Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Değişen bir şey yok! Ajda Pekkan hâlâ ekstrem tenakuzlar içinde!

Değişen bir şey yok! Ajda Pekkan hâlâ ekstrem tenakuzlar içinde!

Memleketimizin süperstarı konuk olduğu televizyon programında tam alkışlanacak şeyler söylüyordu ki birkaç cümle sonra “Beni taşıyabilecek erkek maalesef karşıma çıkmıyor” diyerek başa döndü. Neden böyle oluyor diye düşünürken bütün canlı türlerine uğramam gerekti.

Ajda Pekkan, Lifetime televizyonuna konuk oldu, “Kadın tek başına mücadele etmeli ve daima güçlü olmalı” dedi.

Bunu, Esra Oflaz Güvenkaya’nın sorusu üzerine, babasının annesine uyguladığı şiddet nedeniyle ‘erkeklere güveninin kalmadığını’ açıklarken söyledi. “Küçük yaşlarda şiddet olaylarının içinde kalınca hayatta sadece kendime güvenmem gerektiğini öğrendim” dedi.

Memleketimizin süperstarının böyle kararlı bir feminist duruş içinde bulunmasını takdir edecektim ki şunu söyledi: “Beni taşıyabilecek erkek maalesef karşıma çıkmıyor. Güvenebileceğim bir erkek karşıma çıkarsa her şeyi bırakır giderim.”

Bu cümleyi kurmadan önce de anlattı ki 6.5 yıl evli kalmış ve bu sürede hiç çalışmamış. Kendi deyimiyle ‘başarılı bir ev kadını’ olmuş.

Yıllar önce bir söyleşisinde “Ekstrem tenakuzlar içindeyim” dediğini hatırlıyorum. Öyle görünüyor ki durumda bir değişiklik yok! Bir yandan kadının tek başına mücadele etmesi gerektiğini düşünürken, diğer yandan uğruna her şeyi bırakıp gidebileceği bir erkek arayışı içinde olmak başka nasıl açıklanır, bilemiyorum.

Bunun bir orta yolu yok mu? Birbirini seven bir erkekle kadının hem birbirine destek olacağı hem de bağımsız kişiliklerini koruyabilecekleri bir ilişki olamıyor mu?

Erkeğe ihtiyaç yok!

Popular Science Türkiye dergisinde bu ay yer alan bir haber, erkeklere hiçbir konuda ihtiyaç duymayan dişi canlılara yeni bir tür eklendiğini ortaya koyuyor. ‘Benekli’ diye tanımlanan bir kerevit türü Avrupa, Madagaskar, Japonya ve ABD tatlı sularında hızla üremeye ve yerli türleri tehdit etmeye başlamış.

İşin ilginci, benekli kerevitlerin geçmişi sadece 30 yıl. Daha önce böyle bir kerevit türü bulunmuyormuş. 30 yıl önce bir dişi kerevit, nasıl olduğu henüz tam bilinmeyen bir nedenle mutasyona uğramış ve bir erkek kerevitin döllemesine ihtiyaç duymadan, kendi başına üreme becerisini geliştirmiş.

Sadece iki ayda kendi başına 200-300 döllenmiş yumurta üretebilen bu dişiler, bulundukları tatlı sudaki ekosistemleri ele geçirmeye başlamışlar.

Bir feminist rüyanın gerçekleşmesi gibi görünüyor: Erkeklere hiç ihtiyaç duymayan kadın cinsi!

Doğada ‘erkeğe ihtiyaç duymayan’ tek dişi türü benekli kerevitler değil elbette. ‘Amazon molisi’ var ki ben en çok onu severim. ‘Poeciliopsis’ adı verilen bir tür dişli sazan ve kamçı kuyruklu çöl kertenkelesi de erkeklere ihtiyaç duymadan üreyebilen canlılar.

Benekli kereviti ilginç kılan şey, bütün bu evrim sürecinin 30 yıl içinde olup bitmesi. Darwin hayatta olsaydı bu habere ne kadar sevinirdi kim bilir…

Karşı cinsle ilgili tercihlerimiz, aslında kendi kişiliklerimizin bir yansımasıdır. Doğru erkeği ya da kadını bir türlü bulamadığından yakınanlar bu nedenle durup düşünmeli.

Bir tür bonservis mi?

Biliyoruz ki insanların aksine diğer hayvanlar sadece üremek için çiftleşirler. Bu işi bir eğlence haline getiren bizim türümüz.

‘Amazon molisi’ ile çiftleşen erkek balıkların aklından ne geçiyor diye merak etmemek mümkün değil. Bilim insanlarının tahminlerine göre bunun nedeni, ‘Amazon molisi’ ile ilişkiye giren erkek balıkların, kendi türlerinin dişilerine daha cazip gelmeleri. Böylece eş bulmaları kolaylaşıyor. Soyu sürdürme içgüdüsü yani.

Acaba insanlar âleminin çapkın erkeklerinin, bu özellikleri bilindiği halde kadınların çoğuna cazip geliyor olmasının nedeni, okyanus dibinde çamurlu sulardaki bu garip aşk üçgenleriyle açıklanabilir mi? Dişi insan, başka dişilerin o erkekte ne bulduğunu mu merak edip denemeye kalkıyor? Yoksa bu, bir tür ‘bonservis’ mi sayılmalı? Kim bilir…

Memleketimizin süperstarının “Karşıma beni taşıyabilecek bir erkek çıkmıyor” yakınması bir tür megalomaniye karşılık geliyor sanki. Günümüz Türkçesine “Ben öyle bir yerdeyim ki benim bu durumumu kabullenip ikinci planda kalacak bir erkek arıyorum” diye çevirebiliriz.

Daha yola çıkarken kendinizi ‘ulaşılmaz’ bir noktada tanımlar ve bunu içselleştirirseniz karşınıza kim çıkarsa çıksın, onun sizi ‘taşıyacak’ çapta olmadığını düşünürsünüz. Yalnız kalmanızın gerekçesini aslında kendiniz üretmiş olursunuz.

Günümüzde düzenli bir ilişki kuramayan kadın ve erkeklerden en çok duyduğumuz şey de bu. Yalnız kadınlar ‘doğru erkeği’, yalnız erkekler de ‘doğru kadını’ bulamadıklarını söyleyip duruyorlar.

Bu tabii piyangodan çekilişle çıkacak bir şey değil. Ya da konfeksiyondan elbise almaya benzemiyor.

Erkek ya da kadın fark etmez, karşı cinsle ilgili tercihlerimiz, aslında kendi kişiliklerimizin bir yansımasıdır. Doğru erkeği ya da kadını bir türlü bulamadığından yakınanlar bu nedenle bir kez durup düşünmeli. “Acaba ben doğru kişi miyim” diye!

Paulo Coelho’nun ‘Simyacı’ isimli romanında, sadece iki kere gördüğü bir rüyanın peşine takılıp bilmediği bir ülkeye kadar giden İspanyol çoban, romanın sonunda şöyle diyordu: “Gerçekte kendi kişisel menkıbesini yaşayan kimseye karşı hayat cömerttir.”

Hayatın kendisine karşı cömert olmadığını düşünen yalnız erkekler ve kadınların düşünmesi gereken bir konu bu…