Söylediklerini kendileri de yapsalar
ERDAL İnönü’nün ölümü üzerine verilen demeçleri gazetelerde dikkatle okudum.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, İnönü’nün “üslubu, kendine has çizgisi, dürüst ve ilkeli siyaset anlayışıyla her zaman örnek alınması gereken bir kişilik” olduğunu söylüyor.
TBMM Başkanı Köksal Toptan, “Türk siyasetindeki sevgi, hoşgörü ve espri eksikliğini gideren merhum İnönü” diyor.
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, “kendisine özgü mizah duygusu ve gürültüsüz, gösterişsiz bir üslup içinde, sebatkár ve kararlı takipçiliğiyle bütünleşen siyasi kimliğinden” söz ediyor.
DSP Genel Başkanı Zeki Sezer, “hoşgörülü ve seviyeli yaklaşımına” dikkat çekiyor.
ANAVATAN Genel Başkanı Erkan Mumcu, İnönü’nün “tevazu ve efendilik timsali” olduğunu belirtiyor.
İnönü hakkında güzel düşüncelerini açıklayanlar, sadece bu siyasetçiler değil.
Hepsini buraya aktaramıyorum ama ortak noktaları belli: İnönü, mütevazı, dürüst, ilkeli ve örnek alınması gereken bir siyasetçiydi.
Kişisel bir ayrım yapmak istemiyorum ama bu sözleri söyleyenlerin siyasetçi olduklarına dikkat eder ve İnönü’yü övmek için söylediklerini de okursanız şu soruyu sormadan edemiyorsunuz: Peki siz ileride böyle anılmak için neden bir şeyler yapmıyorsunuz?
Ambargolar işe yarasaydı
DÜNKÜ gazetelerde Türkiye-Kuzey Irak sınırına yığılmış, öylece bekleyen kamyonların fotoğrafları yayımlandı.
Bakanlar Kurulu toplantısında da, Kuzey Irak’a karşı “ekonomik tedbirlerin, askeri, siyasi ve diplomatik tedbirler ile eşzamanlı yürütülmesi” konuşulmuş.
Öyle görünüyor ki “ekonomik ambargo” seçeneği, PKK’nın sınır ötesi faaliyetlerini durdurmak için bir yöntem olarak benimseniyor.
Bunun Türkiye’nin güneydoğusunda yaratacağı ekonomik sıkıntının, terörü besleyen tabloyu daha da bozacağına dikkat çeken görüşler belli ki dikkate alınmıyor.
Ambargolardan bir sonuç alınabilseydi, mesela Kıbrıs çıkarmasından sonra Türkiye’ye uygulanan ABD ambargosu işe yarardı.
Ya da Küba’ya neredeyse 40 yıldır uygulanan ambargodan bir sonuç alınabilirdi.
Örnekleri artırmak mümkün: Ambargoyla bir lider ya da ulusu hizaya getirmek mümkün olsaydı, Saddam Hüseyin, Irak’ın işgal edilmesine gerek kalmadan koltuğu bırakıp kaçmak durumunda kalırdı.
Güney Afrika ve Rodezya’daki ırkçı rejimler, uygulanan ambargo nedeniyle değil, ülkenin iç dinamikleri ona uygun olduğu için yıkılıp gitti.
Örnekleri artırmak mümkün!
Ambargolar, kendisinden beklenen etkiyi yaratmıyor, tam tersine halkların, ülkelerini felakete sürükleyen liderlerin ardında daha da kenetlenmesine yol açıyor.
Cezalandırılan halk oluyor, lider de bunu kullanıp koltuğunu sağlamlaştırıyor.
Barzani’ye haddini bildirelim derken onun Kuzey Irak’taki iktidarını pekiştirici bir adım atmış olmayalım.
Hayrünnisa Hanım’ın smokini
29 Ekim balosunda Cumhurbaşkanı’nın eşi Hayrünnisa Gül’ün giysisi belli ki birçok kişinin dikkatini çekmiş. Gazetelerde iki gündür fotoğraflarını ve giysisi üzerine yapılan yorumları ilgiyle izledim.
Fotoğraflara bakınca Hayrünnisa Hanım’ın türbanının biraz farklı olduğu hemen görülüyor.
Ama doğrusunu isterseniz ben bu türbanı, daha çok Katolik rahibelerin başlarını örtmek için kullandıkları örtüye benzettim.
Öte yandan İslamcı siyasetçilerin smokin ve fraktan hoşlanmadıklarını ve bu giysiyi giymemeye özen gösterdiklerini biliyoruz ama bunun nedeni hakkında bir fikrimiz yoktu.
Demek ki erkekler için uygun olmayan smokin, kadınlar için uygun görülüyormuş. Çünkü Hayrünnisa Hanım’ın giysisi frak ile smokin arası bir etek-ceketten oluşuyor.
Özenle yapılmış bir gölge makyaj da kolayca fark ediliyor.
Demek ki kılık kıyafet konusunda esnek bir tutum takınmak mümkün!
O zaman türbanda bu kadar ısrar niye diye sormadan edemiyorum.