“Çatışmasızlık” askıya mı alınıyor?
Çatışmasızlık diye de bilinen “barış sürecinin” en belirgin özelliği neydi, hatırlayalım.
Asker ve polis, PKK ile sıcak temasa girmekten kaçınıyordu, deyim yerindeyse “göz yumuyordu”.
Operasyonlar durdurulmuştu, PKK da fazla göz önünde olmadan, bildiğini yapmaya devam ediyordu.
Bu talimatı veren siyasi iradeydi, hükümetti.
Hatırlarsınız, bu nedenle çok tarntışmalar yaşandı, ülke sınırları içinde ellerinde silahlarıyla bazı kişilerin serbestçe dolaşabiliyor olması çok eleştirildi.
Bu sürecin pratik sonucu gencecik insanların ölmüyor olmasıydı, bu nedenle çatışmasızlık süreci halktan da destek almıştı.
Geçtiğimiz cumartesi sabahına kadar!
Ağrı Valiliği, Diyadin’e bağlı Yukarıtütek köyündeki “bahar şenliğinde”, PKK’nın prohaganda yapacağı istihbaratını almış.
Bu istihbarata göre PKK’lılar, şenlik bahanesiyle köye gelecekler ve vatandaşlara seçimde destekledikleri adaylara oy vermesi için baskı yapacaklarmış.
Daha ortada sandık yokken nasıl baskı yapacaklar ve nasıl bir sonuç elde edebileceklerdi, bunu bilmiyoruz.
Belli ki bugüne kadar yaptıkları gibi bir propaganda faaliyeti içinde olacaklardı.
Ama Ağrı Valiliği, askere buna müdahale etme yönünde bir emir verince işler değişti, çatışma çıktı.
Sorunun her türlü komplo teorisine açık yönü de bundan ileri geliyor.
Ne oldu da Ağrı Valiliği, bu tür faaliyetlere bugüne kadar göz yumulurken, fikir değiştirdi ve önlemek için jandarmayı göreve çağırdı?
Bu “çatışmasızlık süreci” ruhuna uymayan bir durum gibi görünüyor.
Bundan şu sonucu mu çıkarmalıyız: Artık asker ve polis, PKK’nın bölgedeki faaliyetlerine göz yummayacak mı?
“Çatışmasızlık”, seçim sonuna kadar rafa mı kaldırılacak? Şehit cenazelerinin üzerinden yürütülecek bir siyaset dönemi mi başlayacak?
Bu eğer, HDP’nin barajı geçmemesi için düşünülmüş ve uygulamaya sokulmuş bir plan ise durum çok vahim demektir.
Ülkenin huzur ve güvenliğinden sorumlu olan bir hükümetin, böyle oyunlar içine girebileceğini düşünmek bile istemem.
Bu tür komplo teorilerini hayal gücü fazla geniş çevrelerin uydurduğunu düşünürüm.
Ancak bu, gözümüzün önündeki çıplak gerçeği de etkilememeli.
Ne oldu da, Ağrı Valiliği, bugüne kadar göz yumulması emredilmiş faaliyetleri önlemek için asker çağırdı?
Bunun sağlam bir gerekçesi açıklanmalı ki komplo teorileri üzerinden havanda su dövmeyelim.
———————————
Ateşle oynamayın!
Havuz gazetesi, Fethullah Gülen cemaati ile yolları 17 – 25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturması nedeniyle ayrılan Hüseyin Gülerce ile bir söyleşi yapmış.
Bu söyleşi, gazetenin manşetinden şöyle yayınlandı:
“17 – 25 Aralık’a kadar Gülen’in sözcüsü olan Hüseyin Gülerce uyarıyor: Paralel Yapı seçim öncesi siyasi cinayet bile işleyebilir.”
Gülerce, bu haberin bu şekilde yayınlanmasından sonra kendi hesabından bir tweet atarak, başlığı yalanladı.
Attığı tweet şöyle:
“Sabah gazetesindeki röportajda benim manşetteki gibi bir ifadem yok. Ben ‘şer ittifakı devrede, siyasi cinayetler işlenebilir’ diyorum.”
Bu gazetenin en önemli konusu Fethullah Gülen cemaati.
Bir yıldır neredeyse her gün manşetlerinden böyle haberler yayınlıyor.
Gülerce’nin söylediği sözlerin içinde, işlerine yarayabilecek daha birçok söz varken, neden böyle bir şey uydurma ihtiyacını hissetmiş olabilirler?
Ciddi olarak endişelenmemiz gereken bir döneme giriyoruz.
Belli ki “Fethullahçı Terör Örgütü” iddiasına dayanak yapılacak, “suçlar” aranıyor.
Bir arayan varsa, bundan faydalanacak çok sayıda maşa örgüt olduğu da bir sır değil. İşte savcıyı şehit edenler!
“Ordan buraya iki bomba atarız, askeri sokarız” planlarının üst düzey toplantılarda konuşulduğu bir ülkede yaşadığımızı da unutmayalım.
Hükümet, bu ülkede yaşayan herkesin can güvenliğinden sorumlu olduğunu hiç unutmasın.
Böyle olayların siyasi kazanımlara neden olacağını düşünenlerin önünde sonunda hayal kırıklığına uğradığını hatırlatmış olayım.
——————————–
Hükümet “çok kutsal”, eleştirmeyin!
AKP yöneticilerine göre hükümeti eleştirmek hakkı sadece seçimlere girip, Meclis’te temsil edilenler için var.
“Cüppeni çıkar, siyasete” gir ile başlıyorlar, “fabrikanı sat, siyasete gir”den çıkıyorlar!
TÜSİAD Başkanı, geçenlerde hükümetin bazı ekonomik politikalarını eleştirdi.
Ekonomik büyümenin durduğu, enflasyonun yeniden baş kaldırdığı, işsizliğin arttığı bir ülkede, bir iş adamları örgütünün ekonomik politikaları eliştirmesinden daha doğal ne olabilir?
Bir sivil toplum kuruluşudur ve günümüz demokrasilerinde bu tür eleştirileri yapmak, öyle düşünen herkesin hakkıdır.
TÜSİAD Başkanı, artan enflasyonu eleştirdi. “Sosyal huzur, eğitim ve sağlıkla iyileşme ile ekonomik büyümeyi aynı anda sağlamalıyız” dedi.
Vay sen misin, fikrini söyleyen?
Önce Cumhurbaşkanı fırçayı bastı, “şımardılar” dedi.
Ardından da Ekonomi Bakanı bu eleştirileri “hükümete saldırı” diye yorumladı. “Halka hesap vermeyen, hükümete saldırmasın” dedi.
Eleştiri adı üzerinde eleştiri, neden saldırı olarak yorumlansın?
Eleştirilere hak vermiyorsanız, çıkar o eleştirilerin yanlışlığını açıklarsınız. Yanlış bilgilere dayanıyorsa, doğrusunu söylersiniz. Ama “saldırıyorlar” diyemezsiniz.
Hükümetler kutsal varlıklar değildir, politikacılar ise hiç değildir.
Eleştiriye tahammülsüzlük ve eleştirileri “yıkıcı faaliyet” gibi görmek, sadece otoriter, diktatoryal rejimlere özgüdür, demokrasilere değil.
———————————-