Alacakaranlık kuşağı filmi mi seyrediyorum?
VAN Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın ile ilgili tartışma giderek ilginç bir hal alıyor. Bir AKP milletvekili rektörün ‘Ermeni’ olduğunu ve ‘Ermenilerin göz diktiği Van’ı karıştırmak için’ o göreve tayin edildiğini iddia etmişti.
En son olarak Vakit Gazetesi rektörün dedesi Mehmet Yakup Bey ile babaannesi Ayşe Huriye Hanım’ın nüfus kayıtlarında ‘muhtedi’ yazılı olduğunu iddia etti.
‘Muhtedi’ kaydı, din değiştirmeyi ifade ediyor.
Mehmet Yakup Bey’in din değiştirmeden önceki adı ise iddiaya göre Agop Vartovyan imiş. ‘Güllü Agop’ olarak tanıdığımız tiyatro oyuncusu ve yönetmen…
İddia ne kadar doğrudur bilemeyeceğim.
Ama gazetedeki bu haberi, AKP’li milletvekilinin yaklaşımıyla birleştirdiğimde kendimi bir ‘Alacakaranlık kuşağı filmi’nde hissettim: Bir gün uyanıyorsunuz ve bakıyorsunuz ki Naziler Türkiye’yi ele geçirmiş! Kollarında gamalı haçlı pazubentlerle geçmişlerinde Ermeni, Rum, Yahudi, Sırp, Gürcü, Hırvat, Boşnak, Arnavut, Pomak, Çingene, Rus, Moldovan, Bulgar, Beyaz Rus, Arap, Fars, Habeşi, Laz, Çerkez akrabalık ilişkileri bulunanları topluyorlar!
Yüzyıllar boyunca birçok etnik topluluğu içinde barındıran bir imparatorluk topraklarında yaşadık.
Kız alıp, verdik. Komşuluk ettik, akraba olduk.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde kaçta kaçımız aile şeceresini geriye doğru dört kuşaktan fazla götürebiliyor? Dedemin dedesi bilmem ne paşasıymış diye uyduran palavracıları bir kenara bırakırsanız, çok azımız bunu yapabilir.
Ortada ne eski topraklarımızdaki kayıtlar var, ne de var olan kayıtları okuyabilecek sayıda eski Türkçe bilenimiz var.
Etrafınıza bakın bakalım: Çekik gözlü, kısa boylu, yuvarlak kafataslı kaç kişi göreceksiniz?
Dünyanın birçok ulusuna örnek gösterilecek bir uyum, hoş görü ve insanca ilişkiler kurabilmiş bir ulusun içinde gerilere doğru giderek ‘saf kan’ aramak ve bulabilmek mümkün mü?
Son günlerde Ermenilerle aramızda problemler var diye, elinde büyüteçle beğenmedikleri insanların geçmişinde Ermeni kanı arayanlar, bana Nazi Almanyası’ndaki Yahudi düşmanlarını çağrıştırıyorlar. Orada da toplama kampları ve gaz odalarıyla sonuçlanan serüven aynen böyle başlamıştı çünkü.
Yeni bir tür faşizme karşı toplum olarak sesimizi yükseltmek zorundayız.
Gel de araştırmalara inan
FUTBOL Federasyonu, ‘Türkiye’de Futbol Algısı’nı tespit etmek için bir araştırma yaptırmış. Araştırma sonuçları ile ilgili haberi bugün Hürriyet’te okuyacaksınız.
Sonuçlar ile ilgili detaylı raporu okurken Türk halkının, araştırmacılarla dalga geçmek konusunda dayanılmaz bir istek duyduğunu düşündüm.
Tıpkı televizyonlar için yapılan araştırmalarda ‘belgeseller ve kültür sanat programları’ seyretmek isteyenlerin çok yüksek çıkması, buna karşılık reyting rekorlarını ‘Kurtlar Vadisi’ ile ‘Gelinim Olur musun’ gibi programların kırmasına benzer bir durum var çünkü.
Federasyon’un araştırmasına göre Türk halkı için futbolda ‘asıl önemli olan iyi oynamak ve sportmenlik’miş. İkinci derecede önemli olanlar ise ‘mücadele azmi, uluslararası başarı ve kazanmak’ şeklinde ortaya çıkıyor. Şimdi sıkı durun: Türk futbol severleri için en son sırada gelen şey ise ‘şampiyonluk’!
Türkiye’nin hemen hemen her kentinde futbol maçı izledim, tribünde oturdum. Kişisel gözlemlerimle Federasyon’un araştırmasını bir arada değerlendirdiğimde şu sonuç çıkıyor: Türkiye Futbol Federasyonu araştırmayı Hollanda’da yaptırmış olmalı!
Son ‘komünist Türk devleti’nde bir iftar vakti
PAZAR günü akşamüstü, kızımın isteği üzerine Harbiye’deki bir lokantaya gitmek üzere otomobilimle yola çıktım. Açık Hava Tiyatrosu’nun önündeki yola girmek için Abdi İpekçi Caddesi’nden indiğimde polis tarafından durduruldum. Zaten işaret etmelerine de gerek yoktu, yol barikatlarla kapatılmıştı. Bu kez İnönü Stadı’na doğru yöneldim, ama yola Hyatt Oteli’nin önünden de girmek mümkün değildi. Orası da kapatılmıştı.
Daha sonra yolun, AKP İstanbul İl Başkanlığı’nın düzenlediği bir iftar yemeği nedeniyle alınan güvenlik önlemleri için kapatıldığını, bazı arkadaşlarımın da o gün çevredeki yollarda ‘mahsur kaldıklarını’ öğrendim.
Biz çocukken rahmetli dedem bizi ‘komünizmden korumak için’ şöyle hikáyeler anlatırdı: Komünist devletlerde, devlet büyüklerinin kullanması için özel yollar yapılıyormuş, vatandaşlar o yolları asla kullanamıyormuş!
O gün barikatlar etrafında dolaşırken dedemi andım. Orta Asya’daki Türk devletleri komünizmden kurtulmuştu ama ‘Ön Asya’daki Türk devletinde bir iftar vakti kent merkezindeki yollar devlet büyükleri rahat geçsin diye kapatılabiliyordu!