Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Çocukları bir minibüse doldurup ölüme göndermek

“ORDU’nun Perşembe İlçesi’nde öğrenci servisi olarak çalışan bir minibüs devrildi, bir öğrenci öldü.”

Bu soğuk ve aslında hiçbir şey anlatmayan cümlenin, insan hayatında neye karşılık geldiğini anlayabilmek için perşembe günü gazetelerde yayımlanan fotoğraflara bakmak gerekiyor.
Kazanın olduğunu haber alan anne-babaların heyecan ve merak içinde, dehşete kapılmış yüz ifadeleriyle hastaneye doğru koştuklarını gösteren fotoğraf!
O fotoğrafın hemen yanında da kazada ölen 17 yaşındaki öğrencinin fotoğrafı var. Talihsiz Elif artık hep o fotoğraftaki gibi kalacak. Büyüyemeyecek, üniversiteye gidemeyecek, bir işe girip anne-babasını gururlandıramayacak, evlenemeyecek, çocukları olmayacak.
Çünkü 17 yaşında, yağışlı yolda hızlı gitmeyi marifet sanan bir servis şoförünün kurbanı oldu.
Sürücü muhtemelen “tedbirsizlik ve dikkatsizlik nedeniyle kaza ile ölüme sebebiyet vermekten” en fazla bir sene kadar hapse girip, aramıza karışacak.
Gazetelerde kazadan sonra Ordu Milli Eğitim Müdürü’nün açıklamaları da yayımlandı.
Meğerse son kaza, Ordu’da bu yıl öğrenci servisleri tarafından yapılan üçüncü kazaymış!
Müdür Bey, “artık öğrenci servislerini de bir denetim altına alma zamanının geldiğine inanıyorum” diyor!
Müdür Bey’e sormak gerek: “Bu sizin işiniz değil miydi?”
Burada açıkça söylüyorum: Küçük Elif’in ölümünden sorumlu kişiler, sırasıyla Ordu Valisi, Ordu Emniyet Müdürü, Ordu Trafik Şube Müdürü ve Ordu Milli Eğitim Müdürü’dür! Onlar da sürücü ile birlikte yargılanmalı, yargılama sonuna kadar da görevlerinden alınmalıdırlar.
Çünkü onlar görevlerini tam olarak yapmış olsalardı, bu kaza olmayabilirdi.
Aslında bütün ülkede aynı sorun var:
Öğrenci servisleri denetlenmiyor. Her koltukta emniyet kemeri var mı, varsa öğrencilerin bunları kullanması sağlanıyor mu, her serviste bir görevli öğretmen var mı, araçlar yeni mi, lastikleri zamanında değişiyor mu, bakımları yapılıyor mu, sürücüleri yeterli mi, öğrencileri taşımak için sadece ehliyet sahibi olmak yetiyor mu?
Biliyoruz ki bunların hiçbiri dikkate alınmıyor.
Çocuklarımızı bir minibüse doldurup, okula gönderdiğimizi zannediyoruz. Okula mı, ölüme mi gönderdiğimizi sadece Allah biliyor!

Aşk iyidir bak, duyumunu artırır insanın

ANKARA’da Pİ Dershanesi, “Burası pastane değildir” diyerek, birbirleriyle “duygusallık” yaşadığını düşündükleri 28 öğrencinin kaydını silmiş!
Milliyet’in haberinden öğrendiğimize göre dershanenin müdürü Tülay Hanım, “aşk konsantrasyonu bozar, derslere zarar verir” fikrindeymiş.
Şöyle diyor Tülay Hanım: “Çocukların âşık olduklarını birlikte gezmelerinden, kavga edip birbirlerine trip yapmalarından anlıyoruz.”
Böylece çocuklar, günümüz yetişkinler dünyasının en temel kuralını erken yaşta öğrenmiş oluyorlar: “Aşk, büyükler dünyasındaki düzenin en büyük düşmanıdır, görüldüğü yerde vurulmalıdır!”
Tülay Hanım, belli ki baharın geldiğini, insanların içinde kıpırtılar yarattığını henüz fark edememiş.
Ve küçük çocukları, bu yüzden dershaneden atabilecek kadar da pedagojiden habersiz!
Bu tutumun, onların ruhlarında neler yaratabileceğini, kişisel gelişimlerini nasıl etkileyeceğini de hiç düşünmüyor olmalı.
Belki Milli Dershaneler Bakanı Nimet Hanım, ona bu konuda bir hatırlatma yapmak isteyebilir. Ben o zamana kadar idare etmesi için Tülay Hanım’a Edip Cansever okumasını öneririm. “Aşk iyidir bak, duyumunu artırır insanın!”
Ya da Sait Faik: “Sana önce / Şiirlerin tadını / Aşkların tadını / Kitaplardan tattırmalıyım / Resimlerden duyurmalıyım, resimlerden.”
Ama şunu özellikle anlatmalıyım: Aşk, zannettiğiniz gibi insanın gerçek dünyayla bağını koparmaz.
Kendimden biliyorum: O yaşlarda, bir erkek çocuğun âşık olması kötü değil, iyi bir şeydir. Kendini beğendirme isteği, âşık olduğu kızın dikkatini çekme isteği derslerinin de daha iyi olmasını sağlar. Yeter ki bunu yönetebilecek bir eğitimci olsun çevresinde!
Kızlara gelince: Onların zihinlerinin içinde her şey zaten bir aradadır. Üzerine bir de aşk eklense de fark etmez!

Müdür Bey’in yeşil kürkü!

16 Eylül 2006 tarihinde, Ertuğrul Gazi’yi anma şenliklerinde, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın aynı zamanda yeğeni de olan koruması yumruklandı. Bu olaydan sonra Bilecik Emniyet Müdürü görevden alındı.
Bu ayın ilk günlerinde Deniz Baykal, Van’da saldırıya uğradı. Saldırganlar yumruk atamadılar ama taş attılar. Van Emniyet Müdürü görevde!
12 Nisan 2010 tarihinde eski DTP’nin genel başkanı Ahmet Türk yumruklandı. Olayın ardından Samsun Emniyet Müdürü görevden alındı.
Bu hafta içinde de Kayseri’de Enerji Bakanı Taner Yıldız yumruklandı. Yıldız’ın burnu kırıldı. Ama Kayseri Emniyet Müdürü görevde!
Bu tablo gösteriyor ki “adamına göre muamele”, kamu hizmetinde temel kurallardan biri haline gelmiş.
Sadece göreve atanırken değil, o görevi yaparken de kişisel ilişkiler, bilgi, beceri ve o görev için yeterlilik koşullarının önüne geçmiş.
Samsun’da ve Kayseri’de iki burun kırıldı. Olay birbirinin karbon kopyası! Ama müdürlerden biri merkezde, diğeri görevde! Neden? Birisinin torpili daha iyi olduğu için mi?
Van’daki Emniyet Müdürü görevde, Bilecik’teki değil. Neden? Deniz Baykal’ın kafası, Erdoğan’ın korumasının kafasından daha değersiz diye mi?
İçişleri Bakanı Beşir Atalay, şunu bana bir anlatsa da ben de öğrenip size anlatsam!