Erdoğan’ın ’profili’, yaptığı tarifi tutmuyor
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı “yeni Cumhurbaşkanı profili” ile ilgili haber ve yorumları okurken bir şey dikkatimi çekti.
Bazı yorumcular ve siyasetçiler (genellikle AKP milletvekili olan siyasetçiler) Başbakan’ın bu profil ile kendisini tanımladığını düşünüyorlar.
Bense tam tersini düşünüyorum.
Başbakan’ın tarif ettiği Cumhurbaşkanı profili şöyleydi, yeniden hatırlatayım: “Liderlik vasıfları olacak, ülkeyi temsil yeteneği olacak, toplumun tamamını kucaklayabilecek, herkese eşit mesafede olacak, gerginlik yaratmayacak, birlik ve beraberlik zemini hazırlayacak, devletin kurumlarını koordine etme becerisine sahip olacak.”
Sadece “toplumun tamamını kucaklayacak ve gerginlik yaratmayacak” kıstasları bile Erdoğan’ın neden cumhurbaşkanı olmaması gerektiğini ortaya koyuyor. Öteki vasıfları tartışmak bile bu nedenle yersiz.
Erdoğan’ın bu tarifinde ne kadar samimi olduğunu seçim vakti gelip çattığında hep birlikte göreceğiz.
Bu sözleri bugün için ortamı yumuşatmak için yapılmış bir takıyye mi, yoksa gerçekten samimi mi seçim günü gelince anlayacağız.
Yatları, katları, uçakları emekliler mi alacak?
MALİYE Bakanı Kemal Unakıtan’ın sinirleri son günlerde biraz bozuk, gazete haberlerinden bu durumu izleyebiliyor olmalısınız.
Ekonomideki son dalgalanmalardan sonra, gidişattan yakınan işadamlarına “yatlarınızı, katlarınızı, uçaklarınızı satın, sermayenize ekleyin” çağrısı yaptı.
“Ekonomik durum, hükümetin iddia ettiği gibi gerçekten iyiyse, işadamları yatlarını, katlarını, uçaklarını neden satsın” sorusunu bir kenara bırakalım.
Burada kafama takılan bir soru daha var çünkü: İşadamları, sermayelerini güçlendirmek için yatlarını, katlarını, uçaklarını satacaklarsa bunları kim alacak?
Benim bildiğim emekliler, memurlar, işçiler ve köylülerde bunları satın alacak para yok.
Hadi bir araya gelip aldılar diyelim, bunları yüzdürecek, içini döşeyecek, uçuracak parayı nereden bulacaklar?
Demek ki işadamlarının sermayelerine eklemek için satacakları yatlarını, katlarını, uçaklarını, başka işadamları alacak.
O zaman onlar “sermayeyi kediye yüklemiş” olmayacaklar mı?
Maliye Bakanı, yeni yatlarına, katlarına, uçaklarına kavuşan işadamları zor duruma düşünce, onlara da mı “yatlarınızı, katlarınızı, uçaklarınızı satın” diyecek?
Ortaya çıkıyor ki Maliye Bakanı, Türkiye ekonomisinin içine yuvarlandığı gerçek sorunun farkında değil.
Mahalle kahvesinde pişpirik oynayanların ülkenin ekonomik sorunlarını çözmek için ilk akıllarına gelecek yöntemi, yine mahalle kahvesine yakışacak bir üslupla önermesini başka bir şeyle açıklayamıyorum.
195 dakikalık bir hayat sınavı
YARIN 1 milyon 537 bin 463 genç 195 dakika sürecek bir sınava girecek.
İçlerinden çok küçük bir bölümü bir üniversiteye girme şansı elde edebilecek.
Bu gençlerin çok büyük bir bölümü yıllardır bu sınava hazırlanıyor.
Bir test makinesine dönüşmüş ve tüm geleceğini 195 dakikalık bir sınav sürecine bağlamış, yarın hasta olmaya, bir an için bile dalgınlık göstermeye hakları olmayan çocuklar bunlar.
Türk Eğitim Derneği’nin yaptırdığı bir araştırma 2004 yılında üniversite sınavına giren gençlerin velilerinin sadece sınava hazırlık kursları ve özel dersler için 9,5 milyar dolar harcadıklarını ortaya koyuyordu.
Bu yıl bu rakamın biraz daha büyümüş olacağını tahmin etmek kolay.
TED, bu parayla, Koç ve Sabancı Üniversiteleri’ni örnek alarak, 3 bin 500 öğrencinin lisans ve yüksek lisans programlarında okuyabileceği 18 üniversite kurulabileceğini hesaplamış.
Belli ki üniversite sorununu gerçekten çözmeyi isteyen hiçbir hükümet böyle hesaplar yapmamış.
Bu sınav yarın bittiğinde yüz binlerce genç bugüne kadar kimsenin kendilerini düşünmemiş olmasının bedelini ödemeye başlayacaklar.
Hiçbir mesleki beceri kazandırılmadan üniversite kapısına kadar getirilip, öylece bırakılacaklar.
Düz liseler ve meslek liselerinin sorunlarını çözmeyi imam hatip okullarına endeksleyen hükümet de o gençler için ah vah etmekle yetinecek.