Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 15 Temmuz darbe girişiminin yıldönümünde yaptığı konuşmada “değil üzerinden yedi yıl, yetmiş yıl da geçse 15 Temmuz’un unutulmasına, unutturulmasına izin vermeyeceğiz” dedi.
Genellikle Erdoğan ile aynı fikirde olmuyorum ancak bu kez görüşünü paylaşıyorum. 15 Temmuz’un unutulmasına izin vermemeliyiz.
Ama bu kuru kuruya olmuyor tabii.
14 Temmuz günü T24’te yayımlanan yazımda, darbe günü ile ilgili aydınlatılamamış konuları sormuştum, her yıl soruyorum zaten.
Ancak öğrenmemiz gerekenler o gün yaşananlar ile sınırlı değil.
Bunları da darbe girişiminin ardından çok sordum, bir yanıt alana kadar da sormaya devam edeceğim.
Fetullahçı çetenin TSK’yı ele geçirme süreci ve bu süreçte siyasi otoritenin oynadığı rol de açıklığa kavuşturulmalı.
AKP, bizi şuna ikna etmeye çalıştı: Devleti ele geçirmek için toplumun her alanında örgütlenen Fetullahçılar, bir tek AKP’ye sızmayı başaramamışlardı. Niye? Gerek mi görmemişlerdi, yoksa AKP içindeki örgüt uzantılarının ortaya çıkmasından mı endişe ediliyor?
Şimdi Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 15 Temmuz darbe girişimiyle ilgili açtığı davalardan biri olan Karargâh Davası’ndaki bir cümleye dikkatinizi çekeceğim. Eski okuyucular hatırlarlar belki, bunu da her yıl hatırlatmaya çalışıyorum:
“Örgüt, kanuni düzenlemeleri siyasi otoriteye yaptırabilmiştir.”
“Siyasi ayak nerede” diye ararken bakmamız gereken yere işaret ediyor bu cümle.
İddianameye göre FETÖ, Fetullahçılar ile mücadelede “milat” kabul edilen 17 – 25 Aralık 2013 tarihinden sonra askerlik kanununda iki önemli değişiklik yaptırmış.
Değişiklikler şöyle:
· Terfiler bir yıl öne çekilerek, 4 yıllık albaylar ile 3 yıllık generallerin terfilerinin Yüksek Askeri Şûra’da görüşülmesinin yolu açılmış.
· 28 – 30 yılını tamamlayan albaylara 30 – 70 bin lira fazla ikramiye ödenerek emekli olmaları sağlanmış.
Savcılık bunun neden yapıldığını şöyle açıklıyor:
“Örgüt, TSK komuta kademesini en kısa sürede e le geçirmek maksadıyla generalliğe terfi için albaylıkta bekleme süresini 4 yıla indirip, henüz sırası gelmeyen mensuplarını da terfi sırasına dahil etmiştir.”
Bunun neden yaptırıldığı yine iddianamede var.
1 – Kendisine bağlı olmayan generalleri TSK dışına çıkarmak.
2 – Kendisine bağlı subayların en az olduğu 1988 ve öncesindeki yıllarda mezun olan albayları topluca emekli etmek.
3 – Kendisine bağlı albayları bir an önce general yaparak ordu üst kademesini ele geçirmek.
Nitekim, 2014’teki YAŞ’ta 10 albay bir yıl erken terfi ederek general olmuş ve hepsi de darbeye katılmış.
Bunlar arasında Özel Kuvvetler Komutanlığı’nı basan Semih Terzi ile Marmaris baskınına katılan Gökhan Şahin Sönmezateş de bulunuyor.
Her iki kanun teklifinin altında AKP milletvekillerinin imzaları var.
Bu tarihte silahlı Kuvvetlerin bazı mensuplarının da Balyoz, Ergenekon, Askeri Casusluk filan gibi iddianamelerle hapiste olduklarını da hatırlayalım.
Bu yolla TSK’nın terfi düzeninden elenen subaylar da oldu.
