Bir ‘ayarlama’ oldu, ama öğrenemeyeceğiz
KAPATILAN DEP’in eski Diyarbakır milletvekili Hatip Dicle, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın, kapatılan DTP’nin Genel Başkanı Ahmet Türk’e “Müsteşarımı Diyarbakır’a gönderdim. Hâkim ve savcılar ayarlandı, geldikleri gibi geçecekler” dediğini iddia etti.
Kandil ve Mahmur’dan gelen 34 PKK’lının böylece tutuklanmadan sınırdan geçmelerinin sağlandığı iddia ediliyor.
İçişleri Bakanlığı görüşmede böyle bir söz söylenmediğini açıkladı. Muhalefet de doğal olarak bu durumun üstüne gidiyor.
Söz konusu görüşmede bulunan BDP Muş Milletvekili Sırrı Sakık da bakanın o ifadeyi kullanmadığını söyledi.
Demek ki Hatip Dicle’nin yeniden konuşmasında yarar var.
Büyük olasılıkla bu görüşme ile ilgili “aktarımlar” Dicle’ye ulaşana kadar bazı değişimlere uğramış. Küçükken oynadığımız “telefonculuk” oyununda olduğu gibi!
Görüşme tam olarak böyle geçmemiş olsa bile yargıç ve savcıların sınır kapısına kadar gönderildiklerini biliyoruz.
Belki İçişleri Bakanı “Hâkim ve savcılar ayarlandı” derken, böyle bir şeyi anlatmak istemiş olabilir.
“Ayarladık, mahkeme sınırda yapılacak” anlamında!
Ancak, sınıra gelen PKK’lıların sorgularında herhangi bir pişmanlık ifadesi kullanmamış olmalarına rağmen, salıverildiklerini de biliyoruz.
Belki de yargıç ve savcılar, sınıra kadar gönderilmiş olmalarına bakarak, “durumdan vazife çıkarmış” olabilirler. Bilemiyoruz.
Olay en başından beri, Hatip Dicle bu açıklamayı yapmadan önce de ciddi bir TBMM araştırmasını gerektiriyor.
“Bir sonuç çıkar mı” derseniz, haklısınız çıkmaz.
Parlamenter demokrasimiz, “parti disiplini” adı altında “lider sultası”na teslim olduğu için Meclisimiz denetleme görevini yerine getiremez.
Bir süre de bunu konuşur, unuturuz.
Hükümetlerin hesap vermeme konusundaki temel güvenceleri de zaten bu unutkanlığımızdır!
Şansın insan hayatındaki rolü
HAKKINDAKİ taciz suçlamaları nedeniyle açılan soruşturma için Ankara’ya çağrılan Roma Büyükelçisi Ali Yakıtal’ın adını daha önce pek duymamıştım.
Roma gibi önemli merkezlere tayin edilen büyükelçilerin isimlerini daha önce şu ya da bu şekilde duyuyorduk. Bakanlıkta en başından böyle görevler için hazırlandıklarını da biliyoruz.
Kısa bir araştırma yaptım, ilginç bir durum ortaya çıktı.
Yakıtal, 1973 tarihinde Dışişleri Bakanlığı’na girmiş. 48 yaşında Münih’te Başkonsolos olmuş.
Büyükelçiliği 55 yaşında Sudan’da başlıyor.
Dışişleri geleneğinde, meslek yaşamının sonlarında böyle önemsiz bir merkeze büyükelçi olarak atandıktan sonra büyük bir merkeze büyükelçi olmak kolay bir şey değil.
Meğerse şansını döndüren şey Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Sudan açılımı” olmuş.
Başbakan’ın Sudan gezisinde tanışmış olmalılar ve Başbakan da kendisinden memnun olmuş olmalı ki 2006 yılında merkeze döndüğünde Başbakan’ın “Dışişleri’nden sorumlu başdanışmanlığı” görevine getirilmiş.
Oradan da “ödül” olarak Roma’ya gönderilmiş olmalı.
Bunları yazmamın nedeni “Bakın Başbakan’ın adamı neler yapmış” demek değil. Çünkü soruşturma bitmedi ve Yakıtal’ın suçsuz olduğunu varsaymamız gerekir.
Bunu yazmamın nedeni insan hayatındaki tesadüflerin yaşam çizgimizin gelişiminde ne kadar önemli olduğunu belirtmek!
Şansın yardımına sevinirken, bundan kaynaklanan beklemediğimiz üzüntülerle karşılaşmak da hayatın bir cilvesi olsa gerek.
İşsizlik çığrından çıktı, haberiniz olsun!
İSTANBUL Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirler Odası’nın “Türkiye’nin sıkışan kentleri” raporu, işsizliğin Türkiye’nin en önemli sorunu olduğunu ortaya koyuyor. Aydın, Denizli, Muğla, Şanlıurfa, Diyarbakır, Mardin, Batman, Şırnak, Siirt, Erzurum, Erzincan, Bayburt, Tokat, Samsun, Çorum ve Amasya’da 5 yıldır işgücünün azalmasına rağmen, işsizliğin de arttığını ortaya koyuyor.
Ve sorun sadece Doğu-Güneydoğu Anadolu ile sınırlı değil. Aralarında bir zamanların “Anadolu kaplanları” arasında sayılan iller de var. Ege’nin turizm ve sanayi merkezleri olan Aydın, Denizli, Muğla’da 2004 yılında 78 bin olan işsiz sayısı 108 bine yükselmiş bulunuyor.
Sorun giderek derinleşiyor ama istihdamı artırmak için hükümetin ciddi bir önlem aldığını, bir proje hazırladığını da duyabilmiş değiliz.
Başbakan “açılım” sözünü çok seviyor, belki onun sevdiği gibi söylersek ilgisini çekebiliriz: “İşsizlere iş yaratma açılımına” acilen ihtiyacımız var. İşsizliğin böylesine derinleştiği bir ülkede siyasetin günlük demeçlerle yapılması ise bir başka temel sorunumuz olsa gerek.