Seçim tarihinin, Cumhurbaşkanı’nın alacağı bir karar ile öne çekileceği artık kesin gibi.
Bunun nedeni de Erdoğan’ın, Cumhurbaşkanı seçiminin ikinci tura kalacağını görmüş olması.
Böyle olacağını öngörmüyor olsaydı, seçim zamanında yapılır, Erdoğan da o son güne kadar devletin bütün imkanlarını da kullanarak seçimi kazanmak üzere çalışırdı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “seçimi ikinci tura bırakarak kazanma” stratejisi, bir tek şeye dayanıyor.
Araştırmalara göre Erdoğan’ın, Yüzde 40’lara varan bir “taban oyu” var ve bu oyun, ikinci turda yön değiştirmesi de söz konusu değil.
İkinci turda bu taban oya, ilk turda başka adaylara oy vermiş olan muhafazakâr seçmenin de eklenebileceğini varsayıyor ki bu varsayımın yanlış olabileceğini düşünmemiz için de elimizde yeterli bir veri yok.
Ama tersine bir veri de yok, bunu unutmayalım.
“Erdoğan’a oy vermem” diyen, yüzde 60’ın ne kadarı, ikinci tura kadar geçecek 15 gün içinde bu fikrini değiştirebilir?
Üstelik, bugünkü araştırmaların sonuçları seçim sonucu olarak da kesinleşirse ikinci tura hem TBMM seçimini kaybetmiş, birinci turda da kazanamamış bir lider olarak girecek.
Bu 20 yıllık psikolojik üstünlüğünün kaybı demek!
AKP çevrelerinde büyütülen ve pompalanan “yükselişe geçtik” iddiası, 2022 yılı için toplam iki puana bile karşılık gelmeyen bir yükseliş.
Gerçi bu yükselişin çok önemli bölümü yılın ikinci yarısından sonra gerçekleştiği için artış eğiliminin devam etmekte olduğu söylenebilir ancak bütün araştırmaların ortaya koyduğu gerçek şu ki Erdoğan’ın oy tabanı, artık sadece AKP ve MHP’li seçmenlerden oluşuyor.
Kutuplaştırma politikasının onu getirdiği yer burası ve rakipleri için yarattığı bu çemberin içine sıkıştı, çıkamıyor.
AKP, bu yükseliş propaganda aracı olarak kullanılıyor ancak bunca seçim yatırımına rağmen elde edebildiği artış da bununla sınırlı.
Seçim Kanunu’nda, AKP – MHP ittifakına yarayacağı varsayılarak gerçekleştirilen değişikliklerin ters tepme olasılığı da giderek artıyor, çünkü birçok seçim çevresinde AKP birinci parti olarak “uzak ara” vasfını kaybetti, bazı seçim çevrelerinde ikinci parti konumuna geriledi.
MHP, barajı rahat geçsin diye düşürülen barajı da geçebilmesi araştırma sonuçlarına göre mümkün görünmüyor. Geçebilirse de bunu “kıl payı” başarabilir.
Bu Cumhur İttifakı’nın seçim stratejisini değiştirmesi sonucunu yaratabilir.
Yani diyeceğim şu ki bazı muhalif çevrelerde hâkim olmaya başlayan “yine mi kaybedeceğiz” duygusunun maddi bir zemini yok.
AKP, propaganda makinesinin bunu keşfettiğini ve bu duygunun yayılmasına çabaladığını söyleyebiliriz.
Seçimi kazanmak, HDP’nin aday çıkaracağını açıklamasına rağmen Erdoğan için hala çok zor.
Yeter ki muhalefetin belirleyeceği “isim”, her kesimin gönül rahatlığıyla oyunu verebileceği bir isim olsun.
————————————
“Sivil darbe” mi dediniz?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Altılı Masa’dan yapılan “liderler ortak yönetecek” açıklamasına sinirlendi.
“Mutabakata vardık dedikleri bu sistem, mevcut Anayasamıza alenen aykırıdır. Anayasa’nın vermediği bir yetkiyi kullanmaya çalışmanın adı demokrasi değil, sivil darbe teşebbüsüdür” dedi.
İktidarda olduğu süre boyunca Anayasa’ya uymak gibi bir derdi hiç olmamış bir politikacının, Anayasa’ya bağlılık konusundaki bu hassasiyetinin gözlerimi yaşarttığını söylemeliyim.
Ancak onlara gelene kadar “sivil darbe” tanımına tıpatıp uyan başka eylemleri de var.
Çünkü demokrasimiz adına iki çok ama çok önemli olay var ki bunlar da halk tarafından seçilmiş yetkili kişilerin, Saray baskısı ile istifaya zorlanmalarıdır.
Birincisi, meşhur “Pelikan Darbesi” olayı.
Seçilmiş Başbakan Ahmet Davutoğlu, tıpkı 28 Şubatçıların suçlandığı şekilde Saray tarafından istifaya zorlandı ve “hükümeti iş göremez hale getirildi”.
“28 Şubat Darbesi” ile “Pelikan Darbesi” gerçekleştiriliş şekli ve sonuçları itibariyle adeta birbirinin karbon kopyası sayılabilir.
Her iki olayda da silah kullanılmadı.
Birincisinde Necmettin Erbakan, biraz da ortağı Tansu Çiller’in “havada ikmal” gazına gelerek istifa etmeyi tercih etti.
İkincisinde Ahmet Davutoğlu, bizzat Saray’ın baskısı ile istifa edip, kenara çekilmek zorunda kaldı.
İleride Türkiye’de hukuk yeniden geçerli bir kavram haline gelecek olursa, 28 Şubat davasının yarattığı hukuki sonuçlardan biri de Pelikan dosyasının açılması olacaktır.
Bir diğer “sivil darbe girişimi” ise yine Saray’dan kaynaklandı ve İstanbul, Ankara, Balıkesir gibi kentlerin seçilmiş Belediye Başkanları zorla istifa ettirildi.
Son yerel seçimden sonra, HDP’li ve CHP’li bazı belediye başkanlarının görevden alınıp, yerlerine devlet memurlarının atanması olayı ise tam anlamıyla “sivil darbe” kavramının karşılığı.
Ben Erdoğan’ın yerinde olsaydım, bu konuyu hiç açmamaya gayret ederdim.
——————————
Biraz da gülelim
Müstakil Sanayici ve İş Adamları Derneği (MÜSİAD) Genel Başkanı Mahmut Asmalı:
“Bu ülkenin inanın fazlası var, Avrupa’dan gelişmiş ülkelerden eksiği yok. Tarihimizde ilk defa ekonomide Avrupa’yı yakalayacak noktaya geldik.”
(Gebze Teknik Üniversitesi öğrencilerine irad ettiği nutuktan)
——————————–
