BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, meslek liseleri ile ilgili Danıştay kararına ve memurların iş durdurma eylemlerine sinirlendi.
Buna alışkınız, Başbakan hoşuna gitmeyen bir durumla karşılaştığında kendisine kolayca hâkim olamıyor.
Ama bu sefer kızgınlığını açığa vururken takındığı tutumda içsel bir tutarlılık göremedim.
Danıştay kararını “ideolojik” buluyor. Bu kararı geçersiz kılacak yeni bir düzenleme yapmaya yönelik bir çalışma niyetinin ipuçlarını veriyor.
Kararın arkasından dolanmak gibi bir hesap bu.
Yandaş medyada da benzer bir tutum var. Bu vesileyle yüksek yargıya müdahaleye yönelik çağrılar görülüyor.
Anayasa ve yasaların verdiği yetkiyle alınmış bir mahkeme kararını tanımamak, onu geçersiz hale getirmek için açık bir niyet beyanı var.
Oysa Başbakan aynı konuşmasında, iş bırakma eylemi yapan memur kuruluşlarını da “yasaya saygısızlık etmekle” suçluyor. “Yasalara uymayan, sonucuna katlanır” diye sopa gösteriyor.
Tuhaf bir durum bu!
Aynı konuşmada bir yandan yasalardan kaynaklanan bir yetkinin kullanılmasına karşı tavır var, diğer yandan çalışanlara “Yasalara uymayanı yakarım” gibisinden bir çıkış var.
Bu bir tek şeyi gösteriyor: Başbakan, kanunları işine geldiği gibi yorumlama eğiliminde ve hatta bunun bir adım ötesine geçip “Kanun benim dediğimdir” tutumunda.
Bir demokraside “kanun benim” havasını tutturan bir siyasetçi tavrı olumlu karşılanabilecek bir şey değildir.
Bu “diktatörlere” özgü bir tavırdır. Başbakan’ın böyle bir niyet beslediğini düşünmek bile istemediğimi söylemeliyim.
Daum klasiği ve Fenerbahçe
Fenerbahçe yönetimine iş işten geçmeden Daum ile çalışma kararını gözden geçirmesini önermiştim.
O günlerde Fenerbahçe’nin ligin ilk sekiz haftasındaki galibiyetler serisi sürüyordu.
O yazım ve Fenerbahçe’nin o günlerdeki performansı nedeniyle alaycı eleştirilere de hedef olmuştum.
İlk sekiz haftalık galibiyetler dizisinin bir bölümünün tesadüflerden kaynaklandığı son altı haftalık performans ile ortaya çıkıyor.
Fenerbahçe’nin Galatasaray maçından sonra oynadığı dört maçta alabildiği puan sadece dört!
Sonuçları aslında o kadar da önemsemiyorum. Sorun temelinde Fenerbahçe’nin ne yaptığını bilemez bir takım görüntüsü yaratıyor olması.
Mağlubiyete isyan eden bir futbolcu yok, takımın oyun içindeki dayanışması yok düzeyinde ve yedek kulübesinin hazır halde tutulamadığı ve geniş kadronun uygun bir rotasyon ile kullanılamadığı görülüyor.
Bu durum Daum’un şampiyonluklar yaşadığı sezonlarda da vardı ve kaybedilen şampiyonluğun temel nedeni de buydu.
Fenerbahçe yönetiminin Daum’u karşısına alıp, iyice bir konuşması gerekiyor.
İşe yarar mı diye sorarsanız yanıtım şimdiden belli: Zannetmiyorum!
Bir kadının en iyi yaşı kaçtır?
BU soruyu soranların kadınlar olduğunu zannetmiyorum. Çünkü insan kendini iyi hissediyorsa, hangi yaştaysa o yaşı en iyi yaştır, bu kadar basit.
Soru, aslında “Erkekler açısından bir kadının en iyi yaşı nedir” şeklinde sorulmalı.
Rahmetli Ercan Arıklı’nın bunu bulmak için basit bir formülü vardı: Erkeğin yaşı bölü iki artı yedi!
Yani diyelim ki benim gibi 53 yaşındasınız. Bu formülle birlikte olacağınız kadının ideal yaşı şu oluyor: 53 : 2 = 26,5. 26,5 + 7 = 33,5.
Geçen gün yine böyle “kadının yaşı mevzuu” konuşulurken bir kadın arkadaşımız şöyle dedi: “Orta yaşa gelen erkeklerin hepsi sonunda kafayı yiyorlar ve akıllarından genç kızlardan başka bir düşünce geçmiyor.”
Evet, bilinen yaygın bir durum bu! Arkadaşımızın iddiasına göre orta yaşlı erkeklerin, genç kadınlara meyletmelerinin nedeni “onların gençlik enerjisini kullanarak kendilerini genç zannetmelerinden” kaynaklanıyor.
Kadın-erkek ilişkilerinin bu kadar derin tahlilleri kaldırmayacağını düşünürüm.
Her ilişki “tekil”dir ve her ilişkinin kendisini mantıklı kılan bir gerekçesi vardır. Genellemeler elbette yapılabilir ama bu bizleri “doğrunun tekliği” düşüncesine de götürmemelidir.
Ben bu konuda Bukowskiciyim!
Bakın ne diyor: “Kadınlardan yana şanslı olmanız gerek, çünkü onlarla tesadüfen tanışıyorsunuz. Bir köşeden sağa dönerseniz şu kadınla, sola dönerseniz bu kadınla karşılaşıyorsunuz. Aşk bir rastlantı çeşididir.”
Yani durumun yaşla hiç ilgisi yoktur, ne erkeğin yaşı, ne de kadının yaşıyla!
“En iyi yaş hangisidir” sorusunda ısrarlıysanız yine Bukowski ile yanıt vereceğim:
“Bir kadının çekiciliğini hâlâ koruduğu ama kaybetmenin eşiğinde olduğu yaş” en iyi yaştır!
Not: Bukowski’den alıntıları “Dâhiler ve Aşkları” isimli kitaptan yaptım. (Hazırlayan: Özcan Erdoğan. İkaros Yayınları.)