HÜRRİYET

İlginç bir ’hoşgörü’ yaklaşımı!

RECEP Tayyip Erdoğan’ın, Belediye Başkanlığı döneminde “Yürü ya Albayrak” komutunu alarak işlerini büyüten grubun gazetesi Yeni Şafak’ta, Hayrettin Karaman isimli bir yazar var.

İslamcı çevrelerde saygın bir isim.

Ben de kendisini tanımamak ve görüşlerine katılmamakla birlikte İslam hukuku profesörü unvanına sahip bir kişi olduğu için saygı duyarım. Böyle bir unvana sahip olmak için çok çalıştığına, çok okuduğuna inandığımdan kaynaklanır bu saygım. Ama galiba yanılmışım.

Biliyorsunuz “İslam hoşgörü dini”. Öyle diyorlar, öyle olduğunu varsayıyoruz.

Hayrettin Karaman, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bu gazete de dahil olmak üzere bazı yayın organları için yaptığı “boykot” çağrısına destek veren bir yazı yazdı.

Başbakan’ın çağrısına uymanın “farz” olduğunu belirtti.

Boykot talep edilen yayınları okumanın, reklam vermenin “haram” olduğunu belirtti.

İlginç bir “hoşgörü dini anlayışı” ile karşı karşıyayız.

İslam dininin temel kaynağı Kuran-ı Kerim! Karaman, kitapta olmayan yeni bir şey icat ediyor. Buna “şirk” mi deniyor, o daha iyi bilir, günahı boynuna!

Bununla ilgili olarak bu tür insanlarla tartışacak değilim.

Benim dikkatlerini çekmek istediklerim, toplumsal yaşamın düzenlenmesinde İslam’ı referans alanlarda “demokratlık vehmedenler”!

Bizlerle ilgili sorunları tamamlandığında, bugün onları destekleyenler için de bir fetva çıkacaktır, hiç kuşkuları olmasın.

İran’da böyle oldu, Afganistan’da da öyleydi.

Türkiye’de de böyle olur, vakit varken gözünüzü açın!

Listeye beni de yazmanız gerekiyor

İSLAM dininin, Türkiye’de siyasete alet edilerek yozlaştırılması çabalarının zirvesine, benim “The Rockefeller Times” adını taktığım Zaman Gazetesi dün yayımladığı bir haberle ulaştı.

Fethullah Hocacıların yayın organı, belli ki gerilimin artmasından yararlanarak aralarının iyi olmadığını bildiğimiz Recep Tayyip Erdoğan’a yaklaşmaya çabalıyor.

Onun moralini yükseltecek haberler üretiyor.

Sonucunu yakında alacaklar ve İstanbul Emniyeti’nde istedikleri değişiklikleri de yaptıracaklardır, öyle görünüyor!

Bu gazetede dün yayımlanan habere göre, son günlerde artan yolsuzluk ve yoksulluk haberlerinin nedeni Ergenekon Çetesi’nin planı imiş.

Ekonominin kötüye gittiğini anlatan haberler, yardım kuyruklarında bekleyenler, yolsuzluklarla ilgili haberler darbe planının bir parçası imiş.

Yani bunların hepsini biz darbeciler uyduruyoruz!

Şaban dişlememiş, Antep’te AKP’li işadamı milyonlarca liralık rant sağlamamış, Deniz Feneri’nin tek amacı denizi aydınlatmakmış, iki kilo mercimek için insanlar birbirini çiğnememiş ve ekonomi tıkırında!

Her gün işe gelip giderken bir “yardım evinin” önünden geçiyorum. Ellerinde boş tencerelerle kuyruklarda bekleyen insanları görüyorum.

Dört sene önce Doğan görünümlü Şahin’ler ile gezenlerin Mercedes’lerden inmedikleri de bir sır değil. Harvey Nichols’un, İstinye Park’ın lüks mağazalarında dolaşan elleri kolları torba dolu badem bıyıklıları, türbanlı hanımları da görüyorum.

Bunları yazmak bir “darbe planı gereği” ise, öyle görünüyor ki darbeciyim!

Beni de listeye ekleyebilirsiniz!

Mutlu bayramlar

BAŞBAKAN bayramda tatile çıkanlara kızıyor, biliyorum. Onu kızdırmak hoşuma gidiyor, bunu da söyleyeyim.

Ben “bayram tatiline” çıkıyorum!

Adı “şeker” de olsa, “ramazan” da, benim için fark etmiyor, bu bayramda kızımla birlikte tatil yapacağım. Yasemin, beni başından erken atmaya karar vermez ise on gün kadar sonra yine burada buluşuruz.

Bayramınız kutlu, mutlu ve mübarek olsun, sevdiklerinizle birlikte nice bayramlar yaşayın!

Masumiyet Müzesi

ORHAN Pamuk’un son romanı “Masumiyet Müzesi”ni okumaya başlarken, gazetelerde yayımlanan olumsuz eleştirilerin etkisi altındaydım.

Kerime Nadir, Halit Ziya karışımı bir roman bekliyordum.

Bir de tabii “Orhan Pamuk okumak çok zor” görüşleri kulağımın arkasındaydı.

Bugüne kadar yazdığı romanları okumakta zorlandığımı hatırlamıyorum ama yine de olumsuz propaganda insanı etkiliyor.

Şunu söyleyeyim: Orhan Pamuk’un bu son romanını eleştirenler, önyargılarıyla, romanı hiç okumadan eleştirmişler.

Bu romandaki imza mesela Gabriel Garcia Marquez olsaydı, herkesi kuyruğa girip bu romanı almaları için uyarıyor olurlardı.

Pamuk’un romanı, bugünkü toplumsal yaşamımıza bakınca gerçek bir “masumiyet çağı” olan bir dönemi anlatıyor.

Bunu söylemek artık ayıp mı sayılır bilmiyorum ama köylü bir geçmişi olmayan, kentli bir ailenin çocuğu olarak bu romanda kendi kişisel masumiyet çağımdan çok şey buldum.

Bu uzun bayram tatilinde bu romanı okumanızı öneririm. Bitirdiğinizde bana kızmayacağınızı biliyorum.