Eşit yarış olanağı kaybedilir
TBMM Anayasa Komisyonu Cumhurbaşkanlarının halk tarafından seçilmesini düzenleyen yasa tasarısını kabul etti. Tasarıya AKP’lilerin isteğiyle Başbakan ya da bakanların istifa etmek zorunda kalmadan Cumhurbaşkanı adayı olabilmeleri ile ilgili bir hüküm de konuldu.
TBMM’de görüşülürken konunun esasen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın adaylığı üzerinden tartışılacağını tahmin etmek zor değil.
Zaten bu düzenleme de büyük olasılıkla bunun için yapıldı.
Bence bunun iki sakıncası var.
1- Görevdeki Başbakan ya da bakanların adaylıkları, devlet olanaklarının seçim için kullanılması sonucunu yaratacaktır. Geçmiş seçimlerden de biliyoruz ki Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bu olanakları sonuna kadar kullandı. Hepsi seçim öncesine yığılan kamu kurumlarının açılış toplantılarına devlet olanakları ile gitti ve doğrudan doğruya seçim propagandası yaptı.
Genel seçimler öncesinde bu etik ölçülere sığmasa da anlaşılabilir bir durum. Sonuç olarak ortada bir hükümet var ve icraatlarını anlatmak için bu yolu tercih ediyor.
Ancak Cumhurbaşkanlığı’na herkes aday olabilir ve halkın doğru tercihte bulunması ancak eşit bir yarışla mümkün olabilir. Yasanın alınabilecek yardımların miktarına sınırlama getirmesi de zaten eşit yarış olanağı yaratmayı amaçlıyor. Oysa bu madde eşit yarışı, görevdeki Başbakan ya da bakanlar lehine bozabilecek bir tehlike yaratıyor.
Bununla ilgili bir çözüm, Başbakan ya da bakanların adaylıklarını açıkladıkları andan itibaren seçim sonuna kadar “izinli” sayılması, görevlerinin vekaleten yürütülmesi olabilir.
2- Görevdeki bakan ya da başbakan, böyle bir seçime girip kaybederse zaten bulunduğu makamda oturması siyaseten de doğru ve etik bir tutum sayılmamalı . İşbaşında bulunan bir siyasetçi bir seçime giriyorsa bu onun için bir güven oylaması da sayılmalı. Halkın karşısına aday olarak çıkıp, seçilmeden geri dönen bir başbakanın ya da bakanın, o seçimde mağlup olduğu bir başka siyasetçiyle uyum içinde çalışamayacağı da bir başka gerçek.
Tehdit iyi bir yol sayılmaz
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, dün bir kez daha aynı konuya girdi. Mecburen ben de devam etmek durumundayım.
Bu köşede İsrail’in sivil yardım gemilerine saldırısının ardından “Türkiye ile İsrail’in ilişkilerinin düzelebilmesi için Türkiye’de AKP hükümetinin, İsrail’de de ırkçı faşist hükümetin gitmesi gerekir” diye yazmıştım, NTV’deki Basın Odası’nda da söyledim.
Başbakan buna çok kızdı ve bu görüşü dile getirdiğim için “birilerinin avukatı olmakla” suçladı.
Bu suçlamasına yanıt verdiğim için yine aynı konuya dönmeyi düşünmüyordum.
Başbakan dün meseleyi bir adım ileri götürdü:
“Bunu utanmadan, sıkılmadan televizyonlarda söyleyecek kadar da maşallah cesurlar. Onlar bunu söyleyecek kadar cesur, bu ülkenin başbakanı, iktidar partisinin genel başkanı bunu seyredecek kadar ‘sünepe’ öyle mi” dedi.
Bir gazetecinin düşündüğünü yazmasının neden bir cesaret gerektirdiğini hiç anlaşamamışımdır. Adama “Düşündüğünü yazacak cesaretin yoksa o işi neden yapıyorsun” diye sorarlar sonra.
Başbakan’ın sözleri, kendisini eleştirilemez bir konuma koyduğunu düşündürttü bana.
“Böyle eleştirilemez birisini eleştirdiğine göre çok cesur olmalısın” gibi bir durum.
Ve arkasından da bir tehdit geliyor: “Sen bunu söyleyebilecek kadar cesursan, ben de sünepe değilim, görürsün gününü!”
Demokratik bir ülkede siyasetçiler ile gazeteciler arasında görüş ayrılıkları olabilir.
Bunu dillendirmek de cesaret gerektirmez, siyasetçilerin bu eleştirileri dinlemeleri de sünepelik sayılmaz.
Siyasetçiye düşen bunu dinlemek ve bu fikre katılmıyorsa nedenlerini açıklamaktır.
Demokrasilerde bu işler böyle yürür, gazeteci tehdit etmek iyi bir yol değildir!
Güney Ege’den tavsiyeler
GEÇTİĞİMİZ günlerde kısa bir Güney Ege turu yaptım. Yaz tatilinde o yörelere gidecek olanlar için belki işlerine yarar diye birkaç küçük notu sizlerle paylaşacağım.
Palamutbükü: Ege’nin en güzel koylarından birinde sevimli bir küçük köydü, giderek “kalabalıklaşıyor”. Bu iş bir düzene sokulmazsa korkarım ki o cennet parçası bir ahşap bungalov mezarlığına dönüşecek! Yolunuz Palamutbükü’ne düşerse denemenizi önereceğim bir yemek de var. Sahildeki “Adamik” isimli lokantada sakız ağacı dallarına geçirilerek yapılan bir şiş köfte var. Her yerde bulamayacağınız bir şey. Sakız ağacının aroması köfteye ilginç bir tat veriyor.
Hamza ve Bahar’dan şarkılar: Marmaris Netsel Marina, düzeni ve temizliğinin yanı sıra içindeki lokantaların kalitesiyle de dikkat çekiyor, hiç korkmadan birine girin! Marina içindeki Keyif Bar’da konservatuvar mezunu genç bir çift olan Hamza ve Bahar’ı da dinlemenizi öneririm. Her türden çalıyorlar, Bahar Hanım’ın sesine dikkat! Elektrik mühendisi Barmen Doğukan’a da benden selam söylersiniz.
Marmaris Barlar Sokağı: İşte “İbiza’ya hiç gidemedim” diye üzülüyorsanız, yerine ikame edebileceğiniz bir bölge. Dev kulüpler ve sağlı sollu küçük barlardan taşan eğlence sokakta da devam ediyor. Daha önce Club Areena’ya gitmiştim, bu kez Crazy Daisy’yi denedim. Kazıklanma korkusu olmadan istediğiniz gibi içki içebilirsiniz, çünkü tuvaletlerde bile fiyat listeleri asılı. Müzik güzel, ortam arkadaşça!
Bugünlük yerimiz bu kadar, arada sırada yine devam ederiz. Şimdiden herkese iyi bir yaz diliyorum.