Az kalsın savaşa giriyormuşuz
Türkiye’nin IŞİD’e karşı Suriye ve Irak topraklarında bir kara savaşına girmemiş olmasını, bizim yöneticilerimizin basiretine değil, Amerikan yönetimine borçlu olduğumuz ortaya çıktı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, son ABD gezisi sırasında bu planını önce Başkan yardımcısı Joe Biden’e açmış.
Bundan sonra da Başkan Obama ile görüştüğünde de aynı öneriyi tekrarlamış.
Verda Özer’in, salı günü Hürriyet’te yayımlanan yazısından öğrendiğimize göre bizimkilerin Amerika’ya önerisi şu olmuş:
“PYD’den vaz geçin. Onların yerine biz, desteklediğimiz Arap ve Türkmen gruplarla birlikte IŞİD’e karşı karada savaşalım.”
Verda Özer, Amerikan yönetiminin bu teklifi şu gerekçelerle reddettiğini yazıyor:
“PYD’den vaz geçmeyiz, Türk askeri karadan Suriye’ye girerse Rusya vurabilir.”
Öyle görünüyor ki hükümet, başından beri yanlış olan Suriye politikasında, çok daha tehlikeli ve yanlış bir adımı daha atmaya hazır.
Türkiye, karadan Suriye’ye girmiş olsa Rusya’nın buna sessiz kalmayacağı bir sır değil.
Artık o bölgede uçak bile uçuramıyoruz.
Başika’ya konuşlanan üç – beş tankın Arap dünyasında nasıl bir tepkiyle karşılandığını, Arap Birliği’nin, Türkiye’nin Başika’dan acilen çekilmesini istediğini de unutmuş görünüyorlar.
Irak’ın meşru hükümetinin de Başika konusundaki tepkisini hatırlayalım. Başika’daki üssü vurmaya bile hazırdılar.
Belli ki bir hayal dünyasında yaşayarak oluşturdukları Suriye politikasında, bir başka hayal peşindeler.
Türkiye’yi, Orta Doğu’da sonu belli olmayan bir maceraya sürüklemekte tereddütleri yok.
Dış politikaları ideolojik bir körlük ile malul ve belli ki bundan hiç kurtulamayacaklar.
———————————
Türkçe bilmiyorlar mı? Cinsiyetçiler mi?
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Aile Bakanı Sema Ramazanoğlu’nu Ensar Vakfı’nı korumakla suçladığı konuşmasında kullandığı bir cümle, kıyametin koparılmasına yetti de arttı bile.
CHP Genel Merkezi’nin önüne siyah çelenkler bırakıldı, İstiklal Caddesi’nde yürüyüş düzenlendi.
(Küçük bir not: Polisin, bu barışçı gösterileri gaz ve TOMA suyuyla dağıtmamış olması, olumlu bir tutum. Ama biliyoruz ki aynı gösteriler iktidar partisine karşı yapılmış olsaydı, göstericiler bolca gaz soluyacak, TOMA suyuyla ıslatılıp, dövülecekti.)
Burada sorun, Kemal Kılıçdaroğlu’nun söylediği sözde değil, o söze yüklenilen anlamda yatıyor.
Ve belirtmeliyim ki bu söze cinsiyetçi bir anlam yüklemek için Türkçe bilmemek gerekiyor.
Çoğunlukla gerçek anlamından ayrı bir anlam taşıyan, en az iki sözcükten oluşan kalıplaşmış söz ya da sözcük gruplarına deyim diyoruz.
Mesela “üstüne yatmak” deyimini kullandığımızda, bundan cinsel bir anlam çıkarılamaz.
Böyle diyorsak, “hakkı yokken bir şeyi kendine mal etmek, bir şeyi alıp vermemek” durumunu tarif ediyoruz demektir. Buyurun bir örnek cümle: “Ali, Hasan’dan aldığı kitabın üstüne yattı.”
“Önüne yatmak” da aynı böyle bir deyimdir.
Kelimelere kendi anlamını veriyorsak, “bir şeyin” önüne boylu boyunca uzanmak anlamına gelir. Örnek cümle: “TOMA’nın ilerlemesini durdurmak için aracın önüne yattı.”
Deyim olarak anlamı ise şudur: Bir kişiyi veya kurumu korumak amacıyla elindeki imkanları kullanmak. Cümle içinde kullanalım: “Reza sen bildiğini yap, gerekirse ben önüne yatarım!” Ya da “Ensar Vakfı iyi işler yapıyor, engellemek isteyen çıkarsa ben önüne yatarım.”
Bundan “hakaret ya da cinsel ima” çıkarmak istiyorsanız ya Türkçe bilmiyorsunuzdur ya da kötü niyetli olmalısınız.
Kemal Kılıçdaroğlu başka bir deyim kullanabilirdi. Mesela “Bakan göğsünü siper etti” deseydi, bundan cinsiyetçi bir anlam çıkaracak mıydık?
Eğer niyetiniz bir bardak suda fırtınalar koparmak ve gündemi değiştirmek ise elbette bundan da cinsiyetçi bir anlam çıkarabilirdiniz.
———————————
12 Eylül’e rahmet istediler
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, terör örgütü yandaşlarının vatandaşlıktan çıkarılması gerektiğini söyleyince hükümet de harekete geçti.
Adalet Bakanı’nın açıklamasına göre hükümet gerekli çalışmaları yapacakmış.
Türkiye’de terör örgütüne üye olmak, yönetmek, terör eylemi içinde yer almak suç.
Bu suçun cezaları kanunlarda yazılı ve zaten bunlar cezalandırılıyor.
Hatta kanunlarımızda “terör örgütü üyesi olmamakla birlikte, örgüt faaliyetleri içinde yer almak” gibi bir suç da var.
Demek ki vatandaşlıktan çıkarma cezası verilecekse bu, terör örgütü üyeliği suçu tam olarak ispat edilememiş kişilere karşı uygulanacak.
Türkiye gibi, keyfi yargılamaların yapılabildiği, uygulamada alabildiğine genişletilebilen terör tanımlamalarıyla insanların hapsedildiği bir ülkede böyle bir kanunun nelere yol açabileceğini görmek mümkün.
Zaten Cumhurbaşkanı da “terör örgütü yandaşı olmak” gibi bir suç icat etmiş, belli ki amaç bu.
Cumhurbaşkanı’nın sözünü ettiği türden bir “vatandaşlıktan çıkarma kanunu” eskiden vardı.
Yürürlükten kaldıran da AKP iktidarıydı. Ve o kanunu alabildiğine kullanan da 12 Eylül darbe yönetimiydi.
Şimdi 12 Eylül Anayasası’nı “özgürlükçü sivil Anayasa” vaadiyle değiştirmek isteyen bir iktidarın, 12 Eylül uygulamalarına rahmet okutacak kanun çıkarma peşine düşmesini nasıl açıklayacağız?
—————————————