Bir neslin geleceğini düşünmediler
BİZLERE “Milli Eğitim’de reform” diye satılmak istenen projede iktidar partisinin tek amacı imam hatiplerin orta bölümlerini açmaktı.
Ama bunu mertçe ortaya çıkıp, doğrudan doğruya söylemek ve yapmak yerine ne olduğunu ve nasıl uygulanabileceğini Bakanlık bürokrasisinin bile bilemediği bir garip düzenlemeyi getirdiler.
“4+4+4” diye kesintisiz olduğunu iddia ettikleri ama aslında kesintili bu garip sistem için derslikler yeterli mi, öğretmen kadrosu buna uygun mu diye hiç düşünmediler.
İlköğretime başlama yaşını düşürdüler. Bu düzenleme nedeniyle bu yıl okula başlaması gereken 5 ve 5.5 yaşındaki yaklaşık 650 bin çocuğun yaşayacakları şeyler umurlarında bile olmadı.
Bu çocuklar şimdi yedi yaşındaki çocuklar için tasarlanmış sıralarda oturacaklar, yaşlarına göre çok büyük tuvaletleri kullanacaklar. Öğretmenlerin çoğunluğu da bu yaştaki çocukları eğitmeye uygun bilgi ve birikime de sahip değil.
Bu çocuklar, normal olarak bu yıl öğretime başlayacak yedi yaşındaki çocuklar ile aynı sınıflarda ders görecekler ve aynı sınıftaki iki ayrı yaş grubuna ders verecek öğretmenlerin bunu nasıl başarabilecekleri de muamma!
Her yıl İstanbul’da yaklaşık 220 bin öğrenci ilköğretime başlıyordu, bu düzenlemeyle şimdi bu yıl 375 bin çocuk ilköğretime başlayacak. Sınıflar ne hale gelecek tahmin etmek hiç de zor değil.
Bir neslin geleceğini tehlikeye attılar ve bunu “din adına” yaptılar.
Bunca çocuğun geleceği ile böyle oynarken bundan nasıl bir “sevap” beklediler, orası meçhul!
Hukuk devleti guguk devleti
TÜRK asıllı Fransa vatandaşı üniversite öğrencisi Sevil Sevimli hakkındaki iddianame açıklandı.
Hakkında “örgüt yöneticiliği ve örgüt propagandası yapmaktan” 32.5 yıl hapis cezası isteniyor.
Dergi satmak, cenaze törenine katılmış olmak, cezaevindeyken yakalandığı hastalık nedeniyle ölen Güler Zere için hazırlanmış belgesel filmin gösterilmesini sağlamak, parasız eğitim istemek ve afiş asmak gibi eylemleriyle bu işi yaptığı iddia ediliyor.
Üniversite öğrenci değişim programından yararlanarak Türkiye’ye bir yıllığına gelmiş bir genç kızın, daha bir yıl dolmadan bir terör örgütünün liderliğine kadar yükselmesi mahkemeye inandırıcı gelecek mi bilemiyorum elbette. Bu konuda söz artık yargının!
Gerçi artık Türkiye’de yargının objektifliğine ve delillerden yola çıkarak bir suçu değerlendirdiğine inanan kaç kişi kaldı orası da ayrı mesele.
Geçenlerde evinde çok sayıda çakmak bulunduran zihinsel engelli bir kişinin “Bomba yapacak” denilerek hapse tıkıldığını da unutmayalım.
Geçerliliği tartışmalı, uydurulmuş oldukları bazı raporlarla da sabit olan deliller nedeniyle insanların hapiste tutulduklarını, kim tarafından hazırlandığı bilinmeyen belgelerde isimlerinin yanında bir çarpı işareti var diye insanların tutuklu yargılandıkları bir ülkede yaşıyoruz.
Yarın kimin başına ne gelir, kim aklına bile gelmeyen suçlarla yargılanır, biraz da şansa kalmış gibi.
Böyle bir ülkede “demokratik hukuk devleti” nasıl yaşayacak?
Yoksa artık “hukuk devleti” bir “guguk devletine” mi dönüşüyor?
Hep sorular sordum ama cevaplarını alamadım
BU haftaki “pazartesi soruları”na eşlik etmesi için seçtiğim şarkı Manga’dan “Alışırım gözlerimi kapatmaya”!
Şöyle başlıyor şarkı: “Tertemizdi sanki dünya gözlerimi açtığım anda / Hiç düşünmeden inandım masal tadında yarınlara / Yalanlar ortasında kaldı tüm çocukluk anılarım / Çizgi romanların dışında bir kahraman bulamadım / Tozpembe olmasaydı keşke tüm rüyalarım / Hep sorular sordum ama cevaplarını alamadım.
Hep yalan söylenmiş hep yalan / Kavuşamadı hiç ayrılanlar, masallar gerçek olmadı / Âşık olduğum sokaklarda kimseler konuşmadı / Ama şehir hiç susmadı hep ağladı, hep ağladı”
Siz bu güzel parçayı dinlerken sorularıma geçebilirim:
1– KPSS çetesi neden yakalanamadı? KPSS sorularını çalıp, dağıtan suç örgütü Başbakan’ın peşlerine MİT’i takmasına rağmen yakalanıp mahkemeye çıkarılmış değil.
Bir şarkıdan, bir bildiriden, bir çakmaktan suç örgütü çıkarabilen hukuk düzenimiz, soruları çalıp, belli kişilere dağıtan çeteyi ortaya çıkaramadı.
Bu çeteyi acaba kim koruyor? Nasıl güçlü bir çete ki bu, MİT’i, polisi, savcıları bunları bulup ortaya çıkaramıyor?
2– Bülent Arınç’a suikast palavra mıydı? Zamanın TBMM Başkanı Bülent Arınç’a suikast girişimi iddiası ortaya atıldığında Türkiye ayağa kalkmıştı. Bir siyasetçiye, üstelik de asker kişiler tarafından suikast planlanması, dünyanın başka yerlerinde olacağı gibi Türkiye’de de dehşet uyandırmıştı. Ama aradan neredeyse üç yıl geçti hâlâ yakalanan yok, sanık yok, iddianame yok!
Bülent Arınç’a suikast girişimi örtbas mı edildi, yoksa zaten böyle bir şey yoktu da o günkü bazı hesaplar için böyle bir palavra mı ortaya atıldı?
3– Suudi Arabistan Kralı’nın hediyeleri nerede? Suudi Arabistan Kralı, ziyaret ettiği ülkelerin devlet yöneticilerinin eşlerine de pahalı mücevherler armağan ediyor. Bunu biliyoruz. Kral, Türkiye’ye de geldi ve burada da armağanlar verdi, bunu da biliyoruz.
Ama hediyelerin akıbetleri ne oldu, işte bunu bilemiyoruz.
Oysa yasalarımıza göre bunlar 15 gün içinde beyan edilmeli ve ilgili kişinin kurumuna teslim edilmeliydi. Bu soruyu neredeyse dört yıldır durmadan soruyorum, bir yanıt alamadım. TBMM’de bununla ilgili sayısız soru önergesi verildi, yine tık yok.
Bu hediyeler ne oldu? Zamanında beyan edildi mi? Edildiyse neden bu beyannamenin bir fotokopisi basına açıklanmıyor?