Şüphelinin kimliğine göre çifte standart
ANKARA’da yürütülen Deniz Feneri e.V. soruşturması ile ilgili olarak eski RTÜK Başkanı ve şu anda RTÜK üyesi olan Zahid Akman ile birlikte, Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman, Kanal 7 Genel Yayın Yönetmeni İsmail Karahan ve iki Kanal 7 yöneticisine yönelik gözaltı işleminde uygulanan yöntem ilgimi çekti.
Zahid Akman, Ankara’daki evinde saat 8’de gözaltına alınmış. Öteki gözaltı işlemleri de aynı saatte başlamış.
Demek ki insanların evlerine sabahın köründe baskın yapmak gerekmiyormuş!
Bildiğimiz öteki soruşturmalarda buna hiç özen gösterilmediğini hatırlatayım.
Bir başka ilginç husus şu: Zahid Akman, Emniyet’te sorgulanmadan doğrudan savcılığa götürülmüş. Ancak savcı Emniyet’e götürülmesini öteki şüphelilerle birlikte getirilmesini istemiş.
Öteki soruşturmaları hatırlayalım: Şüphlelilerin önce Emniyet’e götürüldüklerini, burada sorguya alınmadan önce ısıtılmamış, kötü hücrelerde tutulduklarını, en temel temizlik ihtiyaçlarını bile karşılayamadıklarını, ancak bundan sonra sorguya alınıp, savcılığa sevk edildiklerini canlı tanıklıklarla biliyoruz.
Demek ki daha suçlu olup olmadıkları bile bilinmeyen insanlara böyle davranmak gerekmeyebiliyormuş.
Bunu yazarken “Neden Deniz Feneri şüphelilerine de aynı muamele yapılmadı” demiyorum elbette.
İnsan haklarına ve hukuka saygılı bir demokratik düzende normal olanı, olması gerekeni budur.
Böyle çifte standartların olduğu bir ülkede Emniyet’e de, adalete güven de azalır!
Şike meselesindeki tutumum
ŞİKE soruşturması ile ilgili olarak “Aksi mahkemede kanıtlanana kadar herkes masumdur” şeklindeki temel hukuk kuralını hatırlattığım ve hazırlık soruşturmasının gizliliği ilkesine uyulmamasını eleştirdiğim için bazı okuyucular Fenerbahçeli damarımın tuttuğunu yazıp, beni eleştiriyorlar.Eğer bunları hatırlattığım için “bir damarım tutuyorsa” bütün suç soruşturmalarında kabaran bir damarım var demektir.
Bunlar temel insan hakları arasındadır ve ben bunu savunurum, her zeminde!
Şike konusu ile ilgili tutumum açık: Eğer şike yapıldığı mahkemede kanıtlanırsa yasalarda yazılı en ağır cezanın verilmesinden ve kanunun büyük takım- küçük takım ayrımı yapılmaksızın herkese eşit olarak uygulanmasından yanayım.
Futbol Federasyonu’nun mahkeme bitmeden elindeki gözlemci ve hakem raporlarına da bakarak, mevcut delilleri değerlendirerek güçlü bir kanaate varması halinde de gerekenin yapılmasını savunuyorum.
Öte yandan bir çetenin, “şikeye aracılık ediyorum” diyerek birilerinin paralarını buharlaştırmaları olasılığını da ihmal etmiyorum.
O maçları ben de izledim, şike yapıldığı iddia edilen Buca maçında Guiza o zor golü atamamış olsaydı, maçın nasıl bitebileceğini bir futbol izleyicisi olarak tahmin etmem zor değil. Bir üst düzey Emniyet yetkilisi Fatih Çekirge’ye şunu söylemiş: “Hiç kimsenin şüphesi olmasın. Belki de meslek hayatımın en kapsamlı dört dörtlük bir polis operasyonudur bu. Bütün hazırlıklar yasal ve tamdır. Tereddüde mahal yok.”
Bu kararı polis verecekse mahkemelere ne gerek var, bunu sorguluyorum.
Hazırlık soruşturmasının gizliliğinin ihlal edilerek, insanların peşin suçlu ilan edilmelerine itiraz ediyorum. Varsa işlenmiş bir suçu değil, bir gün hepimiz için gerekli olabilecek temel hukuk kurallarını savunuyorum.
Deniz Feneri e.V. yandaş medyaya sonunda girdi
DENİZ Feneri e.V. soruşturmasında gözaltılar gerçekleşince en çok “yandaş medyanın” bu haberi nasıl vereceğini merak ettim.
Tahmin ettiğim gibi çıktı: Utangaç bir tutum ve haberi saklama çabası!
Sınıfta kalanın Sabah olduğunu söyleyeyim. Üç yıldır gündemde olan bir soruşturmada gözaltılar başlıyor ve haber Sabah’ın birinci sayfasında yok! İstanbul baskısında 26. sayfanın bir köşesine tıkıştırılmış!
Zaman, 1. sayfasının eteğinde küçük bir haber olarak vermiş. Devamı da 5. sayfasında üç sütun 10 santimlik yorumsuz bir haber. Demek ki Zaman da bazen haberleri yorumsuz verebiliyormuş, bu husus özellikle ilgimi çekti!
Yeni Akit (Eski Vakit) birinci sayfada tek sütunluk bir çerçeveli başlıkla vermiş: “Almanya Deniz Feneri Davasında 5 gözaltı.” Sanki gözaltılar Almanya’da yapılmış gibi bir izlenim doğuyor okuyucuda!
Star, 1. sayfasının dibindeki 1 santimetrelik bir şerit içinde “Deniz Feneri e.V.’de 4 yönetici gözaltına alındı” diye vermiş haberi. Yöneticiler kimdir, meçhul! Haberin devamı 19. sayfanın eteğinde 3 sütuna 10 santimetre boyutlarında ve haberin üçte ikisi zanlı avukatlarının sözlerine ayrılmış, zanlıların Emniyet’e zorla getirilmelerinin hukuka aykırılığı iddia ediliyor.
Haber, Yeni Şafak’ın birinci sayfasında şöyle verilmiş: “Bir yanlış kaç doğruyu götürdü?”
Genel Yayın Yönetmeni Yusuf Ziya Cömert’in yazısı da anonslanmış: “Deniz Feneri yazımı böldü.”
Cömert, zanlıların böyle bir soyguna karışmadıklarına inandığını söylüyor ve ancak Almanya’daki Deniz Feneri’nde “Bir düzensizlik, bir gevşeklik olduğunu hissettiğini” belirtiyor. 17 milyon Euro tutarında bir “gevşeklik” bu!
Almanya’daki Deniz Feneri e.V. Davası’na bakan mahkemenin ve ikinci dava için Türkiye’nin harekete geçmesini bekleyen savcıların Cömert gibi düşünmediklerini de belirteyim.