Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Bu üslupla cumhurbaşkanı olunmaz

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın ciddi bir üslup sorunu olduğu çok açık.

Daha önce de değişik vesilelerle eleştirdiğim bu durum, Kıbrıs ile ilgili olarak ortaya atılan yeni planın tartışılması sırasında da ortaya çıktı.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, yürütme yetkisini hükümete veriyor.

Başbakan’ın da görevini yerine getirirken, yargının ve TBMM’nin denetim yetkisi hariç, elbette “kimseye sormasına” gerek yok.

Bu nedenle “Çankaya’ya mı soracağız” sözleri yersiz ve devlet yöneticilerinin kullanmaması gereken bir üslup.

Öte yandan bir hükümet kararının askerlerce “Bize danışılmadı” diye eleştirilmesi de demokratik geleneklerle bağdaşmıyor.

Anayasa, “danışma yerini” açıkça tarif etmiş: Milli Güvenlik Kurulu.

Hükümetin eylemleriyle ilgili bir eleştiri varsa yapılması gereken yer burası, kamuoyunun önü değil.

Ortaya çıkıyor ki çok önemli bir uluslararası konuda devletin önemli organları homojen bir tutum sergileyemiyorlar.

Bundan da sadece Türkiye zarar görür.

“Türkiye’nin politik önemi” diye varsaydığımız durum, ancak devletin tüm organlarının uyum içinde çalışmalarıyla söz konusu olabilir.

Hükümeti ayrı, askeri ayrı, cumhurbaşkanı ayrı telden çalan bir ülkenin muhataplarınca ciddiye alınması söz konusu değildir ki bir “politik önemi” olsun.

Ve bu da esasen Başbakan’ın yerine getirmesi gereken bir görevdir.

Başbakan devlet yönetiminde sergilediği bu tutum ve üslupla cumhurbaşkanı olmayı hayal ediyor.

Vah benim sevgili ülkeme.

Borat Sabah’ta, filme gitmeye gerek yok

OKULDAKİ arkadaşına televizyondan duyduğu sersemce bir sözü söyleyen öğrencisini, önce bütün okula sonra da medya aracılığıyla bütün ülkeye teşhir eden öğretmenin davranışındaki yanlışlığı eleştiren bir yazım cuma günü yayımlandı.

Cumartesi günü bu yazım Sabah Gazetesi’nde “Reyting uğruna öğretmene hakaret” başlıklı kurmaca bir habere konu oldu.

Sabah’ın haberindeki benimle ilgili bölüm aynen şöyle:

“Hürriyet yazarı Mehmet Y. Yılmaz ise haberi okurken ’Öğretmen iyi bir öğretmenlik eğitimi almış olabilir mi’ sorusunu düşündüğünü yazdı. Yılmaz, öğretmenin konuyu büyüteceğine, öğrencinin kulağını çekip koparması gerektiğini de savundu.”

Sabah Gazetesi’nin bir süredir yalan haberler yazmak konusundaki ısrarının nedenini anlayabilmiş değilim.

Ama belli ki gazetenin yöneticisinin patronunu kandırmak için satış rakamlarını çarpıtmasını eleştirmemle başlayan süreçte yalan haber kurbanlarından biri de ben olacağım.

Benim o yazımı internette www.hurriyet.com.tr adresinde arşiv bölümünü tıklayarak tekrar okuyunuz.

Sabah’ın sahibi, okuduğunu anlama yeteneğine sahip yöneticileri ve okur temsilcisi de okusun.

Burada herkesin önünde söz veriyorum ki Sabah’ın iddia ettiği gibi “kulak çekmek ve koparmak” gibi bir öneri yaptıysam ya da yazdıklarımdan böyle bir anlam çıkıyorsa artık bu mesleği bırakacağım.

Haklı olduğum için onların işlerini bırakmalarını da istemiyorum. Gazetelerinde bir düzeltme ve özür koymaları benim için yeterli olur.

Yazımı çarpıtan ve yazmadığım bir şeyi yazdığımı iddia eden kişinin haberde imzası olan muhabir olmadığına eminim.

Bu büyük olasılıkla Sabah’a hákim olan “Borat gazeteciliği”nin yarattığı bir durum.

Sabah’ın patronu, bana göre gazeteyi ucuza satın aldı ama yine de değerli bir marka satın aldı.

Bu kadar parayı Borat’ları izlemek için harcamasına gerek yoktu, sinemalarda filmi oynuyor zaten.

Cumhurbaşkanı’nı orada görmek isterdim

NOBEL ödül törenini dün CNN Türk’te izlerken şunu düşündüm: Orada Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı ve Başbakanı da bulunsa ne kadar iyi olurdu.

Her halde kimse onlara “hayır, gelmeyin” demezdi.

Hadi Başbakan, AB işleriyle çok meşguldü, vakit bulamadı diyelim.

Bir ulusun edebiyatının onurlandırıldığı böyle bir törende Cumhurbaşkanı’nı da görmek her halde hakkımızdı.

Ama biliyorsunuz ki Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı, bırakın törene katılmayı ve Türk halkını orada temsil etmeyi, Orhan Pamuk’u kutlama gereğini bile görmedi.

Onun bu hareketi gelecek yıllarda hatırlanacak mı, zannetmiyorum ama Türkçe yazan bir yazarın Nobel aldığı hiçbir zaman unutulmayacak.

Ödül törenine hákim olan hava ve ciddiyet de başta en yüksek devlet adamımız da olmak üzere bu ödülün ardında “karanlık hesaplar arayanlara” bir şeyler anlatabilmiştir diye ümit ediyorum.