OKSİJEN, T24 HAFTA SONU

Bir “saraydan taşınma” öyküsü

14 Mayıs 2023 akşamı bizleri neyin beklemekte olduğunu merak ede duralım, sizi 73 yıl öncesine götürmek istiyorum.

14 Mayıs 1950 akşamı, Çankaya Köşkü’ne.

O sabah Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, eşi Mevhibe Hanım ile erkenden Çankaya İlkokulu’na gidip oyunu kullanmıştı.

Öğleden sonra Köşk’ün 18 numaralı odası hareketlenmeye başlamıştı.

Yaverlerin kullandığı, içinde bir de bilardo masası bulunan bu büyük oda, adını odaya bağlı dahili telefon hattının numarasından alıyordu: 18.

Akşam üstü seçim sonuçları gelmeye başladı.

Yaverler, bakanlar, Cumhurbaşkanlığı görevlileri heyecan içinde sonuçları takip ederken sakin olan tek kişi Cumhurbaşkanı İsmet İnönü idi.

İlk haberler odadaki herkeste şaşkınlık yaratmıştı. Saatler ilerledikçe seçimin kaybedilmekte olduğu anlaşılacak, CHP’nin ağır topları kendi seçim bölgelerindeki durumun telaşına kapılacaktı.

Bunlardan biri olan Faik Ahmet Barutçu, memleketi Trabzon’u aradı, DP’nin önde gitmekte olduğu haberini aldı.

Salonda merakla kendisine bakanlara Karadenizlilere has şiveyle yanıt verdi:

“Adam şaşkın. O yalnız Trabzon’u biliyor. Ya bir de burada olup, bizim öğrendiklerimizi bilse… Mutlaka deli çıkardı!” deyip bir kahkaha patlattı.

Barutçu’nun kahkahası odada yankılanırken Mevhibe Hanım da yaver odasına giriyordu.

Kahkaha içine su serpti, o da gülmeye başladı. Seçim sonuçları iyi geliyor olmalıydı.

O anda gözleri odayı aşağı yukarı arşınlayan İsmet Paşa’ya takıldı. Kafası bir sorunla meşgul iken hep böyle yaptığını en iyi bilenlerden biri de Mevhibe Hanım’dı.

Eşinin yanına yürüdü, bir kanepeye oturdular.

İsmet Paşa eşine döndü: “Kaç̧ günde taşınabiliriz” diye sordu.
Mevhibe Hanım elini yavaşça kocasınınkinin üzerine koyup, sakin sakin “Merak etmeyin Paşam. Çabuk toplanırım. Bir – iki günde kendi evimize geçeriz” dedi.

İsmet Paşa, eşinin omuzuna elini koyup, tekrar sordu:

“Arabamız olmayacak. Sen şehre otobüsle gidip gelir, işini yapabilirsin değil mi?”

Mevhibe Hanım’ın gözünün önünden yokluklarla geçen savaş yılları geçti, eşinin omuzunda duran elini “rahat ol” anlamında sevgiyle sıktı.

Aslında o gecenin hemen öncesinde, İstanbul’da düzenlenen mitingden döndükten sonra İsmet Paşa bu konuyu açmış, benzer bir yanıt almıştı.

O akşam, yemeğin ardından masaya yeşil çuha örtüldü̈. Karı – koca bezik oynamaya başladılar. İsmet Paşa sigarasını tüttürüyordu, son günlerde yeniden başlamıştı.

Kâğıtları dağıtırken birden, önemli bir şey hatırlamış̧ gibi durdu: “Hanım efendiciğim, hazırız değil mi?”
“Neye Paşam?”
“Seçimin sonuçlarına! Manen ve maddeten hazırız. Ne olursa, olsun… Değil mi?”
Mevhibe Hanım gülümseyerek yanıt vermişti: “Tabii Paşam. Allah sizi başımızdan eksik etmesin de… Her şeyin çaresi bulunur.”

İsmet Paşa aynı soruyu iki hafta önce kızına da sormuştu.

Sonradan gazeteci Metin Toker ile evlenip Toker soyadını alacak olan Özden İnönü 1 Mayıs 1950 akşamı odasında günlüğünü yazıyordu.

