Bunları yapıyorsanız psikopatsınız!
AMERİKAN Psikiyatri Derneği, “psikopat” olmanın 10 şartını belirlemiş.Doç. Dr. Neva Çiftçioğlu Banes’in makalesinden öğrendiğime göre, bu on özelliğe sahipseniz, hekimler sizi “psikopat”’ olarak tanımlıyorlar.
Buyurun, birlikte okuyalım:
1– Kanunları, kuralları ve toplum değerlerini hiçe saymak!
2– Başkalarının haklarını ihlal etmek!
3– Empati kuramamak!
4– Hatalarını kabul etmemek.
5– Aniden beliren saldırgan davranışlar sergilemek!
6– Hissetmediği halde duygusallaşmış rolü yapmak!
7– Suç işleyeceği zaman çok önceden zekice planlar kurarak kendi gibileriyle ekipleşmek!
8– Doğa ve özellikle hayvan sevmemek ve fırsat bulduğunda direkt ya da dolaylı yoldan zarar vermek!
9– Kinci ve intikamcı olmak!
10– Kendine göre kurallar oluşturarak çevresindekilere uymaları için baskıda bulunmak.
Doçent Çiftçioğlu Banes, aynı yazısında, önümüzdeki hafta psikiyatri ve psikolojik adli tıp ile ilgili bir bilimsel dergide yayınlanacak bir makaleden de söz ediyor.
Buna göre psikopatlar, aslında hiç üzülmedikleri bir meseleyle ilgili olarak gerçekten ağlayabiliyorlarmış. Ama parmaklarına bir elektrot takıldığında, bu ağlamalarının aslında sahte olduğu da şıp diye ortaya çıkıyormuş.
Bu elektrotlar, İngiltere’de büyük şirket yöneticileri üzerinde de denenmiş.
Sonuçlar gerçekten “korkutucu”!
Çünkü öyle görünüyor ki İngiltere’de bu tür yöneticilerin önemli bölümü psikopat!
Bizde böyle bilimsel araştırmalara gönüllü olarak katılacak yönetici bulmak zor tabii.
Ama günlük gazeteleri takip eder, haber televizyonlarını izler, verilen demeçleri, davranışları, mimikleri ve jestleri incelerseniz, yöneticilerimiz ile ilgili teşhisleri kendiniz de koyabilirsiniz.
Kim gerçekten ağlıyor? Kim kanunları kendi kafasına göre yorumluyor? Kim başkalarının haklarına saygı göstermiyor? Kimin empati problemi var, kim hiç beklenmedik anlarda saldırgan davranışlar sergiliyor?
Kim, kendine benzer kişilerden ekipler kurarak açıkça suç işleyip bunu örtbas edebiliyor?
Kim kinci ve intikamcı? Kim, herkesin kendi koyduğu kurallara göre yaşamasını istiyor?
Basit bir test. Bir haftalık bir mesai, bu soruların yanıtını almak için yeterli olur.
Ne dersiniz, bu sorulara vereceğiniz yanıtlar, sizi de benim gibi korkutuyor mu?
Bu işte Başbakan’ı destekliyorum!
BAŞBAKAN Ahmet Davutoğlu, gazetelerin genel yayın yönetmenleriyle bir araya gelmiş.
Önce şunun altına çizeyim ki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı gibi “yandaş uslu çocukları” değil, herkesi davet etmiş ki doğru olanı budur!
Davutoğlu, amacının “evrensel demokrasiye ulaşmak” olduğunu, ileride bunu başaran kişi olarak hatırlanmak istediğini de söylüyor!
Emin olsun ki ileride böyle hatırlanmasını sağlayacak reformlar yapmayı başaracak olursa kendisine hayatım boyunca şükran duyarım.
Türkiye’nin temel sorunu budur ve bugün hükümetin kendisine hedef olarak koyduğu iki ana konunun, yani barış sürecinin ve “paralel yapı ile mücadelenin” çözümü de mutlak demokrasiden geçiyor.
Ama şunu da söylemek zorundayım: Toplantıya Cumhuriyet Genel Yayın Müdürü çağırılmamış. Bu tavır ile “evrensel demokrasiye ulaşma hedefi” çelişiyor gibi geldi bana.
Başbakan, siyasi parti liderlerine de muhatap olarak artık kendisinin alınması gerektiğini söylüyor.
“Cumhurbaşkanı partiler üstüdür, siyaset üstüdür. Muhalefetin siyasi muhatabı Başbakan’dır” diyor.
Ne güzel!
Bir fırsatını bulup, bunu Cumhurbaşkanı’na da hatırlatırsa ne kadar iyi olur!
Polis ile eşkıyanın farkı kanunda yazar!
REŞAT Balcıoğlu’nun Haber Türk’te yayınlanan haberi şöyleydi:
“İşadamı Kaan Boyner, önceki gün Nişantaşı’nda cipiyle seyir halindeyken motosikletli polisler tarafından durduruldu. Aracı didik didik aranan Boyner, büyük şaşkınlık yaşarken neden arandığına dair bir bilgi de alamadı.”
Her gün hepimizin başına gelebilecek bir olay ve zaten her gün binlerce Türk’ün “tadını çıkardığı” bir durum bu.
Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu’ndan çıkıyor. Ama esas gücü, Türkiye’de polise karşı vatandaşlık haklarınızı savunmanın en iyi ihtimalle kafanıza inecek bir-iki cop ile cezalandırılacağına ilişkin “kesin bilgiden” kaynaklanıyor!
Kanun açık ve net olarak polisin hangi şartlar altında vatandaşları durdurup, üst baş ya da araç gereç araması yapacağını yazıyor:
Suç işlenmesini önlemek, suç işledikten sonra kaçanları yakalamak, aranan kişileri bulmak gibi nedenler sayılmış.
Ama bütün bunların yapılabilmesi için de şu şart var: “Durdurma yetkisinin kullanılabilmesi için polisin tecrübesine ve içinde bulunulan durumdan edindiği izlenime dayanan makul bir sebebin bulunması gerekir. Süreklilik arz edecek, fiili durum ve keyfilik oluşturacak şekilde durdurma işlemi yapılamaz.”
“Bu olayda polis nasıl makul bir izlenim edinmiş ki aracı aramış” diye sorarsanız, benim yorumum şu: Belli ki canları öyle çekmiş!
Çünkü canları öyle çekmemiş olsa, aynı kanunun şu hükmüne de uyarlar ve aranan kişiye sebebini açıklamak zorunda olduklarını bilirlerdi:
“Polis, durdurduğu kişiye durdurma sebebini bildirir ve durdurma sebebine ilişkin sorular sorabilir.”
Bu polislerin fotoğrafları gazetede var, bakalım Emniyet Müdürlüğü nasıl bir işlem yapacak. Bana da haber verirlerse okuyucularıma duyururum.
Ama eminim ki hiçbir işlem yapılmayacak, çünkü bu ülkede vatandaşların kişilik hakları değil, polisin keyfilik hakları daha önemlidir!
Gerçi kanunlara uymayan polise, polis değil, eşkıya demek gerekir ama öyle dersek de bu kez kanunlara uyan polislerimize haksızlık etmiş olduğumuz düşünülüyor!