Erkeklik mi gereklilik mi?
ARKADAŞLARIM, Mustafa Keser ile yarışacak kadar çok şarkı bildiğimi söylerler ama arada da olsa yine de ilk kez duyduğum şarkılar oluyor.
Yeni öğrendiğim şarkıyı, Bodrum Marina’da İskender Paydaş ve arkadaşlarının canlı performanslarında dinledim.
Sonradan internetten de baktım, şarkı İskender Paydaş’ın “Zamansız Şarkılar” albümünde yer alıyor ve Yılmaz Kömürcü tarafından seslendirilmiş.
Şarkının adı “Yeni Aşk”. Şarkıda şöyle bir bölüm var:
“Her seferinde bir daha olmaz diyorum / Bile bile göre göre aynı yanlışı tekrar yapıyorum / Erkeklik mi, gereklilik mi bilmiyorum / Güzellere zaafım var evet, âşık oluyorum.”
Güzellere bayılmanın “erkeklik” ile bir ilgisi olduğuna kuşku yok da “gereklilik” meselesinin üzerinde biraz durmak istiyorum.
Dünya ölçeğinde birçok şeyi değiştiren 11 Eylül terör saldırısının üzerinden 11 yıl geçmiş olacak. (Mesela uçak yolculukları bile değişti, artık çantanıza tıraş kreminizi ve diş macununuzu bile alamıyorsunuz.)
O vakitler çok yazılıp çizilmişti. Saldırının hemen ardından CNN bir araştırma yaptırmış ve saldırının duyulduğu anda Amerikalıların ilk tepkilerinin ne olduğunu bulmaya çalışmıştı.
Sonuç benim için çarpıcıydı: Amerikalıların yüzde 79’u saldırıyı duydukları anda eşlerini ya da sevgililerini aramış ve “Seni seviyorum” demişti.
Saldırıdan sonraki altı ay içinde New York’ta evlenmelerin ve birlikte oturmak için sevgilisinin evine taşınmaların sayısında büyük artış olduğu görülmüştü.
Konu üzerine çalışan sosyologlardan Pepper Schwartz “Saldırının meyvesi, dokuz ay sonra yeni doğumlarda patlama olarak alınacak” diyor ve açıklıyordu: “Seks yaşam gücünün bir parçasıdır. ‘Nasıl ölmek istersiniz’ sorusuna pek çok kişi ‘Sevişirken’ diye yanıt verir. Yüksek gerilimli zamanlar güçlü duygulara kaynaklık eder. İnsanlar aşkı daha yoğun ve güçlü biçimde hissederler.”
Bir arkadaşımdan da babasının öldüğünü duyduğu ilk anda içinden bir çocuk sahibi olma isteğinin yükseldiğini, tek çocuğunun da o tarihten on ay sonra doğduğunu dinlemiştim.
Demek ki sadece bütün topluma acı veren ağır olaylar değil, kişisel travmalar da benzer bir sonuca yol açıyor.
O travma, insanları yaşamın zorluklarına birlikte göğüs gerebilecekleri birisini aramaya yöneltiyor.
Birisinin bizi seçmesini, hayat boyu başımızı dayayabileceğimiz bir omza sahip olmayı istiyoruz.
Çünkü aşk, bizi gerçek yalnızlıktan koruyabilecek tek şeydir!
Öte yandan zamane filozofu Frederic Beigbeder bakın ne diyor: “Aşk daha başlamadan kaybedilmiş bir savaştır.”
Çok kesin bir hüküm. Ama buna katılmıyorum.
Beigbeder, aşkın zamanla öldüğüne inanıyor. İlk başta her şey bir heyecan sisinin içinde giderken, zamanla alışkanlıkların, özensizliklerin bu sisi dağıttığını ve “görüş alanının açıldığını” anlatıyor.
“Üçüncü yıl, sokakları aydınlatan çıtır kızlara bakmamak için kendinizi tutamazsınız artık. Karınızla lokantada karşı karşıya oturup saatlerce yan masadakilerin konuşmalarını dinlersiniz” diye yazıyor.
İlk günlerin heyecanının zamanla azaldığını söyleyecek çok kişi bulursunuz, ama kişisel görüşüm şu ki bu da adamına göre değişen bir durum olmalı. “İlk günler” dediğimiz süre ne kadar bir zamana karşılık geliyor, bu herkese göre değişebilir.
Bir hafta, bir ay, bir yıl, on yıl, otuz yıl ve bazen bir ömür!
Süre ne kadar kısaysa, yaşanılan şey de aşka o kadar uzaktır diye düşünüyorum.
Kolayca tatmin edilebilecek duygular var çünkü. Arzuladığınız bir şeyi elde edince gözünüzdeki değerinin azalmasına benziyor. 13 metre bir tekne aldığınız ve bindiğiniz gün, gözünüzün 15 metre teknelere takılması gibi bir durum!
Oysa aşk böyle bir şey değildir.
Âşık olduğunuz kadın ya da erkek çekim merkeziniz olur, dünya onun etrafında dönmeye başlar ve o dönüşün yarattığı çekimden öyle kolayca kurtulamazsınız.
Zaten insan duyguları da çekilecek bir beyin elektrosunda dümdüz bir çizgiyle yakalanamaz.
İnişleri çıkışları vardır. Kişilik farklılıklarınız da yarattığı zıtlıklardan beslenir, sonunda birbirinin içinde erimiş tek bir kişiliğe dönüşmekte olduğunuzu görürsünüz.
Artık aynı resmi gördüğünüzde aynı şeyi düşünür, sizin hoşlandığınız bir şeyden onun da aynen sizin kadar hoşlanabileceğini bilirsiniz.
Başka kadınların ya da erkeklerin çekimlerinden sizi koruyacak olan şey de budur, başkalarının olduğunun farkında bile olmazsınız.
Kuşkusuz ki aşklar da bitebilir, zamana yenilenebilir, bu da mümkün.
Ama bir kez o duyguyu yaşadıysanız, aşkın varlığı konusunda ayak dirersiniz, bir kere onu tattıysanız artık gelgeç ilişkiler, zorunluluklar sizi tatmin edemez olur.
Çünkü bu yazının başında sözünü ettiğim şarkıda söylendiği gibi bir “gerekliliktir.”
Edip Cansever’in söylediği gibi “aşk duyumunuzu arttırır”, hep bunu ararsınız!