O sırada kapı açıldı, içeriye İsmet Paşa girdi.

Özden Hanım günlüğünde şöyle anlatıyor:

“Ben yazarken babam içeri girdi şimdi. Yeni yerleştirdiğim odama baktı. Gülerek ‘kendi evimizi de böyle düzeltirsin değil mi?” dedi.

“Tabii babacığım.”
“Maddeten ve psikolojikman hazırız değil mi kızım?”
“Tabii babacığım, siz başımızdan eksik olmayın, üzülmeyin de…”

“Teşekkür ederim kızım, bilsen sizin böyle düşünmeniz beni ne kadar ferahlatıyor.”

Seçimden sonra İnönü ailesi, Pembe Köşk diye bilinen kendi evlerine taşındılar, o tarihten sonra bir daha hiç ev değiştirmeleri gerekmeyecekti.

Mevhibe Hanım, Pembe Köşk’e yerleştikten hemen sonra eşini en çok düşündüren iki konuda harekete geçti.

İlk fırsatta otobüse binip şehre indi, alışverişini yaptı.

O günden sonra da Ankaralılar eski Cumhurbaşkanı’nın eşini pazarda, manavda, otobüste veya dolmuşta görmeye alıştılar.

Bir defasında da yoldan geçmekte olan bir bakan, otobüs durağında Mevhibe Hanım’ı görünce kendisini gideceği yere kadar bırakmayı teklif etmiş ancak “hayır, böyle iyiyim” yanıtını almıştı.

İkinci konu İsmet Paşa’nın insülin iğnesi idi.

Çankaya Köşk’ünde iğneyi yapacak bir sağlık görevlisi her zaman hazırdı, Pembe Köşk’te ise iş başa düşecekti.

Mevhibe Hanım, savaş yıllarında kursa gidip hastabakıcı diploması da almıştı.

Şeker hastası İsmet Paşa’nın insülin iğnelerini yapmak artık onun işi olacaktı.

Başlangıçta Mevhibe Hanım iğneyi eşinin tenine batırmakta, eşi de dişini sıkmakta biraz güçlük çekmişti ama zamanla Mevhibe Hanım işin ustası oldu.

İsmet Paşa’ya göre değme doktorların eli Mevhibe Hanımınki kadar hafif değildi.

 

***

 

Aradan 73 yıl geçti ve araştırma sonuçları eğer bizleri yanıltmıyorsa Recep Tayyip Erdoğan ve ailesi, “bin odalı” Saray’dan taşınmak zorunda kalacak.

73 yıl öncesinin Türkiye’sinden hayli farklı bir Türkiye’de yaşıyoruz.

Erdoğan ve ailesi bir yerden diğerine giderlerken sayıları yüzü geçen eskort araçla hareket ediyorlar.

Korumalar, sağlık personeli için özel araçlar ve “yancılarıyla” dev bir filo, caddelerden hızla geçerek Erdoğan’ı oradan buraya taşıyor.

İstanbul’da Vahdettin Köşkü’nde çalışma ofisleri var. İstanbul’a geldiklerinde Huber Köşkü’nü de kullanıyorlar.

Yurtdışına giderlerken Jumbo jetleri var, içinde yatak odası, çalışma odası, toplantı salonlarıyla uçan saraylar bunlar.

Gökova Okluk’taki “yazlık sarayı”, Ahlat’taki Köşkü de bunlara ekleyin.

Taşınmak üzere toplanmak bile başlı başına bir ordunun mesaisini gerektirecek gibi görünüyor.

Ne dersiniz, Erdoğan, Saraylarından, Kısıklı’daki eve kaç günde taşınabilir?

—————————

Not: İnönü Ailesinin Çankaya Köşkü’nden, Pembe Köşk’e taşınmaları sürecinde yaşananları, Mevhibe – İsmet İnönü’nün torunu Gülsün Bilgehan’ın “Mevhibe – Çankaya’nın Hanımefendisi” isimli kitabında aktardığı anılardan yararlanarak yazdım. (Bilgi Yayınevi)