Emeklilik tazminatlarına akıl çelici eklemeler yapılan 3 bin albay kanun kapsamına girdi, Fetullahçı albayların kolayca general olabilmelerinin yolu açıldı.
Bununla da kalmadı.
23 Haziran 2016 (Milattan 3,5 yıl Sonra), TSK Personel Kanunu’nda AKP’lilerin teklifi ve oylarıyla yapılan değişiklik ile orduda hizmet süresi 28 yıla indirildi.
Böylece 1988 ve önceki yıllarda harp okullarından mezun olan subayların topluca emekliliğinin yolu açıldı.
TBMM’de kanunun görüşülmesi sürerken AKP’lilerin verdiği önergeyle kanunun yayınlandığı anda yürürlüğe girmesi de sağlandı.
Böylece Fetullahçı olmayanların emekli edilerek tasfiyesi hızlandırılmış oldu.
Tasfiyenin hızlanmasına yönelik ilk değişiklik 9 Mayıs 2012’de, AKP’lilerin bir kanun teklifi ile yapıldı. Askeri personelin 15 yıllık mecburi hizmet süresi 10 yıla indirildi.
Fetullahçı çete, böylece kendi mensubu olmayan subayların ordudan ayrılmasını kolaylaştırmayı hedeflemişti, başarılı da oldu.
12 Nisan 2014’te (Milattan 4 ay Sonra) Subay Sicil Yönetmeliği’nde yapılan değişiklikle, irticai faaliyetler nedeniyle ordudan ihraçlar engellendi.
Cumhurbaşkanı’nın önerisine uyarak 15 Temmuz ‘u unutturmamak amacıyla bu soruları sormayı alışkanlık haline getirdim. Bu yıl bir kez daha tekrarlıyorum:
1 – Bu kanunları AKP grubunda ilk kim gündeme getirdi, ilk imzayı kim attı, diğer milletvekillerini imzalamaya kim yöneltti? Her teklifte tekrarlanan imzalar varsa bu kuşku duymayı gerektirir mi?
2 – O partide Erdoğan’dan habersiz kuş uçmaz, bunu da biliyoruz: Erdoğan’ı bu işe ikna eden kimdi? Hangi gerekçeler ileri sürdü de Erdoğan’ın bu değişiklikleri kabul etmesi sağlandı?
3 – Kanun metinleri nerede hazırlandı?
4 – Millî Savunma Bakanlığı ya da Genelkurmay’da bu kanunların çıkarılması için aktif görev alanlar arasında darbe girişimine katılanlar oldu mu?
——————————–
Diyanet’e de bir sorum var
Cumhurbaşkanı darbe girişiminin ardından birkaç farklı konuşmasında, FETÖ hakkında zamanında görevini yapmayan Diyanet İşleri Başkanlığını da eleştirmişti.
Haksız da sayılmazdı nitekim zamanın Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, darbenin ardından şunu söyleyecekti:
“Biz Diyanet olarak kafamızı iki elimizin arasına alıp, ‘Biz niye milletimizi dini hayat, manevi hayat bakımından bu sahte akımlara mahkûm ettik? Biz neden vazifemizi hakkıyla ifa edemedik? Acaba biz görevimizi hakkıyla ifa etseydik, milletimiz hakkını, zekatını, çocuklarını başkalarına verir miydi?’ diye düşüneceğiz.”
Tesadüf bu ya 15 Temmuz’un yıldönümünde bugün devletin birçok organına hâkim olan, holdingleri aracılığıyla ticari hayatta da yer alan bir tarikatın liderinin cenaze töreni yapıldı.
Bu tarikatın Sağlık Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı’nda örgütlendiğini, bu bakanlıklarda tarikat bağlantısının tayin ve terfilerde önemli rol oynadığı konuşuluyor.
Şimdiki Diyanet İşleri Başkanı’nın ileride Prof. Dr. Görmez gibi pişmanlık duymaması için yapması gereken bir şeyler yok mudur diye sormak istedim.
——————————–
