Sağlık Bakanı ’çok çocuk’ istiyor
ALTI çocuklu Sağlık Bakanı Recep Akdağ, “doğum kontrolü ve aile planlaması kavramı bizim için rafa kalktı” dedi.
Bakan Akdağ, Batılı yaşam tarzının çocuk sahibi olmama eğilimini artırdığından yakınıyor.
Katolik Vatikan ile Müslüman Akdağ’ın aynı noktada buluşmasındaki ilginçliğe işaret ederek başlayayım.
Akdağ’ın bunca yıllık hekimlik deneyimine rağmen kavrayamamış göründüğü konu Türkiye’nin kırsal kesimi ile kentleri arasındaki ciddi kültürel ve geleneksel farklılar gibi görünüyor.
Türkiye’nin nüfus planlaması ile ilgili en büyük sorunu kırsal kesimde insanlarımızın bakabileceklerinden çok daha fazla çocuk sahibi olmaları.
Bir yandan sağlık altyapısının yetersizliğinden kaynaklanan yüksek çocuk ölüm oranı, diğer yandan da çok çocuğun bir tür geçim kapısı olarak görülmesi sorunun kaynağını oluşturuyor.
Bu nedenle Sağlık Bakanlığı’nın gözünü dikmesi gereken yer “çok çocuk doğurmanın teşvik edilmesi” değil, sağlıklı olarak doğmuş çocukların yaşam sürelerinin uzatılması olmalı.
Türkiye, bu konuda neredeyse yıllardır ambargo altında inleyen Irak ile yarışıyor.
Türkiye, nüfusunun bugünkü yapısıyla “genç” bir ülke. Ve bu ülke gençlerini eğitemiyor, onlara bir iş bulamıyor.
Bu sorunlar çözülmeden çok çocuk doğurmanın teşvik edilmesi anlamına gelecek politikalar, Türkiye’nin gelecekleri ile ilgili hiçbir umut besleyemeyen genç insanların ülkesi olmasından başka bir sonuç yaratmaz.
Erdoğan’ın cumhurbaşkanı adayı kim?
BİRÇOK kişi günümüzde Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasal krizin nedeninin yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimi olduğunu düşünüyor.
En son olarak TÜSİAD Başkanı Ömer Sabancı da verdiği bir demeçle “cumhurbaşkanlığı seçiminin uzlaşmayla yapılacağına ilişkin bir açıklamanın Türkiye ve piyasalar açısından çok olumlu olacağını” söyledi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da Hırvatistan-Makedonya gezisinden dönerken uçakta “Vakti saati geldiğinde AKP grubu olarak adayın kim olacağına oturur, karar veririz” dedi.
Erdoğan’ın sözleri içinde bugünden not edilip, ileride hatırlatılması gereken hususlar var.
Bir tanesi “Cumhurbaşkanlığı için uzlaşma arayışları parlamentoyla sınırlı olmayacak” sözü.
Diğeri ise cumhurbaşkanında aranması gereken niteliklerle ilgili yaptığı tanımlama. Erdoğan yeni seçilecek cumhurbaşkanının sahip olması gereken özellikleri şöyle sıralıyor: “Liderlik, ülkeyi temsil, toplumun tamamını kucaklama, herkese eşit mesafe, gerginlik yaratmama, birlik ve beraberlik zemini hazırlama, koordinasyon.”
Bu tanımlamaya bakarak uçaktaki gazetecilerden biri “Bu sözlerinizden Erdoğan cumhurbaşkanı olur” anlamı çıkıyor demiş ama bence tam tersi.
Eğer Erdoğan, bu yaptığı tanımlamaya sadık kalacaksa cumhurbaşkanlığı için kafasında başka biri var demektir.
Din kılığındaki hurafeler temizlenirken
DİYANET İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, Hazreti Muhammed’e atfedilen, ancak doğruluğu olmayan, özellikle de kadınlara yönelik şiddeti İslam dini açısından meşru gösteren hadislerin “temizleneceğini” açıkladı.
Bu haberin ayrıntılarını bugün Hürriyet’te okuyacaksınız.
Bardakoğlu, İlahiyat Fakülteleri’nde hadisler üzerine yürütülen çalışmaların tamamlanmakta olduğunu anlatıyor. Töre cinayetleri ve kadınlara karşı işlenen şiddet suçları yeni karşılaştığımız bir durum değil.
Diyanet İşleri ve İlahiyat Fakülteleri de yeni kurulmadı.
Demek ki bunca yıldır, Hazreti Muhammed’e ait olmayan bazı sözlerin, “dini bir buyrukmuşçasına” ortalıkta dolaşıyor olması, son olaylara kadar kimsenin dikkatini çekmemiş.
Bu arada şu kadar kadın öldürüldü, şu kadar kadın koca-baba-eş dayağıyla canından bezdi.
Ve kim bilir günlük yaşamımızı etkileyen, peygamber buyruğu kılığında dinin içine sokulmuş daha neler var.
Bardakoğlu’nun açıkladığı bu çaba desteklenmeyi hak ediyor.
Ancak bunca din áliminin bu kadar yıldır bu duruma sesini çıkarmamış olmasını da affedebilmek mümkün değil.