CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimden sonra çıktığı ilk canlı televizyon yayınında bir soru üzerine şunu söyledi:
“Ortaya çıkan tabloyu ağır bir yenilgi olarak kabul etmeyi asla kabul etmem. Sizin de etmenizi doğru bulmam. Kazanamadık doğru ama bunu ağır bir yenilgi olarak kamuoyu önüne koymak olmaz” dedi.
Seçim sonuçlarının kesinleşmesinin ardından Kılıçdaroğlu’nun tutumuna bakıp, Türkiye’de politikacı olmanın kurallarından biri de utanma duygusunun yok olması diye yazmış, yazdıktan sonra da “acaba haksızlık mı ettim, Kılıçdaroğlu böyle bir tip olabilir mi” diye huzursuzlanmıştım.
Kılıçdaroğlu’nun bu son açıklamasından sonra artık kesin olarak bunu söyleyebilirim:
Böyle bir yenilginin ardından hala o koltukta oturup, siyaseti dizayn etmeye çalışmak için pişkinlikle güçlendirilmiş bir utanmazlık duygusu lazım.
Kılıçdaroğlu’nun bizzat kendisi bu seçimin “Türkiye için en hayati seçim olduğunu” söylemişti.
Çünkü Erdoğan bir kez daha kazanırsa, “Cumhuriyet’in tahribatı geri dönülmez bir noktaya” gelecekti.
Bunun için aday olmuştu ve kazanacağını söylüyordu.
Kendi adaylığını kabul ettirebilmek için ittifak ortaklarına, ortaklarının siyasi güçlerinin çok çok ötesinde milletvekillikleri hediye etti.
“90 yaşındaki halasını CHP’ye oy vermeye ikna edemeyen” Ahmet Davutoğlu’nun partisine 10 milletvekilliği verdi.
“Biz bütün oy kitlemizi olduğu gibi paket halinde buraya taşıyamayabiliriz” diyen Ali Babacan’ın partisinin payına 15 milletvekili düştü.
“Adaylık bedeli” olarak dağıtılan milletvekillikleri düştükten sonra CHP’ye kalan milletvekili sayısı, Sarıgül ile 130.
Dönüp tarihe bir baksın, CHP’nin TBMM’de bu kadar güçsüz olduğu kaç dönem oldu?
Şimdi çıkmış, “bu ağır bir yenilgi değil” diyor.
Peki kabul, bu ağır bir yenilgi sayılmasın. Artık nasıl olacaksa “hafif bir yenilgi” olsun.
Böyle olduğunu kabul etmemiz bunun bir yenilgi olduğu gerçeğini değiştiriyor mu?
Kaybedilmiş onca seçimden sonra “Türkiye için en önemli seçim” olduğunu söylediği seçimi “hafifçe” kaybetmesi, partisini önümüzdeki seçime de kendisinin götürmesini normalleştiriyor mu?
Kılıçdaroğlu ve çevresindeki “küçük olsun, bizim olsuncu” takım zannediyor ki bu pişkinlikle giderlerse hem partiyi bırakmazlar hem de belediye başkanlarının seçiminde söz sahibi olabilirler.
Buraya yazıyorum: Şiddetle yanılıyorlar!
Belli ki seçmenlerinin, başka çare olmadığı için “tıpış tıpış gidip CHP’ye oy vereceğini” zannediyorlar.
Seçmenleri ile bir örgütsel bağ içinde olmadıkları için farkında değiller belki ama bu partinin seçmenini yeniden heyecanlandırıp, sandığa götürecek bir lider çıkmazsa, önümüzdeki yerel seçimde “ağır yenilgi” neymiş, daha iyi öğrenirler.
Örgütsel beceriksizlikleri ile gece yarıları ilçe seçim kurullarının kapılarında bir başlarına bıraktıkları kadın gönüllülerin kaçının gelecek seçimde o sandıkları bekleyeceğini de göreceğiz.
Bu parti, ölmediğini gösterecek hayat belirtileri sergilemeli ki seçmeni de gelecek için ümitli olsun.
Biliyorum ki bu yazdıklarımın bir faydası olmayacak, bu ekip bildiğini okumaya devam edecek.
Kim bilir, belki de Türkiye için hayırlı olanı bu partiyi tarih sahnesinden silebilecek böyle hataları yapanların partiyi yönetmeye devam etmeleridir.
——————————–
