HÜRRİYET

AKP bir dönem daha kalırsa?

İSTANBUL’da açık bırakılan rögar kapağına düşen Dilara’nın ölümü üzerine İSKİ Genel Müdürü görevinden alındı.

Alt kademelerdeki memurların görevlerini ihmal etmelerinden ya da yanlış yapmalarından dolayı bir üst yöneticinin görevden alınması bizim pek alışık olmadığımız bir durum.

Bizde ádet, hata yapan kamu görevlisini, üstlerinin koruması ve o hatanın sorumluluğunu hiç kimsenin üstüne almamasıdır, biliyorsunuz.

Bu nedenle Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş‘ı kutluyorum.

Öte yandan son kazanın ortaya çıkardığı bir başka gerçek daha var:

O da belediye inşaatları ile ilgili ihaleleri kazananların, neredeyse ellerini kazmaya hiç sürmeden, işleri taşeron firmalara devrediyor olmaları.

Bu durum bana “Demek ki ihaleler gerektiği gibi yapılmıyor” diye düşündürtüyor.

Demek ki ihalelerde fiyat o kadar yüksek kalıyor ki aynı işten birden çok firma para kazanabiliyor!

Bu da belediyelerde işlerin “siyasi yandaşlara” kolayca verildiği ve “aslında yapılmasa da olur” işlerin sırf bu nedenle icat edildiği iddiasını destekleyen bir durum!

İstanbul’da, kentin dört bir yanında süren inşaatlardaki tabelalara bakıyorum, son derece büyük işleri almış müteahhitler arasında herkesin adlarını bildiği, tecrübeli firmalar nedense hiç yok.

Sayıştay, belediye ihalelerini iyice bir incelese de gerçeği hepimiz öğrensek ne iyi olurdu.

Dünkü gazetelerde “AKP bir dönem daha istikrar için iktidarda kalsın” diyen bazı büyük sermaye temsilcilerinin demeçlerini okudum.

Farkında değiller ki AKP bir dönem daha iktidarda kalsa, bu ülkede hiç biri iş yapamayacak.

TRT’den şaka gibi program

CUMARTESİ sabahı erken saatte televizyon kanalları arasında dolaşır, neşeli bir şeyler ararken TRT 1‘deki bir programa takıldım.

Programın adı “Neşeli Türküler” idi.

Çocukluğumun bayram sabahlarındaki Yurttan Sesler‘i hatırlatan bu programa takılmamın nedeni o sırada ekranda yanıp sönmekte olan bu yazıydı zaten: Neşeli Türküler.

“Doğru programı buldum” diye sevinirken, adını not etmeyi ihmal ettiğim bir kadın türkücü söylemeye başladı: “Hastane önünde incir ağacı / doktor bulamadı bana ilacı.”

Saat sabahın 6.43’ünü gösteriyordu ve TRT’nin “Neşeli Türküler” programında Nida Tüfekçi‘nin derlediği bu ağıt çalıyordu!

Hastaneye gitmek için erkenden kalktığım bir sabahta “böyle neşelenmesem daha iyi” diye başka kanala geçtim.

Bu “şakanın”, TRT’nin harcanan bunca paraya rağmen neden seyirci toplamakta zorlandığını gösterdiğini düşündüm.

Türban takmak ‘müebbet’ bir karar mıdır?

ESKİ İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna‘nın eşi Reyhan Gürtuna‘nın türbanını çıkarıp şapka ile dolaşmaya başlaması, Türk usulü bir tartışmanın daha başlamasına neden oldu.

Bazı kişiler Reyhan Hanım’ın bunu eşinin siyasi geleceği için yaptığını söylüyorlar.

Bunun nasıl bir geleceğe karşılık geleceğini şu sanda bilebilmek mümkün değil.

Ama daha çok AKP ile ilişkili bu kişilerin konuşmalarındaki genel tona bakılırsa türbanı takmak gibi, takılmış türbanı çıkarmak da esasen “erkeklerle ilgili” bir duruma karşılık geliyor. Bu konuşmaları şöyle yorumlamak mümkün:

Erkek istiyor diye örtünüyorlar, erkek istiyor diye açıyorlar!

AKP Adana Milletvekili Zeynep Tekin‘in sözleri daha da ilginç.

Tekin “Özel yaşamına müdahale edilmez. İnancımız gereği bazı şeylerin de sulandırılmaması lazım. İnancı gereği örtüyorsa örtüyordur. Bu iş, çocuk oyuncağı değildir. Manevi değerler sulandırılamaz. Ya örtünür ya açılır. Bunun gelgitleri olmaz. Reyhan Hanım’ın özel yaşamına karışmıyoruz, ama değerleri sulandırmamalı. İşime gelir açarım, işime gelmez kaparım. Öyle olmaz” diyor.

Tekin’in sözlerinden “türbanın inançla ilgili kişisel bir tercih” olduğunu anlıyoruz.

Ama bunun gelgitlerinin olmayacağı sözlerine ne demeli?

Bir kere örtünenin, bir daha açılamayacağı görüşü, bunun “kişisel bir tercih” olduğu önermesiyle çelişmiyor mu?

Türban takmış bir kadının, ileride görüşlerini değiştirmesi mümkün değil mi?

Bir kere türban takmak, yaşamın sonuna kadar sonuçlarına katlanılacak bir karar mı?