Yörük Ali Efe adını ilk duyduğum da çocuktum. Rahmetli dedem biz torunlarını etrafına topladığı zaman bir yandan kahvesini höpürdetip nargilesini fokurdatır, diğer yandan da efe, zeybek öyküleri anlatırdı.
Kendisi gençliğinde jandarma çavuşu olduğu için aslında efelerle rakip sayılırdı, ama Kurtuluş Savaşı’nın Ege dağlarında süren öykülerini anlatırken efeleri anmadan geçmez, eski efeleri gözleri nemlenerek yâd ederdi.
Atçalı Kel Memet’i, Çakıcı’yı (Elbette Alaattin değil! Çakırcalı Mehmet Efe’ye böyle derdi), Kamalı Zeybek’i, Yörük Ali Efe’yi, Demirci Efe’yi o günlerde duydum, tanıdım.
Ege geleneklerini bilmeyenler, insanını tanımayanlar efeleri ve zeybekleri ‘bir tür eşkıya’ dolarak görürler, ama bu yanlıştır. Onlar Ege dağlarının Robin Hood’larıdır aslında: Ege’nin hak ve adalet dağıtan kahramanları.
Ne kadar kadir bilmez bir millet olduğumuzu şuradan anlayın ki bu büyük halk kahramanları hakkında yazılmış tek tük kitaplar dışında ne kapsamlı bir çalışma var, ne bir film ne de bir anıt.
Zapata’nın, Che’nin hayatını gün gün biliriz de kendi halk kahramanlarımızın ne tür insanlar olduklarından bile haberimiz yoktur.
Efeleri hatırlamama yol açan şey geçenlerde gazetede okuduğum bir haber oldu.
Aydın’da yaptırılan Yörük Ali Efe heykeli, ‘bıyıksız olduğu için’ gösterilen tepkiler nedeniyle, yenisi ile değiştirilmek üzere yerinden kaldırıldı.
Bazı çok bilmişler ‘bıyıksız Efe mi olur?’ diyerek ölümünden yıllarca sonra Yörük Ali Efe’nin kemiklerini sızlattılar.
Yörük Ali Efe kızanlığa bile kabul edilemeyecek bir yaştayken dağa çıkmıştı. Attığını vurur ve zeki bir gençti. Bu sebepten bir yıl içinde Alanyalı Molla Ahmet Efe’nin baş kızanlığına kadar yükseldi. Çevresinde Yörük Ali Efe olarak anılmaya başlandığında da daha bıyıkları terlememişti. Sabahattin Burhan’ın üç ciltlik Yörük Ali Efe isimli kitabında yer alan fotoğrafları “bıyıksız efe olur mu?” diyen cahillere verilmiş görüntülü yanıtlarla dolu.
Yörük Ali Efe’nin Türk tarihindeki önemi, Yunan işgaline karşı ilk sivil direnişi örgütlemiş olmasından kaynaklanıyor.
Halkı harekete geçirmek için Malgaç’taki bir Yunan ileri karakoluna düzenlediği baskının öyküsü, örneklerini yüzlerce kez seyrettiğimiz ikinci dünya savaşı filmlerini andırır.
22 aylık savaş süresince düşman İzmir’de denize dökülene kadar diğer efelerle birlikte savaşmış, düzenli ordunun kurulmasının ardından ordunun vurucu güçlerinden birisi olmuştur.
Yörük Ali Efe, sadece efelerde görülebilen bir tevazunun da sahibidir. Şu sözleri Kurtuluş Savaşı’ndaki rolü ile ilgili olarak yapılan iltifatlara karşı söylemiş:
“Bazıları o zamanlarda yapılan işlerin birçoklarını bana ve başkasına mal ederler. Bu yanlıştır. Bir kişinin, beş kişinin, elli kişinin böyle büyük davalarda ne ehemmiyeti olur ki? Gönlünde vatan muhabbeti taşıyan her vatansever o günlerde bizim gibi düşünmüş, bizim gibi duymuş, ondan sonra da bizimle beraber olmuştur. Milli mukavemette aslan payını kendine ayırmakta hata vardır. Bir elin şamatası olur mu ki?”
Bugün Cumhuriyet Bayramı. 74 yıllık cumhuriyetimizin temellerinde başka birçok kahramanla birlikte Yörük Ali Efe’nin de harcı var. Aydın’ın Yenipazar ilçesinde Muslu Kuyu mezarlığında yatıyor Yörük Ali Efe. Oralara yolunuz düşerse bir ziyaret edin, bugünkü Cumhuriyete teşekkür için mezarına bir çiçek koyun.
Şansınız yaver giderse radyoda Yörük Ali’nin türküsünü de dinlersiniz belki: Şu Dalma’dan geçtin mi / Soğuk sudan içtin mi / Efelerin içinde Yörük Ali’yi seçtin mi / Hey gidinin efesi, efesi / Efelerin efesi!
