Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Başbakan’dan korkmayan taş olur!

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner’e sorulan “Başbakan’dan korkuyor musunuz” sorusunun yanıtından hoşlanmadı.

Şöyle konuştu: “Bir hanım-efendinin benden korkup korkmama gibi bir yaklaşımın içine girmesini doğru bulmam. Benim de kalkıp TÜSİAD’ın başındaki bir hanımefendiyi korkutmak gibi bir derdim yok. Sana o soru soruluyorsa da ‘ben Başbakan ile ilgili böyle şeyler konuşmam’ demesi lazım.”

Bu soru Ümit Boyner’e sorulduğunda, TÜSİAD Başkanı şöyle yanıtlamıştı:

Başbakan’dan korkmuyorum, korkulacak insan olduğunu düşünmüyorum.”

Görüldüğü gibi TÜSİAD Başkanı, Erdoğan’ın söylediği gibi “Başbakan’dan korkup korkmama gibi bir yaklaşım içinde” değil.

Bir soru sorulmuş, o da diyor ki “Korkmam, çünkü korkulacak bir insan olduğunu düşünmüyorum”!

Başbakan’ın danışmanları belli ki konu ile ilgili olarak gazetelerde yayımlanan haberin tümünü okuma zahmetine girmemişler. “Başbakan’dan korkmuyorum” şeklindeki başlıkları görünce de Başbakan’a haberi yetiştirmişler: Ümit Boyner sizden korkmuyormuş! Ve o da doğal olarak bunu yadırgıyor, yukarıdaki eleştirel sözleri söylüyor.

Kulaktan kulağa oyununda olduğu gibi yani! İlk söylenen söz, son kulağa gelinceye kadar biçim ve anlam değiştiriyor, son kulak da duyduğu söz üzerine yorum yapıyor.

Başbakan’ın danışmanlarını uyarmasında yarar var, bir şeyi sonuna kadar okuyup, ondan sonra anlamı değiştirmeyecek şekilde kendisine iletmeleri için!

Öte yandan şu da bir gerçek: Başbakan’dan korkmayan bu ülkede taş olur!

Öfkesinin sınırı yok, bir kere tepesi attı mı yenilir yutulur olmayan sözler söyleyebiliyor. O böyle söyleyince de “durumdan vazife çıkaran sivil post 28 Şubatçılar” artık Başbakan’ın bir işaretine gerek kalmadan gereğini yerine getirebiliyorlar.

Bülent Arınç’ın söylediği gibi günümüzde TÜSİAD gibi bir kuruma kimsenin başkan olmak istememesinin nedeni de esasen bu korkudur. İşadamlarının kaybedebilecekleri çok şey var, önlerinde çok şey kaybeden örnekler var ve bu nedenle korkmalarında da şaşılacak bir durum yok.

Başbakan bu tartışmayı “seviyesiz” buluyor, öyle söylüyor. O zaman kendisine önerim şudur: Bu ülkeyi yönetiyorsanız ortamın gerilmesini en az isteyecek kişi de siz olmalısınız. Bunun yolu da öfkeyi idare etmeyi öğrenmekten geçiyor!

Sözler, gerçeklerle uyum içinde olmalı

AKP’yi önümüzdeki yıllarda yönetecek yeni kadroların Başbakan tarafından belirlenmesi günü yaklaştıkça abartılı yağcılık örnekleri de artıyor.

Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ şöyle konuştu:

“Ben çok net söylüyorum, Türkiye’de PKK’yı bitirirse Tayyip Erdoğan ve onun atacağı adımlar bitirir. Eğer Sayın Başbakanımızın siyasette kaldığı ve ülkeyi yönettiği dönemlerde PKK terör örgütünü bitirecek, Kürt sorununu çözecek, ortadan kaldıracak adımları atamazsak, netice alamazsak Türkiye’ye bir başka Tayyip Erdoğan gelene kadar bu meseleyle meşgul olabilir. Tayyip Erdoğan’lar kolay yetişmiyor. Yani Cumhuriyet tarihine bakarsanız neredeyse 79 senede bir Tayyip Erdoğan’ı bulabildik. Bundan sonra ne zaman buluruz onu da bilemeyiz. Çünkü bu iş biraz yiğitlik istiyor, bu iş biraz cesaret istiyor, bu iş biraz bedel ödemeyi göze almayı istiyor. Bu yiğitlik, bu cesaret, bu risk alma, millet için kaybetme riskini göze alma Tayyip Bey’de var, bu kadroda var, bu hükümette var, bu Başbakan’da var.”

Bozdağ’ın bu abartılı sözleri üzerine iddialaşacak ve “79 yılda kimler geldi, geçti” listeleri üzerinden tartışacak değilim. Belki Kurtuluş Savaşı’nı yönetip, Cumhuriyet’i kuranların bir listesini verebilirim ama işe yaramaz. Belli ki Başbakan’a tapıyor, şimdi kimin ismini söylesek boş bu nedenle.

Ama yine de şunu sormak durumundayım: Başbakan bu kadar cesur ve meseleleri çözecek kapasitedeyse 10 yıllık iktidarında neden hâlâ bu meselenin üstesinden gelemedi? Neden her gün şehit haberleri geliyor, neden memleketin bir yöresinde bırakın sıradan insanları koca komutanlar, yargıçlar, savcılar bile kendilerini güvende hissedemiyor?

30 yıllık PKK terörünün üçte biri bu iktidar döneminde yaşandı ve Başbakan’ın bu konuda zikzaklar çizmesinden başka bir şeye de tanık olamadık.

Bekir Bozdağ, Başbakan’ı çok beğeniyor olabilir, kendisine yeni dönemde iyi bir koltuk kapmak peşinde de olabilir, bunu yadırgamıyorum.

Ama söylenen sözler de biraz gerçeklerle uyum içinde olmalı diye düşünüyorum.

Kırşehir Belediyesi!

RAHMETLİ Neşet Ertaş’ı birçok kişi gibi ben de severdim. Seveni çoktu çünkü herkesin yüreğindeki bir yere hitap etmeyi başarabilmiş, çoğumuzun hislerine dokunabilmişti. Nur içinde yatsın, Allah rahmet eylesin.

Cenaze törenini televizyonlardan izledim. Bir kez daha gördüm ki kaybedilmiş bir insana gösterilmesi gereken asgari saygı konusunda sorunlarımız var.Cenaze törenindeki kargaşa, bir cenaze töreninde olduğunu unutup, tören yerine acıyı paylaşmak için gelen şöhretli insanlara yönelik tacizler!Beni en çok üzen şeylerden biri de rahmetlinin tabutunun üzerine büyük harfler ile yazılmış “KIRŞEHİR BELEDİYESİ” ibaresi oldu. Nedir bu? Başka belediyelerden birinin gelip tabutu çalmasından ya da tabutun kaybolmasından mı korkuluyor ki, tabutun üzerine kocaman bu sözler yazılmış?

Nedir bu? Bir reklam spotu mu? “Bakın belediyemizin tabutları da var” görgüsüzlüğü mü?

Bunun için sadece Kırşehir Belediyesi’ni suçlayamayız tabii. Cennet vatanımızın her köşesindeki cenazelerde tabutların üzerinde böyle yazılar görebiliyoruz çünkü.

Merak ettim, kimsenin aklına gelmedi mi o tabutun kapağındaki örtüyü tabutu kaplayacak şekilde açıp, o sevimsiz yazıyı kapatmak?

Belediyelerin bu işi bir kez daha değerlendirmesinde yarar var. Tabutların üzerine illa bir yazı yazmak gerekiyorsa, buna uygun bir dua yazmak da mı aklınıza gelmiyor?