Başbakan için ’faydalı’ bir açıklama
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, Suriye gezisine giderken yaptığı konuşmada “faydalı gördüğü bir açıklama” yaptı.
Gerçekten eğitici ve öğretici bir açıklama olduğu için aynen aktarıyorum:
“Bir şeyi açıklamakta fayda görüyorum. Bu kararnameler Adalet Bakanlığı’nın hazırlığıyla olur. Adalet Bakanlığı raporunu, HSYK’ya bildirir ve HSYK’da bunu inceler.
İstenmeyen gelişmeler oldu. Adalet Bakanlığı’nın çalışmasından başka bir çalışma ortaya çıktı. Temennim odur ki Adalet Bakanlığı’nın göndermiş olduğu listeyle ilgili çalışma tamamlanır. Böylece bu beklentiler cevabını bulmuş olur.”
Bu “faydalı açıklamadan” öğreniyoruz ki Hákimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Adalet Bakanlığı’nın hazırladığı yargıç ve savcı atamalarını “aynen kabul etmek zorunda olan” bir kuruluştur!
Kendisi bir şey öneremez, önerirse bu “istenmeyen gelişme” sayılmalıdır!
Ama o zaman da şöyle bir sorun çıkıyor: HSYK, Bakanlık’tan gelen listeleri aynen onaylamak zorundaysa, neden var?
Bir şeyi “onaylama” makamı, önüne geleni “aynen kabul etmek zorunda” ise o makama “onay makamı” denilebilir mi?
Şimdi ben de “Başbakan için faydalı bir açıklama” yapayım:
Yargı bağımsızlığının teminatlarından biri de yargıç ve savcı atamalarının siyasi etkilerden olabildiğince uzak tutulmasıdır.
“Siyasetin yönlendirdiği bir kurum” sayılması gereken Adalet Bakanlığı, bu atamalarda tek ve son söz sahibi ise bu bağımsızlıktan söz edemeyiz.
Başbakan’ın istediği gibi yönetilen adalet mekanizmalarının olduğu sistemlere ise demokrasi diyemiyoruz.
Başbakan, gerçekte ne istediğini söylese de hepimiz öğrensek!
Gardırop ahlakçılığı da bu olsa gerek
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, uzun süre saklamaya çalıştığı ama sonra dayanamayıp ortaya koyduğu dünya görüşüne uygun açıklamalar yapmaya devam ediyor.
Harbiye’deki Kongre Vadisi inşaatını incelemek için otomobiliyle bölgeye gittikten sonra şöyle bir açıklama yaptı:
“O tesisleri denetlemeye giderken maalesef gençliğimizin bir bölümünün halini gördük. Üzüntü vericiydi. Böyle sınırsız, kontrolsüz bir ahlaki erozyonun olduğu yapılanma bizi dertlendiriyor.”
Başbakan, o yolculuğunu her zaman yaptığı gibi gerçekleştirdi. Önde eskortlar, arkada eskortlar, ambulans, kendisine eşlik eden kişilerin makam arabaları vs.
O geçecek diye yollar kapatıldığı için de son sürat geçip gitti.
O yolculuk sırasında sadece camdan dışarıyı görme olanağına sahipti, çünkü inşaat bölgesine yaya ve araç girmesi yasak.
Yani kimseyle oturup bir çay içerek sohbet etmedi, içlerinde yaşamadı, derinlemesine bir incelemede bulunamadı.
Sadece gördüğü gençlerin kılık kıyafetleriyle bir izlenim ve kesin fikir sahibi oldu.
Daha önce “İnsanları kılık kıyafetleriyle yargılamayın” diyen de kendisinden başkası değildi.
O gençlerin Başbakan’ın hoşuna gitmeleri için “türban” takmaları, badem bıyık bırakmaları mı gerekiyordu?
Buna da “gardırop ahlakçılığı” mı demeliyiz acaba?
Başbakan’a gazetelerin üçüncü sayfalarındaki haberleri ve son zamanlarda giderek artan yolsuzluk haberlerini (mesela Deniz Feneri haberlerini) dikkatle okumasını, fotoğraflarına dikkatle bakmasını öneriyorum.
Kılık kıyafetleriyle “iyi ahlaklı” görünenlerin neler yapabileceklerini böylece öğrenebilir.
Eğitimde en önemli sorun bu muydu?
YÖK, önümüzdeki yıldan itibaren ÖSS sınav sistemini değiştirdi ve meslek liselerindeki katsayı uygulamasını kaldırdı.
Böylece meslek liselerini düz lise haline getirmek yolunda da bir adım atılmış oldu.
Amaç elbette ki imam hatip mezunlarının istedikleri dalda yüksek eğitim yapmalarının yolunu açabilmek.
Türkiye’de normal lise eğitiminin iflas ettiğini tartışmaya başlamamızın üzerinden daha bir hafta geçmedi bile.
Ve koca profesörlerin bulabildiği ilk çare “imam hatipliler istedikleri fakülteye girsinler”!
Bunun siyasi bir karar olduğu, eğitim sistemimizin sorunlarına hiçbir çözüm getirmeyeceğini söylemeye bilmem gerek var mı?
Şunu bile sormuyorlar kendilerine: İmam hatipliler istedikleri fakülteye girsinler de sonra nasıl iş bulacaklar?
Avrupa’nın genç nüfusu olmakla övünüyoruz. Ama o gençleri, bir meslek sahibi yapmadan getirip üniversite kapılarına yığıyoruz. Üniversiteye girebilenler için iş bulma sorunu sadece dört yıl ertelenmiş oluyor, onlar da mezun olup eğitimli işsizler olarak hayata karışıyorlar.
Temel sorunumuz bu: Daha çok genci, modern bir meslek eğitimine tabi tutmanın yollarını aramak ve bulmak zorundayız.
Ama öyle görünüyor ki bu sorun, iktidarın umurunda bile değil!