Endişe duymak için çok neden var
ULUSLARARASI İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch-HRW), ABD’nin Irak’tan çekilirken geride bir “polis devleti” bıraktığını açıkladı.
Zavallı Irak, BAAS’ın polis rejiminden kurtulmayı beklerken bir başka polis rejimine yakalanmış bulunuyor!
Komşularımızın durumuna üzülmeye başlamadan önce, HRW’nin Irak’ta bir polis rejimi kurulduğuna ilişkin gözleminin nelerden kaynaklandığına göz atmayı öneriyorum:
Güvenlik güçlerinin protestoculara kötü muamelesi, gazetecilere yönelik taciz ve sindirme, gözaltındakilere işkence ve eylemcilere sindirme uygulamaları!
Bu haberin gazetelerde yayımlandığı gün Türkiye’deki genel tablo da şöyleydi:
Cumhurbaşkanı’nın İstanbul Üniversitesi’ni ziyareti sırasında çantasında üç yumurta bulunan öğrenci hakkında “polise direndiği” gerekçesiyle 11 yıl hapis cezası istemiyle dava açıldı!
Hapishanelerde tutuklu bulunan öğrencilerin sayısı bini geçiyor. Suçları protesto gösterilerine katılmak, bedava eğitim hakkı talep etmek, pankart açmak!
İzmir’de karakolda dayak yiyen, yüzü gözü yara bere içindeki kadına “sağlam” raporu veren hekim için soruşturma açılmasına gerek görülmedi.
Gazeteciler kitap yazdıkları için örgüt üyeliği suçlaması ile tutuklu olarak yargılanmaya devam edildi.
Örnekleri daha da uzatabilirim ama gerek yok.
Dünyanın her yerinde böyle şeyler yaşandığı vakit gerçekten demokrat olanlar rejimin bir “polis devletine” doğru sürüklendiğinden endişe duyarlar.
Günümüz Türkiye’sinde bu endişeyi büyütecek o kadar çok gerekçe var ki!
Savcılığın örnek kararı
TBMM Başkanı Cemil Çiçek, “Türkiye’de on yıldır yargı sorunu var” dedi. Ben bu sürenin çok daha uzun olduğunu düşünürüm. Ve yargı ile ilgili temel sorunumuz da HSYK’nın şöyle ya da böyle oluşmasından, şu derneğin ya da bu cemaatin üyelerinin yargıda etkin olmalarından çok daha farklı bir nedenden kaynaklanır.
Sorunumuz, yargının kanunları özgürlükleri genişletecek şekilde yorumlamak konusundaki isteksizliğidir. Bugün tartıştığımız birçok sorunun kaynağı esasen budur. Bu konuyla ilgili çok eleştiri yazdım ama bazen de iyi şeyler oluyor, ona da değinmeden geçmek yargıya haksızlık olur.
Çevre Bakanlığı’nın önünde gösteri yapan çevrecilerin gözaltına alınmalarından sonra Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın verdiği takipsizlik kararı böyle örnek bir karardır.
Savcılığın takipsizlik kararında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne de atıfta bulunularak, gösteri yapmanın bir hak olduğu belirtiliyor.
Radikal’den Mesut Hasan Benli’nin haberine göre kararda şöyle deniliyor:
“Toplantının bildirimsiz yapılması, yasak yerde yapılması ve dağılma uyarısına karşın dağılmama nedenleriyle toplantı şeklen hukuka aykırı gibi görünse de topluluğun kişilere ya da çevreye karşı saldırgan olmaması, güvenliği tehlikeye düşürmemesi karşısında yapılması gerekenin topluluğun dağılmasının beklenmesi, dağılmama halinde dağıtmak için zor kullanılması gerekir. Bu yapılmayıp şüpheliler doğrudan gözetim altına alınmış, dağılmaları için değil, gözetim altına alınmak için zor kullanılmıştır.”
Hep yazdığımız gibi yani:
Çevreye zarar vermediği sürece toplantı ve gösteri yapmak bir haktır. Polisin görevi yalın cop kalabalığa dalmadan önce makul bir süre beklemek ve toplantıyı gerçekleştirenlerin güvenliğini sağlayarak görüşlerini açıklamalarını beklemektir.
Savcılığın bu örnek kararının Emniyet güçlerinin kulağına küpe olmasını dilerim!