HÜRRİYET

Bu devlet bedevi çadırında kurulmadı!

SONUNDA bunu da gördük. Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı, Ankara’da bir ziyaret için bulunan Suudi Arabistan Kralı’nın ayağına kadar gitti.

Hürriyet’te yayımlanan haber, bu davranışın “kralın yaşına saygı ve iki devlet adamının arasındaki dostluk ve tebrik için gelmesinden kaynaklandığını” duyuruyordu.

Türkiye Cumhuriyeti’nin yıllar içinde oluşmuş protokol kuralları biliniyor.

Cumhurbaşkanı’nın, yabancı misafirlerini nasıl ağırlayacağı, karşılama ve uğurlamaların ne şekilde gerçekleştirileceği belli.

Ve bu kurallar ilk kez bugün de konmuş değil. Dünyanın birçok yerinde de benzer şekilde uygulanıyor ve uygulanmasında titizlik gösteriliyor.

Çünkü “protokol kuralları” dediğimiz şey aslına bakarsanız “devlet idaresindeki görgü kurallarından” başka bir şey değil.

Makama ve o makamın temsil ettiği değerlere saygının yollarını ve yöntemlerini gösteren kurallar bütünü.

Devlet olmanın bir gereği!

Yani iki devlet adamı arasındaki dostluğun niteliğine göre değiştirilebilecek bir şey değil.

Nitekim Suudi Kralı, memleketine dönerken havaalanında Suudi bayrağının göndere çekilmesine izin vermemiş. “İki lider arasındaki dostluk”, Suudi Kralı’nın kendi kurallarını yumuşatmasına yetmemiş!

Birilerinin Abdullah Gül’e, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir bedevi çadırında kurulmadığını ve bu devletin kurallarının yüzlerce yıllık bir gelenekten süzülerek olgunlaştığını hatırlatması gerek.

Bu kurallar hasbelkader o makama oturmuş kişilerin Arapçılığıyla bozulamayacak kadar önemli kurallardır.

Sanata destekten vazgeçilemez

KÜLTÜR ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Devlet Tiyatroları ile Devlet Opera ve Baleleri’nin gönüllü kuruluşlar, sivil toplum örgütleri ve yerel yönetimlere devriyle ilgili olarak fikri bir hazırlık yaptığını söyledi.

Böylesi önemli kararların, bir oldubitti ile verilmemesi gerektiğine inanırım. Bu nedenle Bakan’ın bu konuyu tartışmaya açmış olması önemli ve üzerinde gerçekten durulması gereken bir durum.

Bakan Günay’ın sözünü ettiği devir işlemi, devletin sanata olan desteğini tümüyle kesmesi anlamına geliyorsa, çok yanlış bir iş yapılacak demektir.

Tiyatro, opera ve bale gibi sahne sanatlarına duyulan ilginin çok daha yoğun olduğu ülkelerde bile kamu kaynaklarının bir bölümünün bu sanatları desteklemeye ayrılması normal karşılanıyor.

Türkiye gibi geniş kitlelerin zaten ilgi duymadığı sanat dallarını ayakta tutabilmek de herhalde devletin görevleri arasında olmalı.

Bakan, bu kurumlara gençken giren ama şimdi yaşlanan sanatçıların, gençlerin önünü tıkadığından ve bu değişiklik ihtiyacının gençlere fırsat yaratmak olduğundan da söz ediyor.

Bunu sağlamanın tek yolu devletin tiyatro, opera ve baleyi “özelleştirmesi” midir?

Bu anlayış geçerli ve doğru bir yaklaşımın eseri ise yeni mezun mühendislerin, öğretmenlerin, avukatların önünü açmak için başka devlet kuruluşlarının da özel sektöre devrine sıra gelir mi dersiniz?

’Sınır ötesinde mücadele’ sadece askerle olmaz

PKK’nın finansal kaynaklarını kurutmak amacıyla elektronik para transferi işlemlerinde kimlik tespiti zorunluluğu sınırı 12 bin YTL’den 2 bin YTL’ye indirilecekmiş.

PKK’nın para trafiğinin ne kadarının Türkiye üzerinden gerçekleştirildiğini bilmiyorum.

Dileyelim ki bu önlem işe yarasın.

Ancak birçok Avrupa ülkesinin anayasal düzenlerini korumakla görevli kurumlarının yayınladıkları raporlarda PKK’nın, Avrupa’da önemli parasal kaynaklara sahip olduğunu tespit ettiklerini biliyoruz.

Bu tespitler arasında PKK’nın Kürt kökenli kişilerden zorla vergi toplaması, bağış alması ve uyuşturucu kaçakçılığından gelir temin ettiği gibi hususlar var.

Ve bu ülkelerin hemen hepsi uluslararası anlaşmalara attıkları imzalarla, terörün parasal destekleriyle mücadele etmeyi ve kara para trafiğini kesmeyi taahhüt ettiler.

Bu ülkelerin birçoğunun PKK ile böyle bir mücadeleye girme konusunda gönülsüz olduklarını da biliyoruz.

Bu durumda Türkiye’ye düşen, PKK’nın uluslararası para trafiğinin kesilmesi için bu ülkeleri zorlamasıdır.

Bunun için PKK’nın hangi banka hesaplarını kullandığının, para hareketlerinin hangi yolları izlediğinin tespit edilmesi ve o ülkelerin eldeki bu somut bilgilerle harekete geçmeye zorlanması gerekiyor.

Bunu da yapacak olan herhalde ülkenin istihbarat örgütü olmalı.

Eğer bu mücadelede resmi istihbarat örgütünün serbest çalışmasında zorluklar varsa onun da çözümü var.

Uzanlar’ın uluslararası alanda mal varlıklarını ve para hareketlerini tespit için çalışan bir özel kuruluşun varlığından geçtiğimiz yıllarda haberdar olmuştuk. Hiç kuşkusuz o tür kuruluşların sayısı “1” ile de sınırlı değildir.

Gerekiyorsa bu tür kuruluşlar ile de işbirliği yapılarak PKK’nın para kaynaklarının ortaya çıkarılması gerekiyor.

PKK ile sınır ötesinde de mücadele etmek demek, sadece Kuzey Irak’ta askeri harekát yapmak demek değildir.