İZMİR’deki Cumhuriyet Bayramı kutlamaları sırasında öğrencilerin okumaları için seçilen bir şiirde dini vurgu yapılması eleştirilere konu oldu.
“Cumhuriyet laikliktir, din ve devleti savunur” gibi dizeler var şiirde.
Şiiri daha önce adını hiç duymadığım bir şair yazmış: Bekir Gediklioğlu.
Yerim elverseydi sizlere de aktarmak isterdim bu şiiri.
Cumhuriyet fikrinin bu kadar yanlış anlaşıldığı bir metni kim seçti bilemiyorum.
Ve daha da fenası bu “metne” şiir dememizin bile mümkün olmaması.
Eğer 80 yıllık Cumhuriyet tarihimizde bula bula bu metin şiir diye bulundu ve çocuklara okutulduysa, önce bunu seçenlerin edebiyat bilgilerini tartışmak gerek.
Metindeki dini vurguyu tartışmaya ancak bundan sonra geçebiliriz.
Şiir dediğimiz edebi metinlerin bir iç müziği olur. Her zaman belli bir vezne uyması gerekmez elbette ama kelimelerin birbiri ardına dizilişi öyledir ki yazanın duyguları, okuyana da geçer.
Bu metinde bunların hiçbiri yok.
Hatta şunu söyleyebilirim, çocukluğumda çikletlerden çıkan maniler bile edebi açıdan bu şiirden çok daha değerli.
Milli Eğitim Bakanı’nın kişiliğinde ve o kişiliğin yansıdığı bakanlık teşkilatında bu tür konuların hiçbir öneminin olmadığını, eğitimin belli bir ideolojinin yaygınlaştırılması için bir araç olarak görüldüğünü biliyorum.
Ama şiir diye okutmak için bu metnin seçilmesi buna bile sığmıyor.
Bu olsa olsa Türk edebiyatına bir hakaret olsun diye yapılmış olabilir.
Başbakan’ın sinirleri yine gergin
BAŞBAKAN Recep Tayip Erdoğan’ın, sinirlerinin gerilimli durumları taşımaya pek elverişli olmadığının daha önce de birçok örneğini görmüştük.
Nitekim önceki günkü resepsiyonda gazetecilere söylediği bazı sözler yine aynı durumda olduğunu düşündürttü bana.
Başbakan, bir kez daha gazetecilere kızmış.
“Barzani röportajı yapıyorlar. Fırsat bulsalar İmralı’dakini de konuşturacaklar” diyor.
Başbakan’ın Barzani ile konuşulmasına neden sinirlendiğini anlayabilmek mümkün değil.
Türkiye, çok önemli bir sürecin başında bulunuyor.
Belki de bugün yarın önemli bir sınır ötesi askeri harekát yapılacak ve bu kez bu harekát daha öncekilerden çok farklı bir ortamda cereyan edecek.
Böyle bir durumda nelerin olup bittiğini öğrenmek, olayın değişik aktörlerinin ne düşündüğünü ve neden öyle davrandığını öğrenmek herkesten önce Türk kamuoyunun hakkı!
Halk, bu konuda iyice bilgilenmeli ki alınan kararların doğruluğunu, yanlışlığını kendi mantık süzgeci içinde tartabilsin.
Demokratik bir ülkede, özgür basın faaliyeti de bunun için vardır zaten.
Basının görevini yaptığı için böyle suçlanmasına dünyanın başka bir demokratik ülkesinde rastlanmaz.
Başbakan belli ki demokratik kurumların görevlerini yapmasını içine sindiremiyor.
Bu, demokrasi fikrini iyice özümsememiş olduğunun bir işaretidir diye düşünüyorum.
Başbakan’ın gerilen sinirleri, bu durumu bir kez daha gözler önüne seriyor. Tam da ABD gezisi öncesi bu ruh durumu hayra alamet değil.
Gerçek Müslüman yalan söyler mi?
BURSA Ulu Cami’de başıma gelenleri anlattığım yazıdan sonra dün Vakit gazetesinde beni yalanlayan bir haber yayımlandı.
Kendisine Müslüman diyenler, nasıl bu kadar yalancı olabiliyorlar, hayret ettim.
Vakit, kim olduklarını bilmediğim cemaat mensuplarına dayanarak camiden çıkarılma nedenimizin “ayakkabılarımızı çıkarmamamız olduğunu” iddia ediyor.
Bırakın bir camiyi, dini bütün bir Müslüman’ın evine bile ayakkabıyla girilmeyeceğini öğrenerek büyüdüm.
Kaldı ki hayatımda bir camiye ilk kez giriyor da değilim. Bir camide nasıl davranılması gerektiğini bu “yalancı Müslümanlar”dan daha iyi bildiğime inanıyorum.
Yazım yayınlandıktan sonra bana gelen okuyucu mektuplarından anlaşılıyor ki kılık kıyafetleri ve görünüşleri hoşa gitmeyen başkaları da bizim gibi camiden çıkarılmak istenmiş.
Belli oluyor ki Ulu Cami, bir tarikatın oyun bahçesine dönüştürülmüş, başkasına tahammül edemiyorlar.
Diyanet İşleri Başkanı ve Bursa Müftüsü bu konuya bir eğilsinler diyorum.
Haberi yazan muhabir, haberi yazmadan önce beni de aramış ve bu soruyu sormuştu.
Ona da anlatmıştım, bir camide nasıl davranılması gerektiğini iyi bildiğimi. Ama yine de yalan bir şeyi yazmakta sakınca görmemiş. Hesabını artık bana vermesine gerek yok. Ahirette bunun da hesabı sorulacaktır nasıl olsa.