar karşısında etkili bir savunma yapmasını istiyorum.
Anayasa Mahkemesi’nin, önündeki iddianame ve yapılan savunmaya bakarak en doğru kararı verebileceğine inanıyorum.
AKP’nin savunmasının yeterli bulunmasından ve kapatılmamasından dolayı ancak mutlu olurum.
Aynı şekilde mahkeme, savcının iddianamesini doğru bulursa, “bir musibetten kurtulduğumuz için” de mutlu olurum.
Bu sürecin, Türk demokrasisinin kendisini koruma yeteneğinin gelişmesi ve laik demokrasi fikrinin yerleşmesi açısından önemli olduğunu düşünüyorum.
Mahkeme, rahat bırakılırsa en doğru kararı verecektir, buna eminim.
Akıl tutulması bu olsa gerek
İRAN’da, kadın-erkek eşitliğini savunan gazeteci Nesrin Afzali, yargılandı ve “toplum düzenini bozmak” suçundan altı ay hapis ile 10 kırbaç cezasına çarptırıldı.
Devrim Mahkemesi’nin kararıyla ceza iki yıl sonra uygulanacak.
Belki bu arada “aklı başına gelir” ve tövbe ederse, kırbaç yemekten de, hapis yatmaktan da kurtulabilecek.
Dünya Ekonomik Forumu tarafından yayımlanan “Küresel Cinsiyet Uçurumu” başlıklı raporda da 128 ülke içinde kadınlara en kötü davranan ilk on ülkenin dokuzunun Müslüman halkların yaşadığı ülkeler olduğu anlatılıyor.
Kadınların en iyi ve gelişmiş haklara sahip olduğu, kadına kötü muamelenin olmadığı ilk on ülke içinde de bir tek bile Müslüman ülke yok.
İslam, belli ki erkeklerin kadınlar üzerinde baskı kurmaları ve kadını köleleştirmeleri için bir gerekçe olarak kullanılıyor.
Lafa geldiğinde kadınların değeri üzerine mangalda kül bırakmayanlar, iş uygulamaya geldiğinde kadına fena muameleyi sıradan bir iş gibi görüyorlar.
Ve nasıl bir akıl tutulmasıysa, ülkemizde birçok kadın buna baş kaldırmayı bir kenara bırakın, kafalarını cinsler arasındaki eşitsizliğin bir numaralı sembolü türbana kurbanlık koyun gibi uzatmayı marifet sayıyor.
Allah akıl versin diyeceğim ama işe yarar mı bilmiyorum.