Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Arınç için ‘artık susma’ zamanı!

BAŞBAKAN Yardımcısı Bülent Arınç, kendisine yönelik suikast iddialarıyla ilgili olarak “Türkiye’de yaşayan bir insan ahmak değilse, sağında, solunda, önünde, arkasında olup bitenleri yıllardır takip ediyorsa bu olayı nasıl küçültebilirsiniz” dedi. Haklı olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de öyle siyasi cinayetler işlendi ki bu konudaki her iddiayı ciddiye almak gerekir kanısındayım.

Mesela Hrant Dink ile ilgili iddialar ciddiye alınmış ve gerekenler yapılmış olsaydı, Dink kuşkunuz olmasın ki hâlâ hayatta olurdu.

Bu ülkede yaşıyorsak, böyle şeylerin kolaylıkla planlanıp uygulanabildiğini hesaba katmalıyız. Onun için bu iddia da ciddiyetle araştırılmalı. Nitekim soruşturma sürüyor. Ancak Bülent Arınç’ın da bu işi biraz ciddiye alması lazım gelir diye düşünüyorum.


Arınç
konuşmasında Genelkurmay’dan bir “geçmiş olsun telefonu” beklediğini de söylüyor. Sanki soruşturma tamamlamış, yargılama bitmiş, söz konusu askerlerin suçluluğu kesinleşmiş gibi bir ifade bu.


Hukukçu olduğuna göre bu aşamada böyle kesin ifadeler kullanmaması gerektiğini hepimizden daha çok biliyor olmalı.


Belli ki Arınç, bu olaydan fazlasıyla etkilenmiş. Bir kenarda sessizce soruşturma sonucunu beklese, soruşturma üzerine siyaset gölgesi düşürmese memleket için daha iyi olacak.

 

Haber kaynağı ile ‘ahbaplık’ meselesi

 

SABAH’ın eski sahibi Dinç Bilgin’in, Sabah’ın bugünkü başyazarı Mehmet Barlas için “12 Eylül’de Kenan Evren’in en yakın ahbabıydı. Evren, yalısındaki yemeğe hücumbot ile gelmişti” sözlerini aktarmıştım.


Barlas,
nedense bunu aktardığım için bana kızmış. Gazetecilerin “beleşçiliği bırakıp” siyasetçileri filan evlerine yemeğe davet etmeleri gerektiğini söylüyor. Üzerime alınmadığım için yanıt vermeyecektim, ancak genç meslektaşlarımızın kafası bu sözlerle karışmasın diye bir şeyler söylemek istiyorum. Gazetecilerin haber kaynakları ile ilişki kurmasında elbette bir tuhaflık yok. Siyasetçiler, işadamları, çıkar gruplarının temsilcileri ile her gazeteci oturabilir, konuşabilir, yemek yiyebilir. Yapması da gerekir. Ama bunu “ahbaplık kurmak” ile karıştırmamak gerekir. Asıl olan arada “en az bir kol boyu” mesafe bırakmaktır.


Yani enseye tokat olmamak gerekir
. Gazeteci-haber kaynağı ilişkisini zedeleyecek “yakın ilişki” işi bu noktaya getirir çünkü.

Bu tür yakın ilişkiler gazetecilerde “Memleketi yönetenlere akıl veriyorum” duygusunu yaratır ki o işe “danışmanlık” adını vermek daha doğrudur. Barlas’a o dönemde rahmetli İhsan Sabri Çağlayangil’in “Asker Mehmet” dediğini de hatırlıyorum, eminim kendisi de hatırlayacaktır.


Barlas bugün bana yanıt yetiştirmeye çalışacağına, o zaman neden böyle isimlendirildiğini tekrar düşünüp bir özeleştiri yapsaydı, bugün söyledikleri daha inandırıcı olabilirdi.

 

Bakan, hekimlere kulak vermeli

 

SAĞLIK Bakanı Recep Akdağ, TBMM’ye sunulan “sağlıkta tam gün çalışma” ile ilgili yasa tasarısına meslek örgütlerinin karşı çıkmasını “Solcular neden buna karşı çıkıyor anlayamıyorum” diye yanıtladı.

Memleket meseleleri üzerine kendimce kafa yormaya başladığımdan beri sağlık hizmetlerinin bir ticaret konusu olmaktan çıkarılmasını savundum.

Hekimlerin açıklamalarını, Bakan’ın buna verdiği yanıtları dikkatle okudum. Vardığım sonuç şu: Bakan, hekimlerin ne demek istediklerini tam olarak anlamıyor ya da anlamak istemiyor.

Bir de ben anlatmaya çalışayım:


Yasa muayenehanelerini kapatmak istemeyerek kamudan ya da üniversitelerden ayrılacak hekimlerin yaratabileceği boşlukların nasıl kapatılacağını öngörmüyor
. Bunun özellikle tıp eğitiminde yaratabileceği sakıncaların nasıl çözümlenebileceğini anlatmıyor.

Muayenehanesini kapatan hekimlerin gelir kayıpları hastane döner sermayelerinde birikecek parayla karşılanacak.


Bilimsel çalışmaya vakit ayırmak isteyenler ne yapacaklar? Tıpta bilimsel gelişme “keyfe keder” hale mi gelecek? Gelirlerini arttırmak için aşırı hasta muayene etmenin yol açacağı sakıncalar nasıl giderilecek?

Diyelim ki hekimler, döner sermaye kazançları ile kaybolan gelirlerini karşıladılar. Emeklilikleri ne olacak? Döner sermayeden alacakları gelirler, emeklilik maaşlarının hesaplanmasında işe yaramayacağı için, uğrayacakları kayıplar ne olacak?

Tıp eğitimi dünyanın en zor eğitimlerinden biri ve dünyanın her yerinde hekimler bu nedenle en iyi parayı kazanırlar. Kimsenin de gözünün bu parada olmaması gerekir.


Sağlık sektöründeki maaşların genel düzeyini, bu eğitimin gerektirdiği seviyeye çıkarmadan zorlama kanunlar ile bu sorun çözülemez.

Sağlık hizmetleri, elbette bir ticaret konusu haline getirilmemelidir.

Hükümet bu önemli sorunu çözmek istiyorsa, hekimlerin ne dediğine kulak vermeli.

Aksi takdirde, eski bir sözü çevirip söyleyecek olursak, “elde eziyet etmeye hekim kalmayacak